Hava sisliydi. Penceremi kaplayan beyazlık dışında güneşin doğduğuna dair bir kanıt bulamamıştım.
Uzakta Sistem Üssü'nü çevreleyen kuleler ve gözcüler gözükmüyordu. Kısa bir an için nerede olduğumu unutmak istedim. Ormanın ortasında evimi yabancı gözlerden saklayan bir sisin ortasında durduğumu, uzun süre yatakta oyalanıp canım istediğinde kalkıp güzel bir kahvaltı edebileceğimi, penceremin açılabildiğini ve soğuk su damlacıklarını içime çekebildiğimi hayal ettim.
Odamın kapısı çalındığında henüz yatağımdan kalkabilmiş değildim.
"Gir" diye seslendim pürüzlü çıkan sesimle. İsil aceleyle içeri girerken yattığım yerden doğruldum.
"Bugün toplantı var" dedi İsil günaydın bile demeden. Uyku mahmuru halimle kafamı aşağı yukarı sallarken bir yandan da yataktan çıkıp saçlarımı topladım. İsil perişan surat ifademe bakarak dudaklarını büzdü. Ama bir şey dememeyi seçti. "Dışarda bekliyorum" deyip çıktı. Anlatmayacağımı biliyordu. Kendime bile anlatamıyordum yaşadığım hiçbir şeyi.
Ben yaşıyordum ama ruhum hep geriden takip ediyordu beni.
Üstümü giyip odamdan ortak alana çıktım.
Kule, Sistem'deki en eğitimli askerlerin oluşturduğu birliğe verilen isimdi. Aynı zamanda da bir Kule'de kalıyorduk. Sistem'de toplam yedi ayrı grup asker vardı. Yedi rakamı İmparator için önemli bir rakamdı. Özel Muhafızlar, biz -Kule Askerleri, Ak Muhafızlar, Mare Askerleri –Deniz Gücü, Terra Askerleri –Karagücü, Saray Askerleri ve Kolluk Güçleri olmak üzere içlerinde farklı sayılarda ordu, kolordu ya da tim bulunan yedi ayrı grup vardı.
Kule askerleri Özel Muhafızlar'dan sonra en az sayıda kişi barındıran gruptu. Her biri beş kişiden oluşan toplam on ekip vardı. Biz Alfa ekiptik. Aslında Kule Askerlerinin kuruluşunda ekipler bu sıralamaya göre ilerlese de artık pek kullanılmayan bir ifadeydi bu. Zira ekipler nadiren bir araya gelir ve hiyerarşik sıralamaya gerek kalmazdı. Alfa ekip olduğumuzu belirten tek unsur kulenin en üst katında bizim kalıyor olmamızdı.
Katta geniş bir ortak alan ve her bir kenarda birimizin odası vardı. Kendi içimizde yapacağımız toplantıları genellikle burada yapardık. Fakat bu sefer farklıydı. Monark bizi özellikle Saray'ın toplantı odasına çağırmıştı.
Diğerlerini beklerken daldığım düşüncelerden Kozan'ın yanıma gelmesiyle çıktım.
Genellikle ekibin içinde en az konuşan kişiydi. O nedenle son zamanlardaki iletişimimiz beni şaşırtıyordu.
"Umay" dedi yine midemin kasılmasına yol açıp ismimi kullanarak. Yirmi dört yıllık hayatımda duymadığım kadar ismimi duymuştum onun ağzından bu hafta.
"Monark seninle ne konuştu?" kaşlarını çatarak sorduğu soruyla o gecenin anıları zihnime uçuşurken çok kısa bir süre maskemi yüzümde tutamayarak ürperdim. Fakat sonra hemen kendimi topladım.
"Görevin gecikmesindeki suçun bende olup olmadığını sordu sadece."
"Dediklerinin bir kelimesine bile inanmıyorum" dedi gözleri koyulaşırken. Yüzümdeki her mimik değişimini takip ediyordu. Sırlarımı söylemeden anlayacağını hissettiren güçlü bakışlarından gözlerimi kaçırdım.
"İstediğine inanabilirsin."
Kaşlarını mümkünmüş gibi daha çok çattığında umursamaz olmaya çalıştım. Yaşadığım herhangi bir şeyi ona anlatabilmem mümkün değildi. Dahası Sistem'deki hiç kimsenin güçsüz yüzümü görmesi riskini almazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİSTEM +18
Teen Fiction"Zihnim geriden gelen sesleri algılamaya başladığında derin bir dejavu hissiyle sarsıldım. Gözlerimi zorlanarak açtığımda yine aynı karanlık odada olduğumu fark ettim. Kapı bu kez açıktı ve biri bana doğru geliyordu. Yansıyan ışık gelen adamın yüzün...