Keyifli okumalar dilerim.6: "ÖLÜMÜN SOĞUK EMARESİ II"
-
Savaşın ne olduğunu biliyordum. Savaşın kaç çeşidi olduğunu biliyordum. Savaşın nerede, hangi ideoloji yüzünden kimleri öldürebileceğini biliyordum. Ama savaşın, namludan çıkmış alazlı bir mermi gibi bizi hedef aldığı gerçeği ile şimdi yüzleşiyordum.
Eşikten öteye geçerek ardımda kalan kapıyı kapattım. Makyaj aynasının spot ışığı yanıyordu ve Dilde'nin teninde hükmeden o acayip solukluğu gözler önüne seriyordu. Görüyordum, gerdanında başlayan canavarın parmak izleri göğüs çizgisine kadar devam ediyordu ve kollarının çeşitli yerlerinde öfkeli bir tılsımla endam ediyordu.
"Dilde," diye fısıldadım sessizce.
Nabzımdan daha şiddetli uğuldayan endişe hissim çengelli iğne gibi dilime takıldı, akabinde bir korku güvesini ağzımın içine ördü. Yakarmak istedim ama yakaramadım. Tüm temennilerim düşüncelerimin çorak toprağında kurudu.
Saçları incitilmiş, kirpik dipleri gözyaşlarıyla ıslatılmış onun yanına, kızgın güneşin altında kavrulan kum tanelerine basar gibi yürüdüm. Soğukluk aktı gitti damarlarımdan. Bir kor parçasının elem kusan sıcaklığı tarafından kuşatıldım. Yandım ve harlandım. Tutuştum ve kavruldum. Ömür diye kendimi harcadığım bu hayatta, cehennemin öteki yüzüyle karşı karşıya gelmenin buhranını yaşadım. Dilde'nin yanına vardıktan sonra dizlerimi zeminin üstüne dayayarak yere çöktüm. Kemikleri sızlayan parmaklarımı zoraki bir çabayla kımıldatarak onun üşümüş tenine bastırdım. Tenindeki soğukluk derime sıçrayıp bir kar kuyusunu parmak izime kazıdığında da, fark ettim; cehennem dedikleri şey artık benim göğsümde eriyordu ve başlattığı zemheri çağı ile orayı mahzeni belliyordu.
"Sen, birilerinin sana dokunmasından nefret edersin."
Bir hıçkırık yumağı zincirlendi gırtlağımda. Ağlasam, gözyaşlarımı akıtsam, sanki o yumak sökülecekti ve zehirden de beter uğursuz sancısını kanıma damıtacaktı. Şayet ki ağlamaya küsmüş gözpınarlarım ket vurmasaydı şu talihsiz gözyaşlarıma, ben emindim, o yumak barikat kurup nefesimi soldurmayacaktı. Göğsüm, ağırlığını seçemediğim bir baskının altında ezilmeyecekti.
"Canım Dilde görüyorum ki şimdi, kimsenin dokunmasını istemediğin bedeninde bir canavarın zulmü var."
Bir çiçek dalından koparıldığında kanı akmazdı fakat tıpkı akan bir kan gibi canındaki tini yitirirdi.
Parmaklarım Dilde'nin zarar görmüş tenine bastırılmışken, cansızlığını ve damarlarında yorgunlukla dolaşan kanın ılıksızlığını hissedebiliyordum. Ne yapmam gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Nefes alışverişi olabildiğince zayıftı. Dudaklarının kuruluğundan derisi pul dökecekmiş gibiydi, ten renginin solgunluğunu içine hapsetmişti ve korkunç bir morluğu dudaklarındaki kan akışına dikmişti. Bir an önce ambulans çağırmamı ya da birisinin yardımı ile onu hastaneye ulaştırmam gerektiğini biliyordum ancak ilk yardımın şu an, şu saniyede yapılmasının gerektiğini de öngörebiliyordum. Her şey için geç kalınmıştı sanki. Uyuşturucu, onun damarlarında yayılıyordu. Dilde, ardına dahi bakmadan ölümün peşinden gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACEM KIZI
RomansaYıl 1997; İstanbul'da gerçekleştirilen darbe sonrasında yedi büyük kabadayıyı katleden Ercüment Karadağlı, aldığı intikamın sonunda tutuklanarak hüküm giyer. Ve yıllar sonra yürürlüğe giren af yasasından yararlanan Ercüment Karadağlı, bütün görkemi...