kizlarr!
size guzel bir bolumle geldim!!
cok tatlis bir bolum!!!
👮🏻
Yorgunlukla hazırlanıyordum. Atalay, hazırlanmamı, beni çok güzel bir mekana yemek yemeye götüreceğini söylemişti. Bu yüzden, kışa uygun, beyaz elbisemi giymiştim. Saçlarımı toplarsam ensem üşüyeceği için saçlarımı açık bırakmaya karar vermiştim. Saçlarım omuzlarımdan aşağı dökülüyordu. Makyajımı yapmak üzere, küçük pufa oturduğum anda bütün kemiklerimin yorgunlukla sızladığını hissettim. Bugün işte geçirdiğim o sinir bozucu ve yorucu olan günlerdendi.
Makyajım bittiğinde ayağa kalktım. Dolabıma ilerledim, kapağını yavaşça açtım. En alt rafta sakladığım ve yeni aldığım, hiç giyilmemiş beyaz topuklu ayakkabılarımı çıkarttım. Topukları çok azdı, fakat tıkırtılarıyla kendilerini belli ediyorlardı. Elbisem omuzları açık bir elbise olduğu için, elbisenin altına çok yakışacaklarını düşünüyordum. Elimdeki ayakkabılarla, az önce üstünden kalktığım pufa ilerledim ve tekrar oturdum. Ayakkabılarımı giydim. En sonunda ayağa kalkıp, boy aynamda kendime baktım. Çok güzel olmuştum. Kendime hayran olmadan edemedim. Çok güzel bir kadın olmuştum, her zamanki gibi.
"Aşkım, hazır mısın?" diye seslenen Atalay'ı duydum. Ses vermedim. Odanın bir köşesine koyduğum çantamı aldım. Koluma taktım ve odadan çıktım. Atalay'ın krem rengi bir takım elbiseyle oturduğu oturma odasına ilerledim. "Canım, hazırım da, sen biraz fazla resmi giyinmemiş misin? Alt tarafı bir yemek yiyeceğiz." dedim, Atalay'ın yanına ilerlerken. Atalay'ın avuçlarının ici terlemişti, görüyordum.
"Yok, aşkım. Ben sana hep güzel görünmek isterim." dedi, iki gün önce Gaffur pijamalarıyla evin içinde koşarak gezen bir tanecik sevgilim.
Dediğiyle gözlerimi devirdim ve gülümsedim. "Tabii, tabii. Ne demezsin," diye geçiştirdim. Ardından dış kapıya doğru ilerledim. Bu, 'Artık çıkalım.' demekti. Atalay, dış kapıya ilerlediğimi görünce, annesinin arkasında gezen minik bir ördek gibi arkamdan paytak paytak geldi. Evden çıktığımızda ise, arkamda paytak paytak, şapşik şapşik yürümeye devam ediyordu.
👮🏻
Makarnamı büyük bir özenle yiyordum. Evde bu denli özenip makarna yapmaya üşeniyordum. Bu yüzden, adını bile telaffuz edemediğim, lezzetli makarnamın keyfini çıkardım.
Atalay, sipariş ettiği bonfileyi yerken elleri titriyordu. Onun elleri her titrediği an, geçmişe gidiyordum aniden. O, hastayken de böyleydi, yürüyemezken... Elleri hep titrerdi. Mahcubiyet duyardı bana karşı. Titreyen ellerinin arasına alırdı ellerimi, öperdi doyasıya. Hakkımı ödeyemeyeceğini söyleyip dururdu. Sanki ölecekmiş gibi, bana veda edermiş gibi konuşurdu hep. Korkardım. İnsan öleceğini hissedermiş, derlerdi ya. Öleceğini hissetmiş de benle vedalaşıyor, diye düşünüp içimi kemirirdim. Durumun ölümcül olmadığını biliyordum, ama kahrından ölebilirdi insan. Kahrından ölecek diye ödüm kopuyordu. Çünkü onsuz bir hayat düşünmemiştim bile. Hayal kurarken bile, hayalimin bir köşesinden parlıyordu. Koskocaman gülümsüyordu bana oradan. Süslüyordu hayallerimi âdeta. Hep kalsın istedim, hem hayatımda hem de hayallerimde.
"Aşkım, ellerin titriyor sürekli. Ne oldu?" diye sormaktan alamadım kendimi. Korkuyordum çünkü. Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Atalay, bir çatal eti ağzına götürmeden önce, "Yemeğimiz bitince, şu köşedeki sahile gidince öğrenirsin." dedi. Endişem yerini heyecana bıraktı. Yemek yerken geçen dakikalar boyunca heyecanım artıyordu. Küçük bir çocuğun heyecanla beklediği, yemek sonrası çikolatası gibi bekliyordum sahile gitmeyi. Soğuktu sahil, bundan emindim. Ama soğuk ayazın ortasında kalsam bile, onunla olduğum her an ısınırdım ben.
Yemeklerimiz bittiği zaman Atalay, yoğun bir ısrarla parayı ödedi. Ardından hızla arabaya bindirdi beni. Sahile götürdü birkaç dakika içinde. Saat ilerlediği ve gece yarısına yaklaştığı için, deniz kenarı oldukça sessiz ve kimsesizdi. Atalay, elimi avuçlarının arasına aldı. Beni deniz kenarına iyice yaklaştırdı.
"Aşkım, söyle artık. Ne için getirdin beni buraya?" diye söylenmeye başlamıştım. Meraktan çatlamak, ve belki de patlamak üzereydim.
Atalay yavaşça dizlerinin üzerine çöktü. Eli cebine uzandı. Kalbim aklıma gelenle tekledi. Hızlı hızlı atmaya, göğüs kafesimi dövmeye başladı. Atalay, cebinden siyah, kadife bir kutu çıkardı. Kutuyu açtı. Tektaş bir yüzük vardı. Ellerim ağzıma gitti. Şaşkınlığımı bastırmak istercesine, ellerimi ağzıma bastırdım.
Atalay hafif bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Asil... Benim biriciğim, bir tanem, canım sevgilim, aşkım, tek aşkım... Seninle iki buçuk yılımı geçirmek o kadar güzel bir lütuftu ki... Bin kez şükür ediyorum bunun için. Ama yıllar bana yetmiyor, güzelim. Bana bir ömür lazım. Benimle bir ömürü beraber geçirmek ister misin? Benimle bir ömür ister misin? Birlikte bir ömür?"
👮🏻
alo cocuk sube,
bunlar uc yasinda evlenmeye
calisiyor.cok cabuk buyuduler,
sanki daha dun yaziyordum
ilk bolumu🥹🥹🥹duygulandım😭😭
ama merak etmeyin,
finale daha coookk
var.bunlarin evlendigini de gordum ya,
olsemde gam yemem😭😭😭(gitmeden once, lutfen diger kitaplarima da bir goz atin!!!)
sizi cok seviyorum, kendinize iyi bakiiiinnn!!!🤍🤍🤍🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZ BANA POLİS ABİ! -yarı texting-
Diversos0539***: Kız bana, polis abi! Atalay: Kimsiniz? 0539*** kişisinin mesajını yanıtladınız: ? 0539***: Annem bana kızmanı söyledi polis abi. Bana kızacakmışsın. Atalay: Erdal, oğlum sen isen seni yarın olacak operasyona özel olarak görevlendiririm. D...