Dangerous Love!

1.4K 20 1
                                    

"Haydi ama Steph. O partiye gelmek istemiyorum."

"Lütfen Maicy, ah hadi ama beni kırıcak mısın? "

"Partilerden hoşlanmadığımı biliyorsun. "

"Tamam biliyorum, ama sadece bu seferlik. "

"Pekala, dediğin gibi sadece bu seferlik."

"Evet! Tamam o zaman yarın akşam saat dokuzda partide görüşürüz, öpüldün! "

"Tamam sen de öpüldün!"

Stephanie'nin bu parti ısrarlarından bıkmıştım artık! En sonunda kabul etmekten başka bir çare kalmadığını anlayınca mecburen kabul ettim. Partilerden nefret ederdim! Ben evden hiç dışarı çıkmayıp kitap okuyan ve okuldaki inek kızdım. Evet, evet öyleyim ve bu halimle gurur duyuyorum.

Partilerden nefret etmemin sebebi, en son Steph ile birlikte on altı yaşında bir partiye katıldığımda bir çocuk bana askıntılık yapmıştı. O zamanlar bana aşık olan bir çocuk daha vardı ve bana askıntılık etti diye diğer çocuğun kolunu kırmıştı! TANRIM TAM BİR FACİAYDI! İşte o zamandan beri partilere adımımı atmazdım. Bu sadece bir istisnaydı. Dolabıma doğru ilerledim. Dolabın kapağını açtım. Birçok elbisem vardı ama hiçbiri partilik değildi. Lanet olsun.

Aceleyle üstümü değiştirip çantamı aldım ve evden çıktım. Ailemden kalan servetle aldığım pahalı araca binip yola koyuldum.

Müzik olmazsa olmaz değil mi? Radyoyu açtığımda şansıma Beyonce'den Halo vardı.

Sonunda alışveriş merkezine gelmiştim. Radyoyu kapatıp çantamı aldım ve seri adımlarla binaya daldım. Gözüme kestirdiğim bir mağazanın içine girdim. Kıyafetlere bakıyordum ki AMAN TANRIM! Uzun, kırmızı ve straplez bir elbise...

Elbiseyi elime alıp boş kabinlerden birinde elbiseyi denedim. Gerçekten güzel görünüyordum. Karar vermiştim, partide bu elbiseyi giyecektim. Üzerimi çıkarıp kendi kıyafetlerimi giydim ve kabinden çıktım. Satın alma işini de hallettikten sonra acele ederek eve ulaştım. Üzerimi çıkarıp pijamalarımı giydim ve hemen yatağa yatıp uyudum...

***

Sabah çalar saatimin o cırtlak sesiyle uyanmak zorunda kaldım. Uyuşuk bir şekilde kalkıp yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve üzerimi değiştirdim. Aşağı inip kahvaltımı da yaptım.

Saatin kaç olduğuna baktım. LANET OLSUN! 16:30? Kış uykusuna falan mı yatmıştım? Muhtemelen dün telefonumla uğraşırken yanlışlıkla alarm saatini değiştirmiştim.

Yukarı çıkıp hemen Stephanie'yi aradım.

"Steph soru sormadan hemen evime gel!"

"Tamam ama ned-"

"Soru sorma!" diye tısladım.

"Geliyorum." Telefonu kapattı. Hemen buraya gelmesi gerekiyordu. O her zaman evime geldiğinde film izlerdik, müzik dinlerdik vs. Ve zaten hazırlanayım derken saat dokuz olurdu bile.

Kapı çalınca kapıya doğru hızlıca ilerleyip kapıyı açtım ve karşımda duran Stephanie'yi hemen içeri çektim.

"Steph inanmayacaksın ama daha şimdi uyandım ve hemen hazırlanmamız gerek."

Kahkahalarının arasından zar zor kunuştu. "N-ne? Tanrı aşkına bu saate kadar nasıl uyudun?"

"Alarmımın ayarını bozmuşum," deyip ben de kahkaha atmaya başladım. Biz normal değildik.

"Her neyse, hazırlanmaya başlayalım."

"İlk önce seni hazırlayalım," dedi Steph.

Kabul edip önce elbisemi giydim saçlarımı düzleştirdim. Daha sonra hafif bir makyaj yapıp siyah platformlarımı da giydim. Aynaya baktığımda sahiden güzel görünüyordum.

Sonra Steph de hazırlandı. Saat sekiz olmuştu bile. Evden çıktık arabama binip yola koyulduk. Parti yeri buraya yaklaşık elli dakika uzaklıktaydı.

***

"İşte tam zamanında yetiştik."

"Hadi girelim o zaman," dedim.

İçeri girdiğimizde midemin ağzımdan çıkacağını sanmıştım bir an. Birbiriyle yiyişenler... Üstelik kız kıza! Cidden iğrençti.

O sırada Steph, "Maicy, ben bir arkadaşıma bakmak için yukarı çıkıyorum, sen burada kal hemen geleceğim," dedi ve yukarı çıktı.

"Tamam, bekliyorum."

~

Tanrı aşkına tamı tamına kırk dakika geçmişti ve Stephanie hala ortalarda değildi. Canım sıkılınca dışarı çıkmaya karar verdim, zaten hem Stephanie'nin geleceği yoktu hem de içeride durmayı daha fazla midem kaldırmamıştı.

Dışarısı ormanlık bir yerdi. Ağaçlar mevsimden dolayı çırılçıplak kalmıştı. Ormanın içine doğru ilerlemeye başladım. Kulağım bağırma sesleri işittiğinde refleks olarak hemen bir çalılığın arkasına saklandım. Benden birkaç yaş büyük bir adam -ya da genç adam- bir adamın kafasına silah dayamıştı.

Orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim adam, kendisine silah dayayan gence ne olduğunu bilmediğim bir şeye söz verip duruyordu. Genç da adamı takmıyordu tabi. Korkudan titremeye başlamıştım. O sırada yanlışlıkla ayağımı oynatıp çalılığı çıtırdattım. İşte şimdi bittim.

Genç adam benim olduğum tarafa baktı, buraya geliyordu! Yanıma gelince beni ayağa kaldırdı. Artık deli gibi titriyordum.

"Sen kimsin ve burda ne işin var seni sürtük?" diye tısladı. Heey! Kim olursa olsun biri bana sürtük diyemezdi!

"Asıl sen kimsin ve ben bir sürtük değilim," diye tısladım ben de. Tanrım, bu özgüven de nereden gelmişti?

Beni kolumdan tuttu ve silah dayadığı adamın kulağına birşeyler fısıldadı. Adamın gözleri parlamıştı.

"Ç-çok teşekkür ederim efendim bir daha asla böyle olmaz," dedi ve ormanın içine doğru koşmaya başladı. Sıranın bana geldiğini anladım. Tuttuğu kolum uyuşmaya başlamıştı.

"Kolumu bırak!" diye cırladım.

"Sen önce yürü sürtük!" diye tısladı. Sesimi her ne kadar çıkarmak istesem de korkumdan bir şey diyemedim. Beni bir arabaya fırlatır gibi oturttu. Ardından hemen yanımdaki yerini aldı.

"B-beni nereye götürüyorsun?"

"Evime," dedi sırıtarak.

"Ama neden?"

"Soru sorma," dedi ve ciddileşti.

"Ama benim evime gitmem gerek," dedim. Gerçekten şu an katil olduğu ihtimali olan biriyle nasıl bu kadar rahat konuşuyordum bilmiyorum.

"Ne o? Ailen mi merak eder?" dedi alayla. Ailemi anınca istemsizce gözlerim doldu. Ağlamamak için büyük bir çaba sarfettim. Ama sonunda ağlamaya başladım. 'Ailen' demişti. Lanet olsun benim bir ailem yoktu ki.

"Ne o? Koktun mu?" Ses tonu buz gibiydi.

"Benim bir ailem yok, ben on beş yaşındayken üstelik doğum günümde, bir uçak kazasında-" devamını getiremedim. Gerisi karanlık...

Dangerous Love!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin