Uyandığımda sabah olmuştu. Yeni doğan güneşin ışıkları yüzümü gıdıklıyordu. Ellerim telefonuma gitti.Yastığımın altındaydı.
09.48
Yanıma Gwen yatmıştı. Evde üç yatak odası vardı. Ama biz dört kişiydik ve her odada bir yatak vardı. Ayrıca hepimiz rahatımıza düşkündük. Kimse koltukta iki büklüm yatmak istemiyordu. Anlaşılan iki kişinin aynı yatakta yatmasına karar verilmişti. Sorun değildi zaten yatak çift kişilikti.
Her neyse kalktım ve ilk iş olarak balkona çıktım. Günün ilk sigarası saat 09.51
Sigaranın dumanını içime çekerken düşünüyordum doğru kararı mı verdim diye. Sonunda bu kuruntuların içimi kemirmesine izin vermemeye ve tatilimi doyasıya yaşamayı tercih ettim. Ama neden hala huzursuzdum?
Düşünceler dört bir yandan etrafımı sararken Gwen uyanmıştı. Sigaramı söndürüp onun yanına gittim.
"Günaydın." Gwen'in mavi gözlerindeki endişeli ifade beni daha çok huzursuz ediyordu. Arkadaşlarımın bu denli endişe etmelerini anlayamıyordum. Gwen bana doğru bakarken benim de ona cevap vermem gerektiğini fark ettim.
"Günaydın."
Bu sefer yüzünde bir gülümseme belirdi. Sevgili arkadaşlarımızın yanına indik. Güzel kokular yükseliyordu. Pek iştahım olmasa da zaten yeterince endişeli olan arkadaşlarımı daha da endişelenmemeleri için az da olsa bir şeyler yemeye karar verdim. Valencia meşhur kreplerinden hazırlamıştı. İris taze portakal suyu sıkıyordu. Anlaşılan bir biz kalmıştık kalkmayan.
"Sonunda kalkabildiniz demek uykucular." Valencia her zamanki neşesiyle iyice ayılmamızı sağlamıştı. Artık beynimin bulanıklığı yavaş yavaş dağılıyordu. Artık emindim. Tatil yapacak, kafamı boşaltacak, ülkeme döndüğümde yeni bir iş arayacaktım. Acımı kalbime gömecektim.
"Evet kalktık." dedim mutlu görünmeye çalışarak. Arkadaşlarım bu tavrımdan memnun olmuş gibilerdi. Ve okuduğum bir yazıya göre sahte gülümsemelerde mutluluk hormonu salgılamamızı sağlıyordu. Belki de bu yüzden biri iyi olmadığı halde 'iyiyim' dediğinde herkes inanıyordu.
Sahte gülücükler bile gerçeğe dönüşüyordu.
Kahvaltımızı ettikten sonra bir araba kiralayıp civardaki mekanları gezmeye karar verdik. İlk defa özenerek bir yere çıkmak istiyordum. Henüz boşaltmadığım bavulumu açtım ve içinden siyah bir bluz, siyah şort ve beyaz ince bir hırka çıkardım. Hava sıcaktı ancak serinleyebilir diye hırka koyma kararı almıştım. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra hazırdım.
Diğerleri daha hazırlanmaya devam ediyordu. Bende evi dolaşmaya karar verdim. Ev tipik bir aile eviydi. Muhtemelen bana öyle gelmesine karşın huzursuz bir havası vardı. Hani bazı evlere girdiğiniz anda enerjiniz yükselir hemen havanız değişir bazı evlerde ise basık bir atmosfer hakimdir. Bu ev ikisi de değildi tuhaftı. Belki de yıllarca burada yaşamış ölü bir çiftin evi olduğu için öyleydi.
Gwen ile birlikte kaldığımız odadan ayrıldım ve koridorlardaki tablolara baktım. Hepsi yağlı boya resmiydi. Dokununca pürüzleri hissediyordunuz. Tıpkı insanlar gibi. Ahşap zemin yılların etkisiyle yürüdükçe gıcırdıyordu. Dar koridorda yürürken az kalsın düşüyordum. Duvara tutundum ve eğilmiş vücudumu dikleştirdim. Ayağıma bir şey takılmıştı. Yere çömelip halıyı kaldırdım. Küçük bir bölme vardı. Çengelli tutacağı gözüme çarptı. Ayağıma takılan şey bu olmalıydı. Kaldırmaya çalıştım ancak açılmıyordu. Sıkışmış olmalıydı. Ters yönden gelen sesle kafam çalışmaya başlamıştı. Halıyı kapatıp bölmeyi tekrar gizledim ve hemen ayağa kalktım.
"Ember burada ne yapıyorsun? Herkes hazırlanmış seni bekliyor." diyen İris'in sesiyle beynim yeni bir emir verdi: Yalan söyle.
"Ben hazırdım zaten tuvalete giderken ayağım kaydı." aslında yalan sayılmazdı. Sadece tamamen yabancı olduğum evde dolaşırken gizli bir bölme bulduğumu söylememeye karar vermiştim.
"Peki öyleyse sen tuvalete gir sonra çıkalım." demesiyle içime su serpilmişti. İnanmıştı. Tuvaletim olmadığı halde tuvalete girdim ve aşağı indik. Herkes harika görünüyordu.
Gwen hep gözlerini ortaya çıkaran makyajlar yapardı. Yine öyle yapmıştı. Mavi bir tişört ve beyaz bir pantolon giymişti. İris simsiyahtı. Siyah dar bir elbise vücudunu sarıyordu. Oldum olası makyajı sevmezdi bu yüzden yapmamıştı. Saçlarını sımsıkı bir at kuyruğu şeklinde bağlamıştı. Valencia kahverengi saçlarını omuzlarından aşağı salmıştı. Kehribar rengi gözleri ışıl ışıldı. Benim gibi hafif bir makyajı tercih etmişti. Ekose desenli bir ceket ve beyaz bluz giymişti. Uzun bacaklarını saran pantolon ona oldukça yakışmıştı. Her zamanki gibi harika görünüyordu.
Çıkmaya hazırdık. Bir taksiye atlayıp araba kiralayabileceğimiz bir yere geldik. Valencia aramızda İspanyolca bilen tek kişi olduğu için bütün konuşmayı o yapıyordu. Bir sürü araba arasından siyah, hepimizin sığabileceği büyüklükte ve üstü açılabilen bir tane seçmiştik. İçimize sinmişti ayrıca yaz mevsiminde de olsak yağmurlu iklimiyle ünlü bir kesimdeydik. Ne olacağı belli olmazdı.
Araba işini hallettikten sonra meşhur bir taco restoranına gittik. Yediğim en iyi şeylerden sayabilirdim. Keşke o da burada olsaydı diye aklımdan geçirdim.
Yemeğimizi yedikten sonra havanın kararmaya başladığını fark ettim. Ona olan özlemim depreşmişti.
Sigaram neredeydi benim?
Günün ikinci sigarası 19.28
Sigaramı yakarken aklıma tekrar o bölme geldi. Ne vardı orada bu kadar önemli? Niye gizlenmişti? Valencia'nın haberi var mıydı?Eğer yoksa o bölmeyi ailesi mi saklamıştı?
Bütün bu sorular zihnimi kurcalarken arkadaşlarımın kahkaha seslerini duydum. Konuştuklarına kulak kabartmaya çalışsam da bir türlü dikkatimi veremiyordum. Yakınımda değillerdi de aramızda kilometreler vardı sanki. Yanımdalardı ama duymuyordum. Sigaramdan bir fırt daha çektim ve söndürdüm. Artık zihnim daha berraktı.
Konuşulanlara dikkatimi vermeye çalıştım. Sanırım Gwen'in eski sevgilisi hakkında konuşuyorlardı.
"Tanrım, ne pislik ama."
"Senin gibi birine nasıl bu şekilde davrandı anlayamıyorum."
"Kızlar..." bunu söyleyen Valencia'ydı. Benim yanımda sevgililer hakkında konuşmamaları konusunda kızları uyarıyordu. Buna 'pislik' eski sevgililer de dahildi.
Valencia konuştuktan sonra masada rahatsız edici bir sessizlik oluşmuştu. Bundan ürkmüştüm.
"Sorun değil kızlar, devam edebilirsiniz."
Lütfen etmeyin. Lütfen etmeyin. Lütfen etmeyin. Lütfen etmeyin. Lütfen etmeyin.
"Hayır, zaten bende artık ondan bahsetmek istemiyorum." dedi Gwen ve beni rahatlattı.
Ve tekrar başka şeylerden konuşmaya başladılar. Dikkatim sürekli dağınıktı. Bu beynimin bir uyarısı mıydı?
Valencia bana gülümsedi ve kahve isteyip istemediğimi sordu. Başımı salladım. Ne yöne salladım bilmiyordum sadece sallamıştım işte. Sonra fark ettim ki arkadaşlarımın kahkahaları sahteydi. Beynim bana işaretler gönderiyordu. Dikkatim dağılıp duruyordu, iştahım yoktu ve sürekli halsizdim. Bunların hepsi insanların sahte duygularını anlamama yardımcı olacak işaretler olabilir miydi?
Arkadaşlarıma baktım hepsi mutlu görünüyordu. Doğru muydu bilmiyordum. Ama yaklaşan tehlikeyi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mona
Mystery / ThrillerHayat bazen çok zor olabilir. Ember da hayatında onu tek anlayan kişiyi kaybedince kendini toparlamakta zorlanır. Arkadaşları onu bir tatile çıkarmaya karar verir. Bu tatilde Ember bir dizi felaketle karşılaşır. Peki bu felaketlerle nasıl baş edecek?