Duş alırken sanki sadece bedenimi değil; aklımı, zihnimi, kalbimi, her şeyi temizliyor gibi hissediyordum. Her duş aldığımda yeni biri gibi hissederdim. Bu yüzden sık ve uzun duşları severdim. Ama bu sırada saniyelerin, dakikaların ve hatta bazen saatlerin geçtiğini anlamazdım bile.
Duştan çıkıp vücudumu ve saçlarımı birer havluyla sardım. Banyodan ayrıldıktan sonra uzaktan gizli bölmenin olduğu yere doğru bir bakış attım. Sonra omuz silkeleyip odaya ilerledim. İç sesim yine iş başındaydı: "Orada olan şeyi merak etmiyor musun? Bir göz atmalısın." Aynı zamanda: "İnsanların evini karıştırmaya gerek yok. Kendi işine bak." diyordu. Kafam karışmıştı ancak şimdilik bu düşünceleri kafamdan uzaklaştırdım.
~
Minik sandviçlerimizi izlerken bir yandan da Friends izliyorduk. Muhtemelen yüzüncü kez falan baştan başlamıştık. Bu dizi benim 'güvenli alanım' gibiydi. İzlerken çok eğleniyor ve hiç sıkılmıyordum. Arkadaşlarım içinde bu böyleydi. Aile, arkadaş ve romantik ilişkilerle ilgili tecrübeleri mizah yardımıyla çok güzel bir dizi haline getirmişlerdi.
Aile demişken... Şu ana kadar neredeyse hiç değinmedim onlara. Sanırım öykümün daha iyi aktarılabilmesi için onları da biraz anlatmalıyım.
Annem; Sarah Cooper, pek sevimli anılarımız yok. Standartları çok yüksek bir kadındır. Bu yüzden ne yaparsam yapayım beğenmezdi. Babam, James Cooper annemin tüm standartlarını karşılayan tek kişi olmuştu anlaşılan. Annem ailemizde bir tek babamı beğenirdi. Ve tabi küçük kardeşim, Chris Cooper. O da benim gibi ailemiz ile pek iyi anlaşamazdı. Aramızda iki yaş vardı. Ancak birbirimize çok benzerdik. Karakter bakımından en azından. Ben lisenin ilk yılında yurtta kalma bahanesiyle evden ayrılmıştım. Annem yurtta kalacağımı duyunca resmen bu öneriye balıklama daldı. Chris benden küçük olduğu için iki yıl daha bekledi ve benim gibi liseyi yurtta bitirdi.
Evet, sanırım bu kadar. Bunlar aklıma geldikçe ciğerlerimin zehre ihtiyacı olduğunu hissettim. Saat 12.16'yı gösteriyordu.
Sigaram neredeydi benim?
Sigaramı yakıp dışarı çıktım. Sigara izmaritlerinin kül tablasına düşmesini izledim. Bu bana sigaradan daha fazla huzur veriyordu.
paz
Valencia'nın neden yalan söylediğini düşündüm. Acaba ben mi yanlış anladım? Hayır bariz yalan söylüyordu. O zaman neden yalan söylemişti? Bunun gizli bölmeyle bir ilgisi var mıydı? Gwen'e sormalı mıydım? Ama o zaman Valencia gibi yalan söyleyebilirdi. Yine mantıksız olurdu. Basit bir dövme için neden bu kadar telaş yapmıştı?
Bütün bunlar başımı ağrıtmaya başlamıştı. Migrenim tutmuştu. Tanrım, ağrı kesici gerekiyordu. Sigarayı söndürüp yukarı çıktım. Çantamı karıştırmaya çalıştım. Kahretsin, neredeydi bu ilaç? Koyduğuma emindim. O ilaçlar olmadan markete bile çıkmazdım. Ne zaman nerede migrenin ortaya çıkacağını bilemezdiniz. Aşağı indim:
"Kızlar ağrı kesicilerimi gördünüz mü?" dedim başımı tutarak.
"Çantanda yok mu?" diyen Valencia'ya hayır anlamında başımı salladım. Arkadaşlarım telaşla ayağa kalktı. Migrenimin ne kadar ciddi olduğunun farkındalardı. Evi aramaya başladık. Etrafı birbirine katmamıza rağmen bulamamıştık. Telaşlanmaya başlamıştım. Bulamazsam geçici körlük bile geçirebilirdim. Ve bu şu anda en son isteyeceğim şeydi. Başımın ağrısı artmaya başlamıştı.
"Siktir, nerede bu ilaçlar!" diyerek bir küfür savurdum.
"Ember, getirdiğine emin misin?" dedi İris soğukkanlı bir ses tonuyla.
"Eminim, eminim." Tanrım başım beni öldürecekti. Sakin kalmaya çalıştım. İlacım yoksa stres yapmak işleri daha da kötü bir hale getirebilirdi. Ama kafama yüzlerce çekiç vuruluyormuş gibi hissederken bunu yapmak hiçte kolay değildi.
"Hatırlamaya çalış, nereye koymuştun?" deniyordum ancak çantama koymuştum işte emindim. İlaçlarım yok olmuştu. Derin nefesler almaya çalıştım. Arkadaşlarım beni koltuğa yatırdı. Valencia biraz su getirdi. Su gelmişti ağrı azalıyordu ancak o sırada Gwen'in ortalıkta görünmediğini fark ettim. Üst katta ilacı aramaya devam ettiğini düşündüm. Çok umursamadım.
Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak. Salak.
Arkadaşlarım ilaçları bulmaya çalışırken bende kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Onu düşündüm. Marcus'u... Yine bir migren ağrısı durumuydu. İlaçlarım bitmişti. Ve gecenin oldukça geç bir saatiydi.
"Marcus, ilaçlarım bitmiş. Siktir!" dedim büyük bir telaşla.
"Ne yapacağım? Ne yapacağım? Ne yapacağım?" diyerek daha da telaş oluyordum.
"Em, sakin ol buraya gel." kolumdan tutarak beni dizine yatırdı.
"Şimdi, gözlerini kapat ve sadece olmak istediğin huzurlu bir yer düşün." dedi saçlarımla oynarken.
Deniz kenarında bir yer hayal etmiştim. Sadece ikimiz vardık. Deniz kenarında yürüyor ve deniz kabuğu topluyorduk.
"Ona kadar sayacağım, her saydığımda derin nefesler al."
"Hazır mısın?" Evet anlamında başımı salladım.
"Bir...iki...üç...dört..." her sayı saydığında derin birer nefes çekiyordum. İşe yarıyordu. Ağrı azalıyordu.
"Sekiz...dokuz...on" saymayı bitirdiğinde başımdaki ağrı tamamen gitmişti.
Aynı şeyi yapmaya başladım. İçimden ona kadar sayıyor, her saydığımda bir nefes alıyordum. "Bir... iki...üç...dört..." işe yarıyordu. Devam ettim.
"Sekiz...dokuz...on" bitirdiğimde ağrıdan eser kalmamıştı. Bir kez daha beni kurtarmıştı. Rahatlamış bir şekilde ayağa kalktım. V ve İris bana doğru baktı.
"Ember, iyi görünüyorsun."
"Bu nasıl oldu?" dedi Valencia
"Onun sayesinde..." dedim ve tam o sırada Gwen aşağı indi.
"Hiçbir yerde yok. Ember iyi görünüyorsun." dedi şaşırmış bir şekilde.
"Evet daha iyiyim." deyip yukarı çıkmak için merdivenlere yöneldim. Birkaç basamak çıktıktan sonra arkadaşlarıma baktım. Oldukça şaşkın görünüyorlardı. Marcus'a bir kez daha minnettar olurken İris sırtındaki şeyi fark etmemle şok geçirdim. Gwen ve Valencia'dakinin aynısı bir kelebek dövmesi vardı. İlaçları ararken sırtı açılmış olmalıydı.
Bununla birlikte Valencia'nın yalan söylediği de kanıtlanmış oluyordu. Ama neden? Grupça bir dövme yaptıracak olsak niye beni dahil etmezlerdi? Ne sikim dönüyordu böyle?
İç sesim artık daha dikkatli olmam gerektiğini söylüyordu. Bense merdivenleri çıkarken 'Sıçtık' diye düşünüyordum. Artık daha dikkatli olmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mona
Mystery / ThrillerHayat bazen çok zor olabilir. Ember da hayatında onu tek anlayan kişiyi kaybedince kendini toparlamakta zorlanır. Arkadaşları onu bir tatile çıkarmaya karar verir. Bu tatilde Ember bir dizi felaketle karşılaşır. Peki bu felaketlerle nasıl baş edecek?