(5)

72 11 8
                                    

Bazen sadece yorgun oluyor insan: ne küs, ne yalnız, ne de aşık..

***
Aliyye, geri çekilen sipahileri ve onlara katılan akıncıları sancak bayraklarına göre gayet net bir şekilde ayırabiliyordu.

Kapı kolu süvarileri gelene kadar, yeniçerilere yardımcı olmak artık önceliği olmuştu. Önüne geleni ezip biçiyordu. Bir kaç yaralanma tehlikesi geçirsede hâlâ sağdı ve hiç bir uzuvunu kaybetmemişti. Açıkcası büyük bir başarıydı.

Atını ileriye doğru sürmeye devam etti. En önde ki birliklerin bir öndere ihtiyacı vardı ve bunu kendi karşılayacaktı. Haçlıların asker bölümleri arasında olan iletişimi kesmeleri şarttı. Bu yolla zafere gideceklerdi ve bunu yapmalıydı da..

Kazıklı alanın etrafını dolanarak en sonunda önünde cesetler ve zırh parçaları ile kaplı tümsekler ile eğimli olan toprağa baktı. Atı da kendisi gibi husursuzdu. Atı olan Karaca'nın boynunu okşayıp sakinleştikten sonra yüzünü askerlerine döndürdü. Yorgun gözleri buradan görebiliyordu.

Sıcaklık tarafından avantajlı olsalar bile bu etkilenmedikleri anlamına gelmiyordu. Güz mevsiminin ortalarına doğru geçmelerine rağmen bu sıcaklık hayıra alamet değildi. Yorgun ve umutsuz gözler kendisine bakıyordu. Bir motivasyon konuşması yapması gerektiğine benziyordu.

"Erlerim!" diyerek kendisine dönmeyen gözleri de artık dönüktü. Daha da iyi görülmesi ve sesinin iyi duyulması için at sırtında atının seğerinden de destek alarak ayağa kalktı. "Benim değerlilerim! Yorgun gözleriniz bana her şeyi anlatıyor! Biliyorum yorulduk, biliyorum değer verdiğiniz insanların ölümlerini görmek istemiyoruz, biliyorum çaresizlik ve umutsuzluk gönlünüzün içinde artık kursağınıza kadar geldiniz! Artık bu yola nokta koyma zamanımız geldi! Sevdiklerimiz için, ailemiz ve değer verdiğimiz kişiler için! Katledilen halkımız için! Çocuklarımız ve eşlerimiz için! Bizler eriz! Bizler yiğidiz! Bizler bu Haçlılar Seferi'ni bu topraklara gömecekleriz! Bizler atalarımızın torunlarıyız! Bu yolda benimle misiniz!" elini yumruk yaparak havaya kaldırmış, son cümlelerine doğru sesini daha da yükseltmişti.

Birleşen ve tek yürek olan Akıncılar ve Sipahiler, kendisine destek olmak için bağırıp ellerinde ki silahları kalkanlarına vurarak ses çıkarmaya başladılar. Konuşma sırasında gaza gelip miğferini kafasından çıkartmıştı. At kuyruğu olarak bağladığı saçları gün ışığında parlıyordu. Kafasını arkaya çevirirken, miğferini kafasına taktı. En sonunda artık atağa geçmeye karar veren Macarların bağrışlarını duyabiliyordu. Yumruğu hâlâ yukarıda olacak bir şekilde atına geri oturdu ve kendisine doğru gelen karşı orduyu izlemeye devam etti.

"Allah yolunda cihat edecekler yiğit şehitlerimiz için! Bir hâsıma Allah rızası için!" diyerek kılıcını çekti. Kılıcını çekmesi ile ordusu olması gereken pozisyonu almıştı. Silahlar ellere alınmış, kalkanlar semaya doğru kaldırılmıştı.

"HÜCUUMM!" kelimeyi uzatarak, atını ileriye doğru sürerek kılıcını sallamaya devam etti. Arkasında ileriye yiğitçe koşan askerlerinin tekbir seslerini duyabiliyordu.

Yaklaşık 3-4 dakikalık bir ileriye atılma ve sürüşten sonra en sonunda iki ordu çarpışmıştı. Avrupa, bu zamanlarda bu kadar hiddetli bir savaş görmemişti..

Aliyye, önüne gelen her demir zırhlı kişiyi biçmeden bırakmıyordu. O kadar sağlam ve kaliteli zırhlar kendisinin karşısında hiç biri duramıyordu.. bir mızraklı şövalyenin atının bacağını ortadan kesmesi ile dengesini kaybetti. Atı acıyla şahlandı ve yere düştü. Bu hiç iyi değildi. Elinde ki kılıçla yere düştü, hemen kafasının sağ tarafına doğru gelen mızrak saldırısı ile miğferi sayesinde engellenmişti, ancak beyninin içinde bu saldırıyı hissetmişti. At gibi sertçe tekme atarak karşısında ki kişinin dengesini kaybetmesini sağlamıştı. Yüz üstü düşen şövalyenin, toparlanmasına izin vermeden dizlerinin üzerine çıkarak tüm gücü ile adamın zırhının kafa bölümünü umursamadan kafasının arkasından toprağa doğru sapladı. Demir plaka, kılıcın darbesi ile eğilmiş ve basınçla kan olmuştu. Asker, bir kaç saniye acıyla çırpındıktan sonra cansız bir şekilde kendi kanının içinde yatıyordu. Aç toprak, artık kanı ile kokuyordu.

1402 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin