Dangerous Love! 7. Bölüm

205 12 5
                                    

Maicy'den;

Kollarımın altında bir kıpırtı hissedince, gözlerimi açtım. Justin. Onunla uyumuştum. Aman Tanrım. Onu izlemeye başladım. O kadar yakışıklıydı ki, bir o kadar da sert. Ve bir katil.

"Beni izlemeye devam mı edeceksin yoksa kalkayım mı?" Sesiyle irkildim. Tanrım, bu utanç vericiydi.

"Tabi ki seni izlemiyordum. Ne saçmalıyorsun sen?"

"Kollarını üstümden çek." Hemen kollarımı çektim. Bir çukur arıyorum, içine gireceğim. Sonsuza kadar da çıkmayacağım.

Kollarımı çekmemle yataktan kalktı ve ellerini saçlarına geçirdi. Ardından bana bir kere bile bakmadan odayı terk etti. Piç kurusu.

~

Yaklaşık yarım saat sonra hepimiz -Justin, Alexis, Matthew, Jacob, Ryan, Kevin, Dean- kahvaltı masasına oturmuştuk. Mutfaktan sadece çatal ve bıçakların çıkardığı sesler duyuluyordu. Kimse birbiriyle konuşmuyordu. Herkes önündeki kahvaltı menülerine gömülmüştü. Alexis yanımdaki sandalyeden fısıldadı.

"Bu gün biraz dışarı çıkalım mı? Yürüyüş yapmak için?" Olabildiğince sessiz konuşmaya çalışıyordu.

"Buna seninkiler izin verir mi?" Ben de gayet sessiz bir şekilde konuşuyordum.

"Onları dert etme. Ben istediğim sürece bir şey diyemezler." Başımla yavaşça onayladım. Fısıldayarak da olsa konuşmamıza rağmen bizi duymuyorlardı, yada öyle sanıyordum fakat kafalarını önlerine eğmişlerdi ve sanki başka bir dünyada gibiydiler.

"Matt, biz Maicy'yle biraz dışarı çıkacağız." Gayet rahat bir şekilde düşüncesini belirtti.

"Olmaz. Dışarıda bizden intikam almak isteyen bir sürü herif var," dedi sertçe. Kafasını kaldırıp Alexis'e baktı.

"Bu zamana kadar hiçbir şey yapmadılar, Matt. Bu sefer de bir şey olmayacak, inan bana. Evde gerçekten bunaldım." Alexis ikna edici cümlelerini sıralıyordu.

"Pekâlâ. Bu ilk ve son olsun." Alexis 'tabi tabi' gibi şeyler mırıldandı. Yemeği bitirip sofrayı toplamadan dışarı çıktık. Şükürler olsun ki montlarımızı almıştık çünkü hava gerçekten çok soğuktu. İlerdeki Starbucks kafeden iki kahve alıp yürüyüşümüze devam ettik.

"Bu iyi geliyor," dedi.

"Ne?" Sorarcasına baktım.

"Kahve ve soğuk hava." Gülümsedi.

"Bence de. Yaşadıklarıma rağmen huzurlu hissettirdi." Zar zor gülümsemeye çalıştım.

"Ah, Maicy. Sakın kendini bir esir gibi düşünme. Zamanla alışırsın. Hem sen benim şimdiden en yakın arkadaşım oldun bile. Aslında tek." Kıkırdadı.

"Sahi mi? Ah, teşekkür ederim. Sen de benim." Minnet dolu bir sesle konuştum. Stephanie. Olanlardan onu düşünmeye vakit olmamıştı. Nasıl bir arkadaştım ben böyle. Asıl o nasıl bir arkadaş. Seni partide bir başına bırakıp gitti. İç sesim beni azarladı. Aslında haklıydı ama dostumdu işte. Kızamıyordum bile.

"Alexis. Stephanie... Onunla görüşebilir miyim? Beni çok merak etmiştir." Alexis' e beklenti dolu gözlerle baktım.

"Çok üzgünüm tatlım. Şu an bizimkilerin buna izin vereceğini sanmıyorum. Biraz daha zaman geçerse belki. Çünkü senin artık geçmişindeki kişilerden tamamen kopman gerekiyor." Tamamen kopmak mı?

"A-ama Alexis. Benim Stephanie ile görüşmem gereki-"

"Selam." Arkamı döndüğümde Matt'in ve diğerlerinin bize doğru geldiğini gördüm.

"Bunu sonra konuşuruz," dedi Alexis.

"Cidden Alex. Bu soğuk havada mı dışarı çıktınız?" Matthew donmuş sözlerini sıraladı.

"Soğuğu severim, bilirsin." Rüzgar Alexis'in saçlarını geriye doğru taradı.

"Biz de biraz hava alalım dedik." Justin'e döndü. "Bazılarına zorla kabul ettirdik ama..." İmayla sözlerini Justin'e gönderdi.

"Kapa çeneni Matt," diye tısladı Justin.

"O zaman biz de bir kahve ala-" Büyük bir ses duyuldu. Bir silah sesi. Sesle birlikte vücuduma korkunç bir acı saplanmıştı. Aynı sırada Alexis'in çığlığı da duyuldu.

"Matthew, Justin! O vuruldu. Maicy vuruldu." Alexis deli gibi bağırıyordu. Zaman, yer kavramını yitirmiştim. O an yere yığıldım. Matthew Alexis'i kenara çekti. Diğer çocuklar da etraftaki yerlere çekilmişti. Birkaç saniye sonra algılayabildiğim kadarıyla bir çatışma çıktığını duydum. Ama şu an bunu bile önemseyemeyecek kadar acı çekiyordum. Sanki hücrelerim yanıyordu.

"Biriniz onu oradan alsın!" Alexis tekrar bağırdı. Üzerimden geçen kurşunları görebiliyordum. Gözlerim yavaş yavaş kapandı. Çok uykum vardı. O an yanıma biri geldi ve beni kucağına alarak ışık hızıyla bir arabaya bindirdi. Kim olduğunu görmek için sanki birbirine yapışmış olan göz kapaklarımı araladım ve asla unutamadığım yeşil gözlerin sahibini gördüm. Will. Ama nasıl olurdu? Onun Stratford'da ne işi vardı? Aklıma eski anılarımız gelince acının ve özlemin karıştığı göz yaşlarım, göz kenarlarımdan süzüldü.

"Will! Tanrım, yapma." Beni bahçe hortumuyla kovalıyordu. Sırılsıklam olmuştum.

"Hadi bebeğim. Sadece bir öpücük. Sonra ıslanmayacaksın."

"Tamam. Kes şunu pes ediyorum. Sadece kes şunu!" Bunu dememle suyu kapattı ve yanıma yaklaştı, yaklaştı ve daha fazla yaklaştı... Dudakları benimkileri örttüğünde ürperdim çünkü benimkiler buz gibi onunkiler ise sıcacıktı. Birbirimizden ayrıldığımızda fısıldadı. "Seni seviyorum çikolata canavarım."

"Ben de seni seviyorum çikolata düşmanı şövalyem."

Dangerous Love!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin