1.Bölüm - Niğbolu Muharebesi
Hafif esen rüzgar, geceleri kayan yıldızlar.. zaman bir kum saatinde ki tanelerin düşüşü gibi yavaş ama tezdi.
Hançerini kınına takarak, üstünü bir kere daha kontrol etti. Evet, her şeyini almıştı. Balık sırtı olarak ördüğü uzun saçını omuzundan da çekerek kendine çekin düzen verdi. Ardından ise Anadolu Hisar'ındaki şahısına ait odasının kapılarını açtı. Arkasındaki şehzadeler den ve burada ki yardımcısı olan İsa Çelebi ise kendisine heyecanlı gözlerle bakıyordu. Umursamamayı çoktan tercih etmişe benziyordu Bayan Osmanlı..
Birbirine zıt bir şekilde bakan iki kapı, kuplarından tutulup itilerek gıcırtı ile açıldı. Kalenin daha yeni olmasına rağmen bakımın yapılması gerekiyor gibi görünüyordu. Kapıların açılması ile kenarlarında bekleyen sipahiler başlarına eğip "Hazır!" konutuna geçmişlerdi bile..
"Gidiyoruz."
Ağızından çıkan tek kelime bile kendisinin kudretini belli oluyordu. Sipahiler ve şehzade toparlanarak şehzade önde, diğerleri arkada olabilecek bir şekilde ilerlemeye devam ettiler. Her adım atışları, taşlı koridorlarda yankılanıyor, duvarlara asılmış meşaleler de hissedile biliniyordu. Henüz gün batmamasına rağmen mevsim geçişleri zamanda, deniz kıyısında oldukları için her zamankinden daha soğuktu buralar..
Geçilen koridorlar da: saray çalışanların, cariyelerin, Hisar'ın farklı yerlerinde görevli olan insanlar eğilerek kendisine ve arkasında ki şehzadeye selam veriyordu. Dönen merdivenlerden de yukarı çıkılınca en sonunda Hisar'ın ana bölümü olan yerin üstüne çıkmışlardı bile..
Esen kuvvetli lodos, kesinlikle bu yılın kışının sert geçeceğinin haberciliğini yapıyordu. Güz mevsimine yeni geçilmesine rağmen.. toprağı döven dalgaların sesini, suyun üzerinde uçuşan kuşların, hırçın dalgaların sesini duyabiliyordu. Hava, daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı.
Önünde ki, kendisini bekleyen Padişah 1.Beyazıd'a ve arkasında ki iki vezir ile diğer bir şehzade olan Musa Çelebi'ye baktı.
"Umarım seni çok bekletmemişimdir, Beyazıt." diyerek en sonunda yanına geldi. Padişah hariç arkasında ki herkes kendisine karşı saygıyla eğildi. Bu anlarda hissettiği kibiri engelleyememek bazen kendisini kötü hissetmeye yol açıyordu ama bu anları da hissetmek için az çabalamamıştı. Düşünceleri çoktan kafasında çalışmaya başlamıştı bile.
Padişah, sadece kahkahalar ile gülmekle yetindi. "Olur mu öyle canım. Senin bana zaten her zaman yaptığın şey!" 'Bize' değil de 'Beni' öznesini kullanması iyiye işaretti, alaya alıyordu. Bayan Osmanlı, dudaklarının kıvrılmasına engel olmadı. Her zaman donuk ifade ile dolaşılmaz yâ?
"Ayıp ama, ulu orta yerdeyiz.." yüzüne doğru esen keskin rüzgarlar gözlerini kısmak zorunda bırakmıştı bile..
"İçeri geçmek ister misin?" diye sorarak 1.Beyazıt, sanki ortamda başka insanlar yokmuş gibi merakla Aliyye'ye bakıyordu. "Gerek yok padişah, ben böyle iyiyim. Sen asıl konuya gel!" diyerek artık çağrılma nedenini öğrenmek istedi. Bakalım kulağına gelen, kuşların ona söylediği bilgileri kendisi ile paylaşıcak mıydı?
"Elime geçen bilgiler hiç de hayırlı değildir Aliyye,"
"Hayırdır inşallah, bir şey olmadı ya-" diyerek vurdum duymazlığa vurdu.
"İstihbarat'ımız çok iyi çalışıyor, onları takdir etmek gerek.." diyerek Beyazıt konuyu uzatmayı denedi.
"Ya Padişah! Sen uzatmadan neden söylemiyorsun?"
Beyazıt, yüzünü kasmaktan başka bir şey yapamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1402 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬
Fantasy"𝐒𝐢𝐳𝐥𝐞𝐫 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐢 𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐳𝐚𝐧𝐧𝐞𝐝𝐞𝐧, 𝐡𝐞𝐫 𝐝𝐞𝐟𝐚𝐬𝛊𝐧𝐝𝐚 𝐮𝐭𝐚𝐧𝐦𝐚𝐝𝐚𝐧 𝐚𝐫𝐤𝐚𝐦𝐝𝐚𝐧 𝐛𝛊𝐜̧𝐚𝐤𝐥𝛊𝐲𝐚𝐧𝐥𝐚𝐫𝐝𝐚𝐧 𝐛𝐚𝐬̧𝐤𝐚 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥𝐝𝐢𝐧𝐢𝐳! 𝐒̧𝐢𝐦𝐝𝐢𝐝𝐞 𝐮𝐭𝐚𝐧𝐦𝐚𝐝𝐚𝐧 𝐤𝐚𝐫𝐬̧𝛊𝐦...