Dangerous Love! 8. Bölüm

153 9 4
                                    

Göz kapaklarımı zar zor araladım. Gözlerim aydınlığa alışınca, genellikle kahverenginin hâkim olduğu odaya göz gezdirdim. Kaçırıldım, hem de ikinci defa. Vurulmuştum. Sol koluma baktığımda sarılı olduğunu fark ettim. Galiba da o zaman korkudan bayılmıştım. Yavaşça yataktan kalkıp kapıya koştum. Kilitliydi. Kapıyı tekmelemeye ve sağlam elimle yumruklamaya başladım. Birkaç dakika sonra kimseden hâlâ ses çıkmayınca pes edip yatağa oturdum.

Will. Onu görmüştüm fakat bu şey belki de zihnimin bir oyunuydu. Çünkü o kesin olarak Almanya'ya gitmişti. Bir daha Kanada'ya geri dönmeyecekti. Üstelik beni kaçıranların arasında ne işi vardı ki? Kesinlikle yanlış görmüş olmalıydım.

O aklıma gelince beynimde istemsizce  bir anı canlandı.

"Will! Haydi geç kalacağız."

"Tamam bebeğim, geliyorum."

Ne zaman Will ile birlikte evden çıkmaya çalışsam hep bekleyen taraf ben olurdum. Kız olmama rağmen. Erkeklerin hazırlanması ne kadar sürerdi ki? Pantolon ve tişört. Ya kızlar? Saç, kıyafet seçme, makyaj vs.

"Will, hemen aşağı inmezsen o güzel kafanı bedeninden ayıracağım."

"Güzel bir kafam olduğunu biliyorsun yani?" Arkamdan gelip belime sarılmış ve fısıldamıştı.

"Beni korkuttun."

"Ah, üzgünüm bebeğim."

"Üzgün olma."

"Peki, üzgünüm."

"Will!"

"Tamam kızma bebeğim, üzgünüm."

Kovalamaya başladığımda mutfağa doğru kaçmıştı. "Seni yakaladığımda kafanı çikolata sosuna bulayacağım! Ya da hayır. Onu ziyan edemem. Ah! Will! Canım çikolata istiyor. Hemen almalıyız!" diye bağırdığımda mutfaktan o tatlı kahkahasını duymuştum.

Gülüşü aklıma geldiğinde kıkırdadım. Hayatta gördüğüm en güzel gülümsemeye sahipti. İnsanları kıskandıracak biçimde. O sadece benimdi, Almanya'ya gidene ve beni bir mektup parçasıyla geride bırakana kadar.

Ayağa kalkıp kapıyı tekrar tekmelemeye başladım. Birkaç saniye sonra ayak seslerini duydum ve geri çekildim. Kapı hafif bir tık sesiyle açılınca içeriye yirmili yaşlarda, kumral, mavi gözlü -ultra yakışıklı- bir genç adam girdi.

"Kapıyı tekmelemeyi kesecek misin?"

"Kim olduğunuzu ve neden beni kaçırdığınızı söyleyene kadar, hayır." Yani kaçırıldığım kişilerden beni kaçırdıklarını.

"Sonra öğrenirsin ufaklık."

"Ben ufaklık değilim."

"Evet öylesin."

Ona gözlerimi kısarak baktığımda ellerini havaya kaldırıp geri çekildi ve, "Hey, hey. Sakin ol ufaklık," dedi. Ardından arkasını dönerek odadan çıktı ve kapıyı kilitledi.

Sinirlenip tekrar yatağa oturdum. Dirseklerimi dizime yaslayarak başımı ellerimin arasına aldım. Lanet olsun, önce bir katil tarafından kaçırılıyorum. Yeni insanlarla tanışıyorum. Yeni bir evde o hiç tanımadığım insanlarla yaşamak zorunda bırakılıyorum. Sonra oradan tanıştığım kızla birlikte dışarıya çıktığımızda yine tanımadığım insanlar tarafından vurulup -kimin vurduğu bile belli değil- tekrar kaçırılıyorum. Harika!

Justin'den;

"Saldırıya uğradık! Bana ne tanımadığım kızdan! Uğraşacak daha önemli işlerimiz var!" diye kükredim.

"Sen neden bahsediyorsun, ha? Saldırıya uğradık tamam, ama bize bir zarar gelmedi değil mi? Olan Maicy'ye oldu! Üstelik o vuruldu!" Matthew'e döndü, "Matt, lütfen onu kurtarın. Benim için."

Matt, Alexis' in sözleriyle yumuşamıştı. "Justin?"

"Olmaz. Tanımadığım bir kız için çocukları ve sizi tehlikeye atamam," dedim dişlerimin arasından.

Ryan başını ellerinin arasına almış düşünüyordu, Jacob yan odada bir telefon görüşmesi yapıyordu. Kevin ve Dean de koltukta oturmuş sessizce bizi izliyorlardı.

Jacob hışımla odadan çıktı.

"Dostum, yolun kenarındaki kafeden kamera görüntülerine ulaşmışlar ve kimmiş tahmin edin?"

"Jacob, bilmece çözmüyoruz dostum," diye tısladım.

"Tamam söylüyorum. Dylan."

"Tahmin etmiştim zaten. Siktir." Ellerimi saçlarımın arasına hırsla daldırdım. Hepimiz ayağa kalkmıştık.

"Onun çiftlik evini biliyoruz! Maicy'yi kurtarabiliriz. Ne duruyorsunuz?" diye cırladı Alexis.

"Yeter! Tamam ama şunu unutma ki, sadece o lanet çeneni kapatasın diye gidiyoruz oraya. Ve bu konuyu uzatırsan senin açından iyi olmaz Alex."

Hemen yukarıdan silahları aldık ve arabayla o piçin kaldığı çiftlik evine doğru yola çıktık.

~

Evin kenarına siper almıştık. İşaretimle Dean kapıyı çaldı. Birkaç saniye sonra biri kapıyı açtığında üzerine atlayıp boynunu kırdı. Hepimiz içeriye doluşmuştuk. Salonda kimse yoktu. Açıkçası şüphelenmiştim. Buranın bir kale gibi korunması gerekmiyor muydu?

Düşüncelerimi es geçip merdivenlerden çıktım. Odalara tek tek baktım. Hiçbirinde ne o kız ne de o piçlerden iz vardı. Bakmadığım son odanın kapısını da yavaşça araladım. Odaya girdiğimde yerde ağzı, elleri ve ayakları bağlı Maicy'yi gördüm. Bana heyecanla baktı. Konuşmaya çalışıyordu. Ağzını açtım.

"Justin! Bomba! Evde bomba var! Hemen çıkmalıyız!"

Tahmin etmiştim. Eve girmek ve kızı kurtarmak bu kadar kolay olmamalıydı. Ellerini çözmeye uğraşmadan onu hızla kucağıma aldım ve odadan çıktım. Nefesini tutmuştu. Benim de içim bir garip olmuştu doğrusu. Bedeni bana değerken sakin kalamıyordum. Aşağı indiğimizde, avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Matt, buradan hemen çıkın! Bomba koymuş piç kuruları!" Sözlerimle aceleyle hepsi endişeyle bana ve kıza bakıp kendilerini dışarıya attılar. Ben de kapıya yaklaştığımda kalbim çıkmak üzereydi. Kapıdan çıkmıştım ki PAT! Hemen kızla kenardaki bahçeye zıpladım. Ardından bilincimi kaybetmiştim bile.

Dangerous Love!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin