Gece yarısı sancılarımdan uyuyamayıp biraz gezintiye çıkmaya karar verdim. Baharın başlangıcı olmasına rağmen hava bozmuş, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Yine kafamın üzerini örtmek için poşet aramaya koyulurken tütün tabakamda ki bütün sigaralar yere yığılıp gitti. Aksilik işte, biri geldi mi öteki de kafasını gösterip selam veriyor. Gecenin bu saatinde bacağımın sancısı bir yandan, yağmur bir yandan, açlık bir yandan, yârin hasreti bir yandan derken bir de bu çıktı başımıza. Haydi ara da bul şimdi sigarayı.
Ne cebimde para ne de sokaklarda insan var. Nereden bulacağım şimdi? Kör olasıca, tam zamanını buldun ha!
Boş boş yakınıp küfür etmektense bir an önce insan aramaya koyulmak için köpeğimi parkamın içine koyup yola çıktım. Bir elimle köpeğimi düşmesin diye tutarken bir yandan da kendim düşmeyeyim diye değneğime sarılıyorum. Yağmur suyu, başıma koyduğum poşeti hiçe sayıp iliklerime kadar işliyor. Köpeğimi tutmayı bırakıp
poşeti düzeltmeye koyulduğumda bir anda yavrucağımı yerde gördüm. Ben bıraktıktan sonra tutunamayıp yağmur suyuyla dolup göl olmuş çukura düştü. Onu yerden kaldırmak için değneğimi
bırakıp eğildiğimde ben de kendimi yerde buldum. Hay Allah’ın belası! Şimdi ikimiz de dipten bucağa ıslağız. Sığınacak bir yer bulamazsak sabaha kadar donup ölürüz.
Sigara aramaktan vazgeçip köpeğimin iyiliği için kuru bir yer aramaya koyulmalıyım diye düşündüm. Ne yapayım ne edeyim diye düşünürken bizim aşağı sokakta ki köprü altı aklıma geldi. Ancak orası en az bir saat yürüme mesafesiydi. Köpeğimin masum gözlerine bakıp yapacak başka bir şeyimin olmadığını anlayıp yola çıktım.
Şehrin göbeğinde ki köprü altı, alkol veya uyuşturucu alanların, sevgilisiyle kaçamak yapıp eğlenmeye gelenlerin, araları kötü olup silahlı bıçaklı kavga edeceklerin, dışarıda kalan benim gibi evsizlerin takıldığı bir çöplüktür. Polis burayı görmezden gelir gibi hiç uğrayıp sormaz, anca bir şikâyet geldikten sonra uyuşturucu alan gençlerin bayılmış bedenlerini, kavgadan sağ çıkamayıp ölü düşen leşleri toplar. Yani şehrin bilinmeyen bataklığıdır. İşte böyle bir
yere sığınmaya gidiyorum.Mekâna yaklaştığımda dört beş gencin varilin içine ateş yakıp muhabbet ettiklerini gördüm. Onlara görülmeden bir köşeye sıvışayım diye düşünüyordum ki bir tanesi beni fark edip bozuk bir aksanla seslendi: “Beyler, bakın bir evsiz bizim mekâna sığınmaya gelmiş, elinde de bir köpeği var. Gecenin bu saatinde buraya geldiğine göre baya cesaretli olmalı.” dedi. Aptala bak! Başka çarem olsa
buraya gelir miyim? Sanki sizin çöplüğünüze kaldık. Cevap vermeyip parkamın iç tarafıyla köpeğimi kurulamaya çalışıyordum ki gençlerin beni rahat bırakmayacağını anladım. İçlerinden birisi yaylanarak bana doğru gelmeye başladı. Cebimde ki bıçağı açık tutup hazır şekilde bekledim. Yüzünü seçebileceğim mesafeye geldiğinde: “Amca kusura bakma, onun kafası güzel biraz, ne dediğini bilmiyor. Burası bizim tapulu malımız değil, istediğin gibi kalabilirsin. Üşümüşsündür, istersen gel de ateşimizden ısınmaya çalış. Her tarafın ıslak zaten kurutursun.” dedi. Ateşin yanına gidip gitmemekle tereddüt ederken bıçağım hala hazır bir şekilde görev almayı bekliyordu.Parkamın iç tarafı da ıslandığından köpeğimi bu şekilde kurutamayacağımı anladım, gençlerin yanına gidip ateşten faydalanmaya karar verdim. Köpeğimi kucağıma alıp varile doğru yaklaşırken
az önce bana saran çocuk: “Oğlum bırak ne çağırıyorsun, kendi halimizde takılıyoruz işte. Kimdir necidir belli mi? Gelip ortamı bozacak şimdi.” dedi. Bu çocuk benle kafayı bozdu herhalde diye
düşündüm. Bana kalsa şu köşede soğuktan donup ölürdüm ama yavrucağımın üşüyüp titreyişine dayanamıyordum. “Merak etme, konuşup ortamınızı bozacak değilim. Siz rahat rahat takılın, köpeğimi ısıtıp kurulayayım giderim zaten. Niye benden bu kadar korkuyorsun? Görmüyor musun bacağımın biri eksik, bu halde sana nasıl zarar vereyim? Kim olduğu belli değil diyor bir de. Beş kişisiniz, tek bacaklı bir evsizden çekiniyorsan korkağın önde gidenisindir.” deyip ateşin yanına gittim.
Parkamı ve köpeğimi kurutup varilin yanına yatak hazırladım.
Köpeğim, sıcağı görünce iki dakika içinde uykuya dalıp gitti. Pantolonumu kurutmaya çalışırken az önce beni davet eden genç: “E amca, anlat bakalım biraz. Yarım saattir susup muhabbetimizi dinliyorsun, biraz da senden dinleyelim. Kimsin, adın nedir, ne diye düştün sokaklara biraz bahset.” dedi. Uzattığı sigara paketinden bir dal alıp: “Evlat, boş ver kim olduğumu. Evsizin biriyim işte, köpeğimle hayatta kalmaya çalışıyorum. Başka da bir şey yok, bu kadarım.” dedim. Genç, verdiğim cevaptan tatmin olmayıp: “Bu kadar mısın? Genelde bu şekilde sokağa düşen insanların garip bir hikayesi vardır. Öylece tak diye düşmezler, elbet bir şeyler olmalı ki bu
hale düşesin. Anlat haydi, daha sabaha çok var.” dedi. Ne yapacaksın ki hikayemi? Bilsen ne olur, bilmesen ne olur? Sanki sizi çok ilgilendiriyor da. Yarın unutup gideceksiniz, bense bu hikayeyle yaşayıp yok olmaya devam edeceğim.
Kısa kesip başımdan savmak için: “Bacağımı görüyorsun işte, bu yüzden iş bulamayıp sokaklara düştüm. Başka da anlatacak bir şeyim yok.” dedim. Gerçekten de öyle sabaha kadar konuşup bu gençlere dert anlatacak gücüm yoktu. Hem bir şekilde anlatmaya başlasam içimden yine Hayal geçecek, ondan bahsedememenin kahrını yaşayacaktım. Genç, daha fazla ısrar etmeyip varile odun atmak için oturduğu kasayı kırıp parçaladı. Az önce tek oturan oydu, şimdi hepimiz ayakta, varilin etrafında ısınmaya çalışıyorduk. Ortamın sessizliği beni geriyordu: “Peki siz neden buradasınız? Gecenin bu saatinde burada ne yapıyorsunuz? Gidecek eviniz barkınız yok mu?” dedim. Bir saattir hiç muhabbete katılmayıp kendi kendine demlenen genç, bu kez bana bakıp: “Ne evi barkı amca, biz de senin gibi sokak çocuğuyuz. Senden tek farkımız biraz erken düşmemiz. Sen bu yaşına kadar gelebildiğine göre çocukluktan düşmemişsin demektir. Evimiz barkımız olsa gecenin bu saatinde beş tane erkekle burada işimiz ne? Biz de yağmurdan sığınıp günü kurtarmaya çalışıyoruz işte. Az önceki bizim sarhoşun tavrına bakma, kendisi çok tekin bir insanmış gibi sana sarıyor. Bu şerefsizin iki leşi var, hala başkalarına laf atıyor. Polis bunu görse hapishaneye tıkacak bu hala kafa peşinde koşuyor.” dedi. Buraya
geldiğimden beridir garip bir şekilde bu gençlerin sokak çocuğu olduğu hiç aklıma gelmedi. Onların ne olduğunu sorgulama cüretinde bulunmayıp kendi derdime düşmüştüm.Aman, Hayal’den başka düşünecek bir şeyim mi var benim? Hiç sizin derdinize ortak olup canımı sıkamam şimdi. Biri yetimhanede büyür, biri yüzsüzdür evi barkı olduğu halde dilenmeye çalışır, birinin iki tane leşi vardır. Hayal’in gittiğinden beri hiç düzgün biriyle tanışıp muhabbet edemedim. Her konuştuğum insanın farklı bir vukuatı var. Böyle konuşuyorum ama sanki ben onlardan farksızım. Geçmişte sabıkası olup şimdilerde sokaklarda sürünen evsizin birisin işte. Davul bile dengi denginedir, ne bekliyorsun? Sana bunlar kalıyor tabi.
Gençler benden cevap alamayıp kendi aralarında muhabbet ederlerken bir anda kırmızı mavi ışık ortamın loşluğunu alıverdi.
Memurları gören gençler dört bir yana koşa koşa dağılıp kaçtılar. Yavrucağımla birlikte dımdızlak ortada kalıvermiştim. Ekip arabasından inen komiser: “Gecenin bu saatinde ne yapıyordunuz burada? O sağa sola kaçan çocuklar kim?” dedi. Al işte, kabak yine benim başıma patlamıştı.
Gençler kaçıp kendilerini kurtardı, bütün suçu yine ben çekecektim. “Memur Bey, gençleri tanımıyorum. Köpeğimle yağmurdan kaçıp buraya sığındım. Sağ olsunlar beni ateşe davet edip ısınmamı sağladılar. Kimdir necidirler bilmiyorum. Sizi gördükten sonra da bir anda kaçmaya başladılar.” dedim. O anda gençlerin kim olduğunu bilsem hiç tereddüt etmeden söylerdim. Artık başkalarının derdine düşüp onları kurtarmaya çalışmaktan yorulmuştum. Ne yani birkaç saat önce tanıştığım, bana tehlikeli bir sokak çocuğu muamelesi yapan gençlerin hayatını mı kurtaracaktım? Bana ne! Memur belinden kelepçeyi çıkarıp: “Tanıyor musun, tanımıyor musun karakolda öğreniriz. Haydi, zorluk çıkarma, bin arabaya.” dedi. Tek bacaklı, hasta halimle ne zorluğu çıkarabilirim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVSİZLER UYUMAZ
RomanceEvsiz bir adamın gözünden, sokaklara sığmayan hayatta kalma mücadelesine ve aşkın bu mücadeledeki rolüne tanık olacaksınız. ''Hayatın kuralı bu, zamanla daha fazla şey kaybedeceksiniz. Her kayıpta kendinizi mahvedip hayatınızın bir daha eskisi gibi...