(7)

62 9 15
                                    

Başkent Edirne
Yaz mevsimi sonları

Ard arda gelen kapının sesini umursamadan uykusundan kopmamaya ve uyanmamaya çalışıyordu fakat bu imkansızdı. Bir kaç defa yatağında kıvrandı ama artık bağırışlara katlanamıyordu. En sonunda uyku akan gözlerinden açmaya çalışarak kendine gelmeye çalıştı. Yolculuktan gelmiş ve yorgundu. Artı olarak ay başı hâlinde idi. Sancılı olduğu hâlde doğruldu ve elini refleks olarak karnına götürdü.

"Sultanım müsait misiniz?! Uyanın artık!"

"Uygunum, gelebilirsin." daha sözünü bitirir bitirmez açılan kapıyla bir an yerinden sıçradı. Gözlerini cama doğru sürdü ve havaya baktı. Daha imsak vaktine bile girilmediği belli oluyordu.

"Bu saatte neler olur tülbent ağası?!"

"Sultanım, padişah sizi çağırdı. Önemli bir mesele imiş."

"Hayırola.." diyerek yatağından kalktı ve kendisini gerdi. Her yeri tutulmuş ve nemli saçlar ile iyice çökmüş hâli belli oluyordu.

"Buyrun Sultanım, sizin için seçtiğimiz kıyafetleriniz.." diyerek hemen yanında ki hanımların kucaklarında ki çeşit çeşit kıyafetleri getirdi.

"Veresin hele birisini! Bakalım bizimkini gine kim sinirlendirmiş?"
.
.
.

"Aliyye bu kabul edilebilir değil?!"

"Bunu zaten sana kabul et diyen olmadı Beyazid!"

"O Ali Bey denilen piç ne demek Beylerbeyi'mi esir alır! Bir de utanmadan gönderdiği elçilerle benimle aramı düzeltmek ister! Oldu paşam başka bir ihtiyacı var mı o piçin?!" diyerek hiddetlenmiş Beyazıt önünde ki elçilere doğru bağırmaya devam ediyordu. Arz odasında bulunan şahıslar da sinirlenmiş padişahın âni kararı ile kellelerinden olmayı istemiyor, bunun için susma hakkını kullanıyordu.

Aliyye bu duruma sadece iç çekerek yanıt verdi. Koridorda buraya doğru ilerlerken ağalar ve birlik liderleri kendisini sürükleyerek bu odaya atmıştı resmen. Eh- şimdi neden yaptıkları da belli oluyordu. Bayezid'i sinirlendirmek ne kadar basite sakinleştirmek ise bir o kadar zordu.

"Zıbıkçı oğluna bak! Konstantinopolis'i kuşatmışım tam oraya destek yapıcam, alıcam şehri gelmiş bana ordu topluyor! Alsın pulunu purtunu yürüyüp gitsin!"

"BAYEZİD YETER ARTIK!" Aliyye'nin bağırması ile herkesin nefesleri tutulmuş onları izliyordu.
"Bana sövecek laf bırakmadın!" diyerek Aliyye saçma bir şekilde sitem attı. Kesinlikle hiç kimse onun böyle demesini beklemiyordu. Soğuk terler oda da bir gölet yapmış iken aniden patlatılan kahkaha ortamı biraz olsa da rahatlatmıştı.

"Aliyye, inan hiç güleceğim yoktu." diyerek oturduğu sembolik tahtından gözünden gelen yaşı silerek konuştu.

"Yaşlandıkça daha da huysuzlaşıyorsun Bayezid."

"Şükranlarımı iletirim Sultanıma."

"Vezir-i Azamlar! Dökülün hele! Şu birazdan altına yapacak elçi heyeti neden bu saatte bu arada?! Siz bunun uslünü bilmez misiniz?" Aliyye'nin lafları üzerine sarığından defterdar olduğu belli olan birisi yanına yaklaştı ve eli ile ağızını örterek kendisi ile arasında mesafe bırakarak kulağına doğru konuştu.

"Sultanım, bu elçiler Lârende Beyliğinden."

"Karaman mı?"

"Evet efendim, henüz şanlı ordumuz savaşı bitirip dönüş yolculuğunda iken bizde bu haberleri aldık. Karaman Beyliği'nin Beyi Alâeddin Ali Bey, bizim Beylerbeyimiz Sarı Timurtaş Paşa'yı esir almışlar. Şimdi de bizlere elçileriyle Timurtaş Paşa'yı beraber gönderdiler." Aliyye duyduğu cümleler ile gözlerini refleks olarak elçi grubunda taradı. Bir yandan Bayezid'in söylemlerini hâlâ duyabiliyordu.

1402 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin