seunghun gözlerini araladığında başında sağlam bir acı hissederek inledi. ensesinden başlayan ağrı şakaklarına kadar tüm kafasını esir almıştı sanki.
hyunsuk onun acı dolu debelenmesiyle uyandığında hala gözlerini açabiliyor sayılmazdı. "noldu?" diye sordu zar zor çıkan sesiyle.
seunghun hareket etmeyi kesti. yalnız olmadığını unutmuş gibiydi. hyunsuk'un açamadığı gözleriyle ona baktığını görünce güldü ama bu ağrının şiddetini arttırmıştı, tekrar acıyla inledi.
bu noktada hyunsuk'un kaşları çatıldı, kendine gelerek doğruldu. "sorun ne?"
"biri beynimi kesiyor galiba. kafam parçalanıyor. ne yaşıyorum şu an?"
"gece ağrı kesici vermiştim, içmedin mi?"
"içtim!"
hyunsuk yataktan kalkıp önce perdeleri örttü. "gözlerini açmamaya çalış hyung. birazdan geleceğim."
sersemce oraya buraya çarparak odadan çıktı ve bir süre dönmedi. seunghun hem ağrısı biraz hafiflediğinden hem de merak ettiğinden yataktan kalkıp hyunsuk'un yanına gitti.
onu mutfakta bir şeylerle uğraşırken buldu. hala uykusu açılmamıştı ve çok sersem görünüyordu.
yaklaşıp "ne yapıyorsun?" diye sordu.
hyunsuk aniden korkuyla sıçradı. "niye sessizce geliyorsun hyung!"
"ne! evde olduğumu biliyordun, neden korkuyorsun?" aslında eğlenmişti ama ağrıdan korktuğu için gülmemeye zorladı kendini.
"alışkanlık." dedi hyunsuk sadece. sonra hazırladığı şeyi seunghun'a uzattı. "bunlar büyükannemin yetiştirdiği otlar. ağrıya iyi geliyorlar."
seunghun garip kokan bu şeyi içip içmeme konusunda kararsızdı ancak hyunsuk halsizce sandalyeye çöküp kafasını masaya bıraktığında uğraşması sebebiyle bile içmesi gerektiğini düşündü. karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu ve gergince bir yudum aldı. o kadar da kötü değildi. hatta tanıdık bir tadı vardı.
"bundan daha önce içtim mi?" diye sordu.
hyunsuk kafasını kaldırmadan ona baktı, suratında bir gülümseme belirmişti. "çocukken çok enerjiktin, sakinleşmen için büyükannem sık sık bu çaydan yapardı."
seunghun da belli belirsiz güldü. yaşlı kadının 'yaramaz' olduğuyla ilgili azarlarını duyar gibi olmuştu. hyunsuk 'enerjik' kelimesini seçerek kibarlık yapıyordu.
"ilk kez mi baş ağrısı yaşıyorsun?" hyunsuk daha önce onu böyle görmediğinden sordu.
"baş ağrısı mı? bunun öyle olduğunu sanmıyorum. kafam parçalanıyordu hyunsuk-ah."
"tam olarak buna baş ağrısı diyoruz hyung." güldü.
seunghun onun bu halde bile açıklama yapmaya devam ediyor oluşuna şaşırdı. sonra dayanamayıp "neden böyle görünüyorsun?" diye sordu.
"benim de başım ağrıyor çünkü." diye mırıldandı hyunsuk. gözlerini dinlendirerek ağrıyı def etmeye çalışıyor gibi görünüyordu.
"senin de mi kafan parçalanıyor? nasıl böyle sakin kalabiliyorsun!" seunghun dehşete düşmüştü. elindeki çayı ona uzattı. "bunu iç."
"hyung güldürme!" böyle dese de gülmeyi kesemedi. yarısı duran çayı kabul etti ve tek dikişte içtikten sonra tekrar masaya yasladı kafasını.
"ya! burada yatma. yatağa dönelim, gel." seunghun kalkıp kolunu tuttu ve kaldırdı onu.
perdeler ışığı kestiğinden oda o kadar da aydınlık değildi. hyunsuk önce saati kontrol etti. "bugün dersin var mı?" diye sordu seunghun'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iyi ve güzel erkekler hep ağlar
Fanfictionthree men, a lot of chaos. tears, secrets and an unexpected bond. who knows, maybe beautiful men really do always cry.