Bölüm 4: Yemek

864 46 63
                                    

merhabalar!

uzatmak istemiyorum ve
hemen bölüme geçiyorum.

👮🏻

Şu an, hayatımın en gergin anlarından birindeydim. Kapıdaki babam bana ve Atalay'a bakıyor, Atalay ile ben ayakta babama bakıyorduk. İstemsizce gerilmiştim. Atalay'da gerginliği sezmiş olacak ki, öylece kalmış olsa da, sırtı gerilmişti.

"Ne oluyor burada Asil Mira?" dedi babam. Tam adımı kullanmıştı, gerilmenin zamanı olduğunu anlatıyordu bu. Seslice yutkundum. İçimde, "Dori me," sesleri yankılanıyordu. "Şimdi babacığım, şimdi şey... Şöyle ki," diye ağzımda bir şeyler geveliyordum. Gözlerim kısa bir saniye için Atalay'ı buldu. O da bana bakıyordu. Fakat bakışları küçük bir çocuğa bakıyor gibi durmaktan vazgeçmiyordu. "Madem küçük bir çocuksun," dedi derinlerden bir ses.

"Atalay ağabeyi, daha önce senin yanına geldiğimde görmüştüm baba. Sonra ağabeyimle arkadaş olduklarını hatırladım. Sana kek yapıp getirmiştim, fakat yokmuşsun. Atalay ağabey de, "Baban gelene kadar benim odamda durabilirsin Asil." dedi. Bende senin gelmeni beklerken Atalay ağabeyin odasında kalayım dedim." diye açıkladım babama. Cümlelerimde ağabey kelimesini sıkça söylemiştim. Fakat söylerken rahatsız olmuştum. Atalay'ın da rahatsız olup olmadığına bakmak için gözlerimi ona çevirdiğimde gülümsüyordu. Demek ki ona ağabey dememden mutluluk duymuştu.

"Özlem ablanın yanı nerene yetmedi, kızım?" diye sordu babam. Zaten her şey Özlem ablanın başının altından çıkmıştı. "Baba, gelen giden oluyor. Niye orada öylece durayım ki? Mantıksız geliyor kulağa." dedim babama. Galiba ikna oluyordu. Yani, umarım ikna olurdu. "Peki kızım, sen geç odama. Ben Atalay ile bir şey konuşacağım." dedi babam. Hızla başımı salladım. Orta da duran, sehpa benzeri masaya koyduğum bez çantayı aldım. İçine, Atalay'ın masasındaki saklama kabını koydum. Ardından, Atalay'a boş bir şekilde bakıp, odadan çıktım. Babamın odasına ilerlemeye başladım. Odasının kapısını açtığı için rahatça odaya girdim.

Atalay'dan...

Mira, tatlı kızdı. Onu ilk kez on altı yaşımdayken görmüştüm. Güzelliği büyülemişti beni. Onu ilk gördüğümde on bir yaşındaydı. On altı ve on iki... Çok saçmaydı. Fakat güzelliği, o günden sonra aklımı çok kurcalamıştı. Sabah olduğunda ise bir karar almıştım; Mira'yla karşılaşmayacaktım. Mira'yla yollarımız bile ortak olmayacaktı.

Kararımın arkasında durmayı başarmıştım. O günden sonra sadece bir kez karşılaşmıştık. Karşılaşmamız ise, Mira on beş yaşındaykendi. Üniversiteye yeni başlamıştım. Uygar'la buluşmuştuk. Uygar, evde bir şey unuttuğunu söylemişti ve beraber evine gitmiştik. O zaman, kapıyı Mira açmıştı. Ağabeyinin istediği şeyi verip, cennetin bulunduğu kapıyı kapatmıştı.

O günün üstünden iki hafta geçince, Uygar ile aniden konuşmayı kesmiştik, nedenini bilmiyordum. Mira ise onu unuttuğumu sanıyordu, biliyordum. Fakat ben onu hiç unutmamıştım. Belki de aklımdan çıkaramamıştım. Bilmiyordum, ama tek bildiğim bir şey vardı; zaman Mira'nın güzelliğine güzellik katmıştı.

Onu gördüğüm an, kocaman gözlerinden onu tanımıştım. Yıllar önce çektiğim o sınırı bile unutturacak güzel gözlerinden tanımıştım. Çektiğim sınırı yıkacakken, eski arkadaşımın kardeşi ve komiserimin kızı olduğu aklıma gelmişti. Sınırlarım, yıkılmaz bir duvar kadar sağlam olmalıydı. Belki kalbi kırılacaktı, belki üzülecekti, fakat doğru olanı yapmalıydım.

KIZ BANA POLİS ABİ!  -yarı texting- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin