to you, seventeen
***
Saat akşam sekize gelirken Seungmin saatlerdir ağladığı atölyede masanın başına geçmiş çizim yaparken kararan okulun içinde yalnız olduğuna kanaat getirebilirdi, bu bile umurunda olmazken gözünü silip çizemediği kağıdı yırtıp kenara attı.
"Olmuyor, olmuyor, olmuyor of!"
Daha çizecek, renklendirecek, kumaş bulacak bir de üstüne üstlük dikecekti. Bunları sabaha yetiştirmesi imkansızdı, ayrıca buradan da çıkması lazımdı bir saate kalmadan.
Yine de bir umut çabalarken birkaç adım sesi duydu, şaşkınlıkla kafasını eğdiği yerden kaldırdığında birkaç saat önceki üstüyle Changbin nefes nefese kapının orada dikiliyordu.
Hızla kalemi kağıdı bırakıp tabureden indi. "Changbin?"
Ona doğru ilerlemeye başladı. "Changbin beni yanlış anladın, cidden sana yalancı dememek istememiştim ben... Ben biraz saçmaladım, çok üzgünüm."
"Kıskandım."
Changbin'in ağzından çıkan kelimeyle duraksadı, kaşları şaşkınlıkla havalanırken Changbin onun gözlerine bakarak devam etti. "Dün yanına gelmememin sebebi, seni onunla görünce kıskanmamdı. Bir gün önce bizim olduğumuz yerde seni onunla görmek, onun sana bu kadar zarar verdiğini bilirken yanında bulunması beni sinirlendirdi."
"Changbin..." diye mırıldandı Seungmin, cidden beklemiyordu. Kalp atışları yükselirken Changbin derin bir nefes daha verip söylemenin verdiği rahatlıkla arkasındaki duvara yaslandı. "Bu yüzden fevri tepki verdim ya da dün yazmadım, üzgünüm."
Onun gibi olmayı tercih etti, "Özür dilerim," dedi Seungmin. "Ben... Sadece birkaç gündür her şey üst üste geliyor hayatımda ve üstüne üstlük dün seni de başkasıyla görünce patlama noktası oldu." Gözlerine baktı. "Seninle aramın kötü olmasını istemiyorum. Canımı çok yaktı."
Changbin'in bakışları onun üzerindeyken ani bir kararla doğruldu, adımları Seungmin'i bulurken elini beline sardığı çocuğu kendine çekerek sıkıca beline sarıldı. "Ağlama."
Seungmin hızla boynuna sarıldı, burnunu çekti. "Barıştık mı?"
"Hım, barıştık." dedi, güldü. "Birbirimizle konuşalım bundan sonra tamam mı?"
"Hım, söz."
Seungmin cidden tüm gün çektiği stresin ve sinirin uçup gittiğini hissederken daha sıkı sarılmış, ikisi birkaç saniye boyunca öyle kalmıştı. Geri çekildikleri zaman Changbin yüzüne baktı.
"Burnu da kızarmış."
"Her halimle mükemmelim ben tamam mı?"
"Öylesin," dedi reddetmeden, masaya baktı. "Hâlâ yapamadın mı?"
Kafa salladı çaresizlikle. "Yapamadım, yapamıyorum. Aklıma tek bir tasarım dahi gelmiyor, çizeceğim, kumaş bulacağım, gerekli malzemeleri alacağım. Hayatta sabaha yetişmez." Tabureye oturdu. "Sanırım dersten kaldım, kabullenmem lazım."
Changbin onun yanına vardı, ilk önce masaya bakmış ama sonra vazgeçerek ellerini Seungmin'in yüzüne atmıştı. Yanaklarını tutarak gözyaşlarını silerken "Pes etmek yok, yapacağız," dedi. "Yardım edeceğim ben sana tamam mı, sabaha kadar uyumadan halledeceğiz."
"Yapamayız ki. Birazdan burası kapanacak, evimde de böyle çalışamam. Profesyonel dikiş makineleri lazım."
"Sen tasarımı yapabilir misin?" dedi Changbin.
Seungmin kafa salladı. "Yaparım."
"Tamam, sen bana bırak mekanı. Sen sadece tasarımı düşün, hadi."