Son zamanlar garip bir huy edinmiştim. Eve gider gitmez duşumu alıp ailemle vakit geçirdikten sonra yatağıma uzanır hayal kuruyorum. Son 1 haftadır kafamı allak bullak eden adam aynı zamanda uykularımı da haram etmişti bana. Enine boyuna düşünüp saçmalamadığıma kendimi inandırmaya çalışıyordum. Bunun karşısına çıkıp 'Seni tanımak istiyorum' demekten bi farkının olmadığını kaç kere söyledim kendime. Peki, her şeye rağmen onu eğer çok benimsersem, aşık olursam ne olacaktı? Ya yanlış anladıysam? Ya hiç bir düşüncesi yoksa benimle ilgili?
Bunları düşünmek bir yerde o kadar yoruyordu ki beni kurduğum o aşk dolu hayallerin de tadını tam olarak çıkaramıyordum. Ellerini, donuşunun yaratacağı hissiyatı o kadar merak ediyordum ki. Bir yandan da korkuyordum. Önceki sevgililerimle ayrılmak beni üzmemişti ama eğer Bekirle olmazsa ne yaparım diye düşünüyordum. Hayatımın acısını yaşayacakmışım gibi geliyordu. Deliriyordum.
Şimdi elimde süpürge kulağımda kulaklık son ses evi temizliyordum. Sılanın yürek yakan sesi henüz yaşamadığım sevgililiğimin hazin ayrılığı ile ilgili trajik bir son yazdırıyordu beynime. Köşeyi temizlemek için süpürgeyi daha ileri uzattığımda gözümden bir damla yaş aktı. Çabucak işimi bitirmeli ve evden çıkmalıydım. Kızlarla dertleşmek belki iyi gelebilirdi bana. Akıl alamazdım bu saçma planımı onlara anlatamazdım ama en azından biri yanlışlıkla beni tokatlarsa kendime gelebilirdim belki.
Süpürgenin içini boşaltıp diğer küçük işleri yaptıktan sonra kendimi banyoya atıyorum. İyice yıkandıktan sonra saçlarımı öylesine kurutup makyaj bile yapmadan Nesrinin evine doğru yola çıkıyorum. Annem bu durumu garipsese de sorgu işini akşama erteliyor anladığım kadarıyla. Buna da akşam eve gidince kafa yorarım artık.
Nesrin benim 12 yıllık arkadaşım. Tanışmamız çok olaylı olmuştu. Okulun tuvaletindeki kavganın ortasında kalan ben bahtsızı saçlarımdan çekerek çıkarmıştı. Saçlarımın yolunmasına daha sonra ağlayabilirdim eğer kavgada bulunan bütün kızların okuldan atıldığını bilmeseydim. Hep örnek çocuk büyüttükleri için başı dik yürüyen anne ve babam ben okuldan atılsaydım çok üzülürlerdi herhalde. Bunun için Nesrin bilmese de ben ona hep minnet duyacaktım. Yıllar süren dostluğumuzda bazen ben onun bazen de o benim arkamı toparladı. Dertlerimiz ortak duygularımız yakındı hep. Beni ağlatan heç onun kalbine dokunurdu. Öyle bir kardeşti o.
Kapıyı çalıp beklerken keşke haber verseydim diye düşünüyordum. Evde değilse bile Gülişimle oturup kahve içerdik ama utangaçlık bir huy değil yaşam felsefesiydi benim için. Nihayet terlik seslerinin ardından açılan kapının arkasından Nesrinin poşet geçirilmiş kafasını gördüm. Sonra koskoca açtığı koyun gözleri ortaya çıktı. Gelenin ben olduğunu anladığında rahatlayıp tamamen kapıyı açıp cıvıldıyor.
"Ay, Nuri sandıııım. Bebeğim hoş geldin" sarılmak için uzattığı kollarını iteliyorum.
"Nesrin ota boka alerjim var zaten. Bak yüzüme gelecek kafandaki boya"
Benim pimpirikli halimi bildiği için bozulmuyor. Ayakabılarımı çıkarırken arkamdan beni taklit ettiğini duyuyorum ama umrum olmuyor. Salona mutfağa bakınsam da Gülişimi göremiyorum.
"Gülişim nerede?"
"Kaynanamla sohpette. Kadın durmuyor evde. Nuriye alınacaklar varmış ta gidip neye ihtiyaç varmış onu araştıracakmış" sonra doğru kahkahamı serbes bırakıyorum.
"Sen neden geldin?" diye hiç alınmadığım soru soruyor.
"Daraldım evde. Yardım lazımsa sana beraber yapalım" diyerek toparlanmakta olan çeyizini gösteriyorum gümüş yüzük taktığım işaret parmağımla.
" Yok ya, uzun iş o. Hem annem yapıyor zaten. Anlamıyorum ben de." Gidip yatağının üstüne oturunca ben de eşofmanımı yukar çekerek oturuyorum yastığının yanına. Daha sonra rahat edemeğim için bağdaş kuruyorum. Odanın içinde manasız gezdirdiğim bakışlarımdan, habersiz programsız bir şey yapmayacağımı bildiğinden Nesrin direkt soruyor.
"Neyin var senin? Garip davranıyorsun."
Açıp her şeyi konuşmak isteyen tarafımı kafamın en ücra köşelerine iteleyip kafamı iki yana sallıyorum yanıt olarak.
"Yok bir şey. İşle alakalı."
"Ne yani inanayım mı buna? Sen işle ilgili bir şey olunca tam olarak Güneş oluyorsun zaten. Ama şuan tuhafsın işte."
İnandırmam kolay olmayacaktı ama denemeliydim. "Vallaha yok bir şey. Bir organizasyon düzenlemem lazım ama mükemmel olmalı. Onun detaylarını düşünüyorun durup durup."
"hım" diyerek inanmadığını belli etse de derin bir nefes alıp devam ediyor "eğer bir mekan bakıyorsan Nuri yardımcı olur. Biliyorsun şimdi çalıştığı otel de çok güzel bir toplantı alanı varmış. Söylerim sana fotoğraflarını atar."
Heyecanlı konuşmasını elimi dizine koyarak bölüyorum. " Yok mekanı buldum. Bekirin restoranını önerdim. Kabul verdiler. Menü ve diğer küçük detaylar kaldı geriye. Yine de olağanüstü bir iş benim için. Hala anlamıyorum neden bana verildi diye bu görev."
Durumun ciddiyetini anlayan arkadaşım kalbinden gözlerine yansıyan şefkatle elimin üstüne elini koyup sıkıyor.
" Bak işte her şey yolunda. Eminim mükemmel olacak. Bunu da başaracaksın."
Etrafımdaki insanların bana bu kadar güvenmesi kalbimi ısıtsa da bunu bana söyleyen iki insanı da; Bekiri de Nesrini de alenen kandırıyordum. Bu alengirli işler hiç benlik değil. Elime yüzüme bulaştıracağım bu gidişle.
Ona gülümseyip kafamdaki soruyu soruyorum.
"Nesrin Bekir sizin bankaya hiç geldi mi?"
Ani konu değişiminden aradaki bağlantıyı anlayamayan arkadaşım kaşları çatıyor.
"Geldi de, sen nereden biliyorsun?"
"Annem söyledi kredi çekecekmiş. Merak ettim durum o kadar vahim mi diye. O kadarmış demek ki."
Eğer bu söylenti doğruysa benim ablalarının baskısıyla bu işe girişti düşüncem de doğruydu. Çocuğun iflahını kesiyordu o iki kadın.
"Nalan baba evini sat payımı ver demiş. Figen de cesaretlenmiş bundan, baskı yapmışlar. Mecbur kalmış."
Evet haklıydım. Keşke olmasaydım ama haklıydım.
Bir az daha mahalleden, Nuriden, Nurinin pinti akrabalarından konuşup Gülişimi göremeden çıkıyorum. Yol uzun olmadığı için hem de bir az kafa dağıtmaya duyduğum ihtiyaçtan arabamı almamıştım. Kapüşonlumun kollarını çekerek parmaklarımın arasına sıkıştırıyorum uzun gelen kumaşı. Boynumu iki tarafa esnetirken arkadan arabanın geldiğini anlayıp kenara çekiliyorum. Önümden geçen araba bir az ileride yavaşlarken arabanın Bekirin arabası olduğunu anlıyorum. Tüylerim anında diken diken oluyor. Bu paspal halimle karşısına çıkmak ayrı, bir az önce derdini öğrenmem ayrı canımı sıkıyor. Ama ben şuan ona sarılmak istiyorum. Varsın hiç bir düşüncesi olmasın bana karşı. Ben o hisleri onda yaratacağıma inanıyorum. Onun için savaşmaya, ona destek olmaya hazır istiyorum o yolun kenarında dururken. Çok saçma bir kabulleniş aydınlanma geçirdiğimi anlayıp ellerimi saçıma atıyorum. Eşit dağıttığım saçlarımdan sonra kaşlarımı da çabucak düzeltiyorum.
Arabadan inip bana yakınlaşan Bekir yanıma gelene kadar bir şey demiyor.
" Güneş, bir sorun mu var?"
"Yok ne sorun olacak? Nesrinlerden geliyorum."Unarım sorun diye belirttiği şey bu salaş halim değildir.
"Öyle yolda görünce" duraksayıp elini arabasına doğru uzatıyor. " Gel bırakayım seni eve."
"Yürümek istiyorum. Sen yolundan kalma. Bir az yürüyüp gideceğim ben de."
Kafasını iki yana sallayıp 1 dakika işareti yapıyor sonra arabasına doğru yürüyor. Garip garip arkasından bakarken o arabanın anahtarını alıyor ve yanıma geliyor tekrar.
"Birlikte yürüyelim. Çok yedim işte. Sindirmem lazım" diyip elini karnında gezdiriyor. Anında iki yana kıvrılan dudaklarımla kafamı hızlı hızlı aşağı yukarı sallıyorum. Çok yediğinin bahane olduğunu bilerek nasıl mutlu oluyorum. Elini ilerideki çay bahçesine doğru uzatmasıyla o tarafa doğru ilerliyoruz.
"Menüye bakabildin mi? Ben pek anlamam ama önceki davetlerden anladığım kadarıyla çok ta kolay bi menü değil."
"Değil ama şeflerle konuştum bu gün. Yapamayacakları bir şey değil. Her zamankinden bir az daha özenmemiz gerekiyor sadece. "
"Uykusuz musun?" Göz altlarının hafif morarmasınsan anladığım kadarıyla en az 2 gündür uykusuzdu. Buna sebep ya benim birden üstüne attığım saçma organizasyondu ya da kredi meselesiydi. Umarım hiç biri değildir.
"Evet işle ilgili bazı sorunlar var."
"Bak hala geç değil. Eğer senin durumunu zorlaştırıyorsa bu iş başka bir yer bulabilirim."
Kaşlarını hemen çatmasıyla suratı öyle güzel bir hal alıyor ki. Yuvarlak hatlara sahip olduğu için kaşlarını çatması onu hiç de sert göstermiyor. Benim sevdiğim sivri çene hattı onda yok. Daha yumşak hatlara sahip. Bir az kemerli burnu, hafif sakalları, kopkoyu siyah gözleriyle aslında normal türk erkeği. Ama karizması çok başka. Mesela dudağının sol tarafının konuşurken hafif yukarı kayması ona ayrı bir hava katıyor. Neredeyse onu tanıdığımdan beri aynı tarafa taradığı koyu saçları şimdi bir az dağılmış galiba hafif kirli olduğu için parlıyor.
"İşim benim bu Güneş. Biz her ay böyle büyük organizasyon işleri alıyoruz. Hakkıyla da altında kalkıyoruz. Merak etme. Çay içelim mi?"
"Olur. Nesrinle konuşmaya daldık çay kahve içemedim."
Hafif gülümseyip masaya doğru gidiyor. Kuzu gibi ben de peşinden gidip oturuyorum. Etrafa bakınıp garsonu çağırıyor. İki çay söyledikten sonra yine bana çeviriyor güzel gözlerini.
"Valide teyze nasıl? Yaşar abiyle konuştuk sabah bizim maç günlerimizi sordu."
" Sakın söyledim deme." Korkuyla neredeyse bağırıyorum. Babam iki yıl evvel yine Bekirlerle maç yapacağım diye düşüp ayağını sakatlamıştı.
"Sordu adam nasıl söylemem. Merak etme bu defa dikkatli oluruz."
"Sen onun sakatlığını görmedin tabii. Nasıl bebek gibi olduğunu neredeyse her şeye nazlandığını bilmiyorsun. Niye siz erkekler her şeyde ağır ve kabasınız ama hastalanınca bebek gibi oluyorsunuz?"
"Ben kaba mıyım?" şaşırıp eliyle kendisini gösteriyor. Biz seninle neden daha önce böyle samimi, güzel sohbet etmedik adam? diye sormak istiyordum.
"Hayır canım öyle demek istemedim...Genelleme yaptım,tamam üzgünüm."
Neyse ki garson çaylarımızı getiriyor da biz de bir az ara veriyoruz. Çayını yudumlarken gözlerimin en içine bakıyor sanki. Bir an onun da bu samimi sohpetimizi sevdiğini düşünüyorum. Hiç acele etmeden kabardığından emin olduğum bakır saçlarımı tarıyor. Sonra bakışları dudaklarıma çıkıyor, orada oyalandıktan sonra da yavaş yavaş gözlerimi rehin alıyor. Onun tarafından incelenmek o kadar farklı ki. Bakışlarının okşayıp geçtiği her yeri ayrı inceliyor sanki. Ben artlk aramızdaki bu mesafeyi istemiyordum. Kalkıp yanına oturmak, kokusuna doymak, koynuna sokulmak istiyordum. Bakışlarım gözlerinden çenesine oradan da boynuna adem elmasına kayarken boğazımı temizleyip yeni bir konu açtım.
"Nesrin söyledi bankada görmüş seni." Hah süper aça aça bu konuyu açtım!
"Evet kredi başvurusu için."
Sanki bunu bilmiyormuşum gibi kaşlarımı çatıyorum. İyice yalana adet ettin Güneş.
"İşi mi büyütüyorsun? Kredi ne için?"
"İkinci şubeyi açacağım yakında ama kredi onun için değil." Sesinin derinleşmesiyle aslında bu konuda konuşmak istemediğini anlıyorum.
" Nesrinlerin düğün hazırlıkları nasıl?" diye sorumun karşısını alıyor kendince.
"Neredeyse yetiştirdiler her şeyi. Hala inanamıyorum onun evleneceğine."
"Neden?"
Omuzlarımı çekerek "Bilmem. Bana hep sen benden daha önce evlenirsin diyip duruyordu. Nuri onu 2 ayda ikna edince o da şaşırdı."
"Aşk bu. Bakarsın sen de 2 aya ikna olursun." diyerek neredeyse gözleri parlayarak bana bakıyor. Sonra aklına ne geldiyse "ama sen yurt dışına gitmeyi planlıyordun değil mi?" diye devam edince ben de tuhaf bir şekilde geriliyorum.
"İş için gideceğim ama evlenmeme engel değil ki bu. Belki ayrı kalmak zor olacak ama belki o da çok çalışacak. Bana vakit ayıramayacak." bu defa ben gözlerinin içine imalı imalı bakıyorum.
Yüz hatları gerginliğinden kurtuluyor önce. Gözleri yine ışıltısına kavuşuyor. Başınl utanmış gibi aşağı doğru eğiyor. Uzanıp yanaklarını sevmemek için zor tutuyorum kendimi.
"Sen niye evlenmiyorsun? Sünbül teyze her gün anneme dert yanıyor. Eve uğradığın da yok." İşte bu goldü. Allahım neler yapıyorum ben.
Bu sefer içten dişleri görününceye kadar gülüyor. Gözlerim dudaklarında kalmak için yalvarsa da gözlerine çıkartıyorum bakışlarımı.
"Kısmet." deyip yüzümü daha istekli bakışlarla süzüyor. Bana asırlar gibi gelen ama tahmini 1 dakikamızı alan duygu dolu bakışmamızı telefonumun sesi bölüyor. Annemin aramasını cevaplayıp 10 dakikaya evde olacağımı söylüyorum istemeye istemeye. Böylece Bekir de cüzdanından para çıkarıp masaya bırakıyor. Ben de son yudumumu alıp kalkıyorum. Bu sefer daha yakınımda yürüyor. Ben de hülyalı hülyalı sokak lambasının altından geçerken oluşan gölgelerimize bakıyorum. Sonra birden kafamı Bekirü doğru çevirince onun da bana baktığını görüyorum. Sanki içeride şov yapmamışım gibi anında utanıp kafamı çeviriyorum.
Çöp konteynrının yanından geçerken birden köpek sesi duyuyorum ve benim kayış anında kopuyor.
Kendimi birden Bekirin göğsüne kafamı gömmüş halde buluyorum. Benim laf dinlemez ellerim anında adamın beline gidiyor. Parmaklarımı çukur oluşturacak şekilde baskılıyorum bedenine.
O da ne yapacağını bilemediğinden galiba bir iki saniye duraksıyor. Sonra elinin birini belime diğerini de saçlarıma koyuyor. Ve bence hayatının hatasını yapıyor. Ona sarılmamla kapüşonum yukarı kaydığı için parmakları direkt tenimle temas ediyor. Derin bir nefes alıyorum. Aklım başımdan gitti. Çünki benim bel takıntım var. Biri belime dokununca ben sapıtıyorum. Aklım tümden kayıyor. Ben önceki sevgilim bu huyumu bildiği ve her kavgamızda bunu kullandığı için onunla uzun süre ayrılamamış biriyim. Öyle bir takıntı yani.
Sonunda durumumuzu idrak ederek kafamı aramıza bir az mesafe koyarak yukarı kaldırıyorum. Koyu gözlerinin daha da koyulaştığını görmek hiç iyi gelmiyor bana. Yüzümü arzuyla süzüp dudaklarını yalıyor. Bu sefer titrek bir nefes almak zorunda kalıyorum. Aramızdaki çekim çok büyük. Ben şuan her tarafımın yandığını hisediyorum.
"İyi misin? Korkma kaçtı gitti." Bunu söylerken kafamın arkasındaki elini önüme düşen saçlarımı çekmek için kullanıyor. Başımı hızla sallıyorum.
"Korktum bi an. Aniden çıkınca.." diye mırın kırın konuşuyorum. O da kafasını sallıyor. O an ne düşündüğünü öyle merak ediyorum ki. O da benim gibi etkileniyor mu acaba bu yakınlığımızdan?
Zor da olsa ellerimi çekiyorum belinden. Sızlayan parmak uçlarımı kesip atmak istiyorum. O da elini belimden çekse de saçlarımdan çekmiyor. Ben gözlerinin içine bakınca onu da indiriyor.
"Bembeyaz olmuşsun. Gel arabaya geçelim" diyip kolumdan tutuyor. Tüy gibi dokunuşu titreyen bacaklarımı sağlam tutmamı sağlıyor. Arabada da bana endişeli bakışlar atıyor ama en sonunda gülümseyince ikna oluyor. 2 3 dakikaya evin önünde oluyoruz. İkimiz de arabadan inince hızlı adımlara yanıma geliyor. Elini yine koluma koyup
"Kötü olursan ara tamam mı? Hatta sen odana çıkınca ara. Kötü olma ama kötü olursan da ara."heyecanlı konuşması hiç bitmesin istedim o an. Böyle karşımda saçmalasın ben de elim yanağımda dinleyeyim onu. Kıkırdayarak
"Abartma o kadar. İyiyim ben." desem de başını iki tarafa sallıyor.
" Hayır git sen odana çıkınca ara."
Onu kırmak istemiyorum o an. Görüşürüz diye mırldanarak evin kapısını çalıyorum. Arkama baktığımda elleri iki yanında bana bakıyor. Kafasını sallıyor ve ben de ona gülümsüyorum.
Annem kapıyı açınca bir şeyler söyleyerek içeri gönderiyorum onu. Ben de koşar adımlarla odama çıkıyorum. Elimi telefona atarak nefes nefese arıyorum onu.
Saniyesinde açarak "Pencereden de bak" diyor.
Nefes nefese halime bu hiç iyi gelmiyor. Odanın ışığını açarak pencereye koşuyorum.
"İyiyim git artık yorgunsun" diyorum.
"Niye nefes nefesesin?" diye soruyor haklı olarak.
"Koştum seni bekletmeyeyim diye."
Anında yüzü gülüyor.
"Beklerdim ben. Koşmasaydın. Şimdi gidiyorum ama.."
"Bir şey olursa seni arayacağım" diyerek sözünü kesiyorum. Bu sefer daha çok gülüyor.
"İyi geceler"
"Sana da" eve doğru giden adımlarını da izliyorum. Son kez onu baştan ayağa süzüyorum. Mutluluktan, kalbime dolan umuttan mütevellit o kadar iyi hissediyorum ki. Yine yanına koşmak, yine sarılmak, yine onun tarafından sarmalanmak istiyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/280244081-288-k986881.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜBTEDİ
RomansaÖnemli olan ne kadar sevdiğin değil. Önemli olan nasıl sevdiğin. Birini gök yüzünde süzülüyormuş gibi hissettiriyorsan gerçek sevgi bu. Yıllardır aynı kaldırımda yürüyüp,aynı çevrede büyüseler de Güneş hiç farketmedi Bekiri. Sonra yerinde söylenmiş...