reenkarnasyon.

20 2 0
                                    

eğer olur da bir gün gözlerimin altındaki çizgileri saymak istersen beni bir zamanlar huzurla uyumaktan alıkoyduğun geceleri görürsün.
beni bıraktığın gibi bulamadığında ve afalladığında,
elini kalbimin üstüne koyduğunda kalbimin hızlanmadığını görürsün.
tıpkı yeni ölmüş bir bedeni sarsar gibi,
tepkiler verdiğimi ama içimin bomboş olduğunu görürsün.
ben bir gecede böyle olmadım.
bir sabah hayata gözlerimi bu şekilde açmadım.
sadece bir gram üzüntü ile taşlaşmadı benim kalbim.
ben karalar, denizler aştım.
dağlar, kilometrelerce yolları gittim.
sonunu göremediğim okyanuslarda, bitmek bilmeyen fırtınaların içerisinde hiçliğe doğru kürek çektim.
tökezledim, düştüğüm yerden destek alarak yeniden ayağa kalktım.
acıyan dizlerime kuvvet gelsin diye daha da kendime yüklendim.
her adımımda güçlendim, güçlendikçe kaybettim, kaybettikçe kazandım.
her adımımda çağ atladı, mevsimler atlattı düşüncelerim. fikirlerim tomurcuklandı, soldu ve yenileri doğdu.
sanki tüm evrenin başlangıcı ve bitişini deneyimledi benliğim, zihnim zaman kavramını yitirdi ve ben bu değişim karşısında büyülendim.
ağlayan küçüklüğümün elinden tuttum, ona bir yol gösterdim ve onu sımsıkı saran kozadan bir kelebek olarak kurtulmasına şahitlik ettim.
lakin, ben kelebek değilim.
ben şu ana dek sahip olduğum tüm sınırlarımı yıktım ve aştım,
asla yapmam dediğim her şeyi bir bir yaptım, benim için, benim gelişimim ve yeniden doğuşum için.
kalemim omurgam, cümlelerim kaburgalarım oldu. kelimelerim bedenime kan pompaladı, derin derin nefesler aldım duyumladıklarımla.
benim için kimse gelmedi.
ama artık nasılsa bir kalmadı önemi.
sen sorgula, nasılsa sorgulayamazsın asla benim kadar. düşünemezsin, kazamazsın gerçeği benim vaktinde yaptığım kadar.
şu durumda anlamsız belki de söylediklerim, dert değil, büyüdüğünde anlarsın. şayet anlarsan hazin bir çöküş seni de karşılayacak demektir.
ancak o şekilde anlarsın benim neler çektiğimi.
seni ne durdururum, ne de bağışlarım. hak ettiğini buluyorsun en sonunda, görmesi su serper yıllardır acıyan ruhuma.
kendiminkinden sonra çok basitleşti artık benim için herkesin acısı, kimsenin göz yaşı samimi gelmez bana.
empati kuramaz oldum, küçümser, güler oldum bana derdini anlatana.
sonuna kadar dinledim hepsinin anlatacaklarını ama hepsinin tek tek yüzüne söyledim ne denli zayıf olduklarını.
hoşuna gitmeyebilir.
gitmesin, umrum dışı.
ağzıma takmam gereken bir yalan filtresine sahip değilim,
her şey çok daha kolay benim için.
en çok da zayıflıklarımın kayboluşuyla biriken egomun getirisi gider hoşuma.
gün geçtikçe daha da kuvvet kazanıyor kişiliğim, geçmişi silmedim ama anılar baston oldu elimin altında.
önümü açar, dengemi sağlarlar.
akıl sağlığım pek iyi değil, kafamda birden fazla kişinin konuştuğuna şüphe yok. şu an hangisinin yazdığını bilemiyorum bu satırları.
öfkem her zamankinden daha hiddetli, kelimelerim bir nebze daha kırıcı.
ama bildiklerim değişmeyecek, düşüncelerim hâlâ aynı.
ben seni hiç olmadığı kadar lanetledim,
ruhumdaki çivileri söktüm ve kalbine çaktım, ağırlıkları altında ezilmen için.
aradan zaman geçecek, günler ve aylar birbirine karışıp yıllar önemini yitirecek.
ama benim lanetim sen söküp atmaya çalıştıkça daha da kök salacak, seni yavaşça yiyerek zaten olduğundan daha da pörsütecek.
dilersen sövebilirsin, dizini dövebilir ve bana sinirlenebilirsin.
ama bana değdiğin anda incineceksin.

bunu bana sen yaptın.
şu an karşında duran şey,
senin eserin.
bundan gurur duy.

bu, benim reenkarnasyonum.
ölmüş bir demet papatya,
ışığı sönmüş yıldızlar.
ben dünyanın etrafında dönüyorum,
çok yakında samanyolunun merkezinde ben olacağım.

peki ya sen,
ne zaman anlayacaksın ?

the poetry of distressHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin