"evde bunlardan üç paket var." seunghun'un tereddüt etmeden sepete attığı cips paketlerini rafa geri yerleştirdi. neden markette olduklarını bile bilmiyordu. sadece peşinden buraya sürüklenmişti.
"beni para harcama bahanen olarak kullanıyorsun hyung." alt dudağını büküp somurttuğunda boş sepeti seunghun'dan alıp yürümeye başladı.
"ya! sadece market gezmeyi seviyorum!" hyunsuk'a yetişip koluna girdi. "seninle." kocaman sırıttı.
hyunsuk onun bu basit flört denemesiyle somurtmaya devam edemedi. sık tüketilen birkaç şeyi alıp marketten çıktıklarında kol kola eve yürüdüler.
tıka basa dolu olan buzdolabına elini sürmek istemediğinden yerleştirme işini seunghun'a atmıştı. bu şekilde eve bir şeyler almayı kesmesi gerektiğini anlayacağını sanıyordu.
tezgaha yaslanmış seunghun'u izliyorken "acaba hyung ne yapıyor..." diye mırıltıyla sordu.
seunghun buzdolabının önünde can çekişmeye kısa bir ara verdi böylece. biraz düşündükten sonra "muhtemelen ders çalışıyordur." dedi.
"sürekli çalışıyor." iç çekti. "hayatımda ilk kez onun gibi biriyle karşılaşıyorum. neden bu kadar çalışıyor ki?"
seunghun kahkahasını tutamadı. "sen de fark ettin değil mi? evet, çok çalışıyor. nedenini ben de bilmiyorum. onunla lisede tanıştık ve o zamandan beri bir an olsun çalışmayı bıraktığını görmedim." seunghun muhtemelen çabalamadan başarılı olan biri olmasaydı jinyoung onu asla rahat bırakmazdı. bu düşünceyle ürperdi.
hyunsuk da benzer şeyleri düşünüyor olmalıydı. "onun yerinde olsam seninle yaşamak sinirimi bozardı." diye söylendi.
"bana mı söylüyorsun? ya sen?"
hyunsuk tek kaşını kaldırarak baktı ona. "okul hayatımla ilgili hiçbir şey bilmiyorsun?"
seunghun duraksadı. evet bilmiyordu çünkü ona hiç sormamıştı. daha sonra üste çıkmak için "kore'deki en iyi üniversitede okuyorsun!" dedi.
"ders çalışma motivasyonum sendin hyung. artık o kadar da çalışmıyorum."
"öyle mi?" seunghun bu itiraf karşısında biraz bocaladı. "jinyoung bunu duyarsa seni yanına alır ve kütüphanede sabahlamaya zorlar."
hyunsuk mutlulukla gülümsedi. "öyleyse ona eşlik ederim!"
"aman tanrım..." seunghun jinyoung'u sevse de buna katlanamayacağını biliyordu, düşüncesi bile acı vericiydi. en azından hyunsuk ona eşlik edebilirdi, bu iyiydi.
"vizeler yaklaştığı için daha da yorulacak..." diye nırıldandı bu sefer hyunsuk. aklının bir köşesinin hep jinyoung'da olduğu apaçık belliydi.
seunghun da bunun farkındaydı. ancak daha sonra aydınlanma yaşıyormuş gibi hyunsuk'a döndü. "yoksa beni bu yüzden mi sana gönderdi?" dudakları büküldü. "suk-ah, ben parazit miyim?"
hyunsuk başta şaşırsa da kahkahasını tutamadı. "ne saçmalıyorsun hyung?"
"doğru saçmalıyorum. jinyoung öyle düşünse apaçık 'parazitsin' derdi."
hyunsuk hala gülüyordu. seunghun'un bunları aşırı bir ciddiyetle söylemesi durumu daha da komikleştiriyordu. o kadar çok güldü ki karşısına dikilmiş seunghun'u fark edemedi bile.
"suk-ah, gerçekten ne güzel gülüyorsun öyle..." ilgiyle suratını izliyorken mırıldandı ancak hyunsuk gülmeyi kesmiş, donmuş bir vaziyette seunghun'a bakıyordu.
"daha sık gülsen ne iyi olur." iç çekti. "seni hep güldürmem lazım." hafifçe yanağını okşayıp garip bir gülüşle geri çekildi, buzdolabına döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iyi ve güzel erkekler hep ağlar
Fanficthree men, a lot of chaos. tears, secrets and an unexpected bond. who knows, maybe beautiful men really do always cry.