Jeon Jungkook
Arta kalan yemekleri diğer öğrencilerle saklama kaplarına koyarken Namjoon elini beze silip ofladı. "Bize bu işi veren kişinin babasını düdüklü tencerede ters yatırıp bağdaş kurdurtup üstüne de kaynatıp siksinler." Ben yabancısı olmadığım sözleri rahat bir tavırla dinlerken diğer öğrenciler şaşkın şaşkın sinirden deliye dönen Namjoon'u izliyordu.
Namjoon onların bakışlarını fark edince özür dilercesine hafifçe eğildi. "Pardon okulumun güzel insanları." Bana döndü ve enseme vurdu pişkin bir tavırla. "Neyse bıddık, şu diğer sınıftaki lavuk Jin'e yan gözle bakmış onun kellesini alıp geliyorum ben."
"Aman be siktir git." dedim ve ellerimdeki suyu yüzüne püskürttüm.
"Sus lan bacaksız sikerim ebeni görürsün." Bana kızacaktı ki Jin'in yanımıza gelmesiyle iki salisede beyefendi bir tavra büründü. "Jungkook aşkım sen hiç yorulma ben senin yerine her şeyi yaparım." Elimdeki bezi alıp masaları silmeye başlayınca Jin gülerek yanına gitti.
Şaşırmadım artık.
İkisi birlikte flörtleştikten sonra bana veda ederek yanımdan ayrıldılar.
Keşke görev dağılımında bulaşık yıkamayı seçmeseydim. Bu tabaklarda yemek yenmek dışında her şey yapılmış. Hatta bir tane çocuk kusmuş! Ben de tabakları çöpe attım. Hijyen açısından dünyada salgın yaratır bu tabaklar.
Midemin bulanmamasına özen göstererek masadaki çöpleri toplarken yabancı olmayan üç tip çadırdan kurduğumuz, etrafı açık mini mutfağa giriş yaptılar. Diğer öğrenciler korktukları için hızlı adımlarla mutfaktan ayrıldılar.
Oysa birlik olsak bu üç çocuk hiçbirimize ses çıkaramazdı.İnsanların da sorunu bu ya zaten. Asla birlik olmayı başaramadılar. Başkası acı çekerken kaçtılar bana bir şey olur diye, kendileri acı çekerken tüm insanları suçladılar canları yandı diye.
Onları görmezden geldim. İşimi yapmaya devam ederken ikisi mutfağı dağıtmaya başladı. SeoJun'un arkadaşları özenle topladığımız mutfaktaki her şeyi dağıtıp yere atarken sadece izledim.
Onlar kırdı döktü, hiçbir şey yapamadım. Jimin olmadığından beri kendimi çok güçsüz hissediyorum.
Onlarla tek başımayım. Birisi beni öldürse kimsenin ruhu duymaz. Mühim değil ölmem. Gerçekten mühim değil. Önemsemiyorum. İnsanlar çoğunlukla değil her zaman beni görmezden gelir. Zaten o zorbalar koluma sopayla vurup kırınca da kimsenin umrunda olmadım. Canım yandı ama sorun değildi çünkü ben hayaletim. İnsanlar görmez beni.
Ama bugün ölsem... Hepsi mezarımın başına dolup ağlayacaklar.Yaşarken yanında olmadığımız insanlar ölünce mezarlarının başında dikilip göz yaşı dökmenin bir anlamı yok. O göz yaşları kişi yaşarken dökülseydi belki o kişi ölmezdi.
Mutfak darmadağın hâle geldi. Her şey her yerdeyken SeoJun güldü. "Salak. Birde bize düşman olacakmış." Yanındakiler güldü. SeoJun bir adım atıp dibime girdi. "Seni son kez uyarıyorum Jungkook." İşaret parmağını omzuma koyarak beni itti. Diğer ikisi ona bir şey yapmamam için korkuluk gibi arkamda dikiliyordu.
Biliyorum, ona el kaldırdığımda veya kendimi savunma amaçlı bir şey yaptığım gibi yine vuracaklar. Bu sefer yüzümde morluklar olmasın. Eğlenmek amaçlı geldiğimiz bu yerden yaralı çıkmayayım.
Sustum.
Hiçbir şey demedim.Birde derler ya zorbalar değil susanlar suçludur diye. Konuştuğumuzda kimse dinlemedi ki. Ben de sustum. Daha söylemedim kimseye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
School Diary // Taekook
FanfictionJungkook ve biyoloji öğretmeni Kim Taehyung ** İyi bir öğretmenin yaralı bir öğrenciyi kurtarmak için girdiği savaşta duygularına yenilmesiyle başladı her şey. !Angst değildir!