(4)

72 11 9
                                    

Öyle büyümüş ki içimizdeki yalnızlık: Sevilmeyi beklerken, beklemeyi sevmişiz.

***
"Anlamayan olursa tekrar anlatmayacağım, o yüzden herkes artık neresini açıyorsa beni çok iyi dinlesin!" Ortama dominat olan Aliyye'nin sesi duyuluyordu.

Savaşta liderlik vasfı yapıcak herkes buraya toplanmış ve masa üzerinde ki elle çizilmiş haritaya bakarak olacakları bekliyordu. Ortam da ki sessizliği fark etmesi ile Aliyye kaldığı yerden devam etti.

"Kazık çakma işlemini çoktan yaptık, akıncılar bu kazıkların önünde kalarak onları gizleyecek! Hemen yanlarda iki kanat olacak bir şekilde Şehzadelerimiz tarafından liderlik edilecek sipahilerimiz olacak. Kazıkların arkasında kalan ana sipahilerimiz ve okçularımız ile ordunun dizaynı bu şekilde olacaktır."

"Ama Sultanım, peki ya siz?"

"Ben en arkada Padişah ile beraber olacağım, aynı zaman da sizleri de izleyecek bir şekilde.." bu şu anlama geliyordu: Bir hata yapanın ağızına bizzat ben edeceğim.

Ortam gerilmeden edememişti.

"Vasal birlikler ise ağaçlık alanda olarak bize destek de bulanacaklar." Padişah Beyazıt'ın keyfi yine yerindeydi.

"Sultanım ya bize arkadan saldırmaya çalışırlarsa-"

"Karşılarında biz varız Komutan! Sen kimi hafife alıyorsun?" diyerek padişah kaşlarını çatarak kayınçosunun komutanlarından biri olan kişiye baktı. Komutanın aksanı ortama biraz renk katıyordu.

"Bizlere arkadan saldırmaları olanak değildir, bize saldırmaları için ormandan geçmeleri gerekir. Ve buradan sen ve liderin devreye giriyorsunuz." Kendisinden emin bir şekilde konuşan Aliyye resmen komutana alttan altta gazı köklüyordu.

"Padişahım, arazi bizim saldırı yapmak için uygun değil. Hem bu yapılan ordu planına bakarsak da bazı şeyler yerine oturuyor. Gerçekten de savunma savaşı mı yapacağız?" Elçi Bey, kafasına takılan soruyu çoktan sormuştu.

"Haklısınız Elçi Bey, bu durumda sayımız neredeyse onların yarısı. Savunma da kalmak en iyisi olacaktır." Divân mensupları yine kendi yorumlarını ve düşüncelerini aralarında tartışmaya başlamıştı bile.

"Destur-! Yeniçeribaşı hazretleri içeriye girmek istemektedir!" dışarıdan gelen ses ile ortamda ki sesler kesilmiş, herkes başını sesin geldiği yöne doğru çevirmişti. "İçeri buyursunlar!"

Bizim bilmediğimiz tarzda olan yeniçerileri kıyafeti ve elinde ki kanla kaplanmış sancak bayrağı ile giriş yaptı. Kurumuş kan kokusu çoktan kendisi hissetirmişti. Hiç kimse bunu beklemiyordu sahiden de..

Padişah ayağa kalktı, Aliyye ise gözlerini yüzünde ki olan simgelerin tıpatıp aynısı olan kanlı bayrağa baktı. Kenarların da ki işlemeler bunun akıncılar tarafından kullanıldığının kanıtıydı. Ve bunu burada ki herkes de biliyordu..

Yeniçeri, başını eğdi ve bir dizini yere koyarak kendisine doğru hararetle gelen padişaha bayrağı uzatarak taktim etti. "Bu da ne demek olur efendi?!" diyerek Yıldırım Beyazıt, askere sorusunu sordu.

"Efendim, bu sabah gelen akıncıların bulduğu bayrak.. evvelsi günde güneş batmadan önce küçük akıncılar grubu zaten daha da dönmemişti.." kelimelerin gücü ve yarattığı his den herkes alabileceği kadar almıştı. Ne yani tuzağa mı yakalanmıştılar..? Akıllara bu arkasında ki kimin olduğunun bilindiği aşikardı. Aliyye yani Osmanlı Devleti, masaya yumruğunu dik bir şekilde indirdi. Harita üzerinde bulunan, her bölüğü temsil eden taşlar iki yana savruldu. Bazı çoktan Divan halkının kucağına veya masadan aşağı düşmüştü bile.

1402 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin