20 - ben de seni çok önemsiyorum!

40 6 22
                                    

"ee, ne zaman tanışıyoruz?"

jinyoung gözlerini devirdi. "bunu bana kaçıncı soruşun biliyor musun?" blok dersler tüm sabrını tüketmişlerdi ve her zamankinden daha agresifti.

"hayır. cevap verecek misin?" seunghun rahatça dondurmasını kaşıklıyorken onun bezmiş suratından habersizdi. ağzı konuşmaya devam etse de tüm ilgisi dondurmadaydı.

"sana küfür etmek istiyorum şu an. ya! bana bak!"

şaşkınca kafasını kaldırıp ona baktı. "niye bu kadar sinirlendin ki?" bunu gerçekten merak ediyordu ancak jinyoung'un cevap vermeyeceğini anladığında dondurmayı masaya bırakıp ciddileşti. "yorgun musun?" diye sordu. şimdi onu peşinden sürüklediği için biraz pişman olmuştu.

jinyoung'un öfkesi bu yumuşak tavır karşısında bir nebze dindi. öncesinde seunghun sabır sınamasını asla kesmez ve sanki hiçbir şey yapmamış gibi jinyoung'un delirmesini izlerdi.

ikisi de sanki çok büyük bir şeyin farkına varmışlar gibi anlayışla birbirlerine baktılar. aslında büyük bir şey sayılırdı çünkü sonu gelmeyen sık kavgalarının sebebi tam olarak buydu.

"yorgun olduğumu görebiliyorsan üstüme gelme." dedi sakin bir sesle. "onunla daha yeni konuştum. sana zaten her şeyi anlatıyorum."

"biliyorum biliyorum. defalarca sorduğumun farkında değildim." seunghun biraz aptal hissetti. dondurma kutusu ve jinyoung arasında gidip geldi gözleri. sonra bulabildiği en yumuşak tonla "şimdi yemeye devam edebilir miyim?" diye sordu.

bu noktada tüm öfke jinyoung'un bedenini terk etti. uzanıp seunghun'un dondurma bulaşmış dudaklarını öptü ve çekilirken gülümsedi. daha sonra parmağıyla yanağındaki lekeleri sildi. "düzgünce ye."

jinyoung onu ev eşyaları satılan güzel bir dükkana götürdüğünde seunghun tüm ciddiyetiyle arayışa başlamıştı.

"daha önce kimseye hediye almamıştın. battaniye kim için?" bunu en başından beri merak ediyordu ama sormaya fırsatı olmamıştı.

etrafta gezdirdiği gözlerini jinyoung'a çevirdi seunghun. "sana bahsettiğim kişi, ona battaniye alacağımı söylemiştim."

jinyoung tek kaşını kaldırdı. "internetten alıp göndermen daha mantıklı değil mi?" seunghun'un böyle şeylere mesai harcaması inanılır gibi değildi.

"kendim götüreceğim." dedi seunghun. sonra hyunsuk'la olan konuşmasını hatırladı. "eğer sen rahatsız hissetmezsen." o an beyni yine bulanmaya başladı. tam olarak böyle sormaması gerekiyordu... toparlamak için ağzını araladı ancak konuştukça batırıyordu. "ona geleceğimi söyledim, yani gitmek zorundayım ama bana senin rahatsız olabileceğini söyledi. umarım rahatsız hissetmezsin."

jinyoung onun paniklemiş haline yalnızca güldü. seunghun'u böyle görmek çok eğlenceliydi. "rahatsız olmayacağım." dedi. "ama dönem ortasında yolculuk yapman ne kadar mantıklı?"

"yolculuk mu?"

"yazlığa gitmeyecek misin?"

"haa... sana söylemem gerekirdi. artık seoul'de yaşıyor. üniversite için." ilişkilerini düzeltmeye çalışıyorken jinyoung'a olanları anlatmayı tamamen unutmuştu.

"öyle mi..." diye mırıldandı jinyoung. seunghun'un bu halleri şimdi anlamlı geliyordu. "çoktan görüştünüz mü?"

seunghun kafasıyla onayladı. "aslında eve döndüğün gün seninle konuşmak istediğim konulardan biri buydu ama aklımdan çıkmış."

"konuşacak çok şeyimiz vardı, önemli değil. daha sonra anlatabilirsin." rahatsız olmamıştı ancak adını koyamadığı garip bir duygu vardı içinde, biraz meraka benziyordu. suratına açıkça yansımış olacak ki seunghun ona baktığında iç çekti. dükkanın ortasında olmalarını önemsemeden yaklaşıp ellerini tuttu jinyoung'un.

iyi ve güzel erkekler hep ağlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin