Cidden ilk öpücüğümü bir katile mi vermiştim. Ne kadar aptalım ben. Kızaran yanaklarım içimi basan ateşle içimden 'annen için Asya' diye kendimi avuturken daha fazla dayanamayıp zaten on saniye bile sürmeyen öpücüğü sonlandırmak için kendimi geri çektim.
Gözlerine bakmak için kendimi zorladım. Nedensizce utanıyordum. İfadesiz dümdüz suratı ile gözlerime bakıyordu. Birbirimizin yutkunma sesini duyucak kadar sessizdi ortam. Huzursuzca olduğum yerde kıpırdadım. Aramızdaki mesafenin azalması için kendimi geri çekmeye çalıştım. Ama beni o kadar sıkı tutuyordu ki milim yerimden kıpırdamadım.
Ortamın verdiği gerginlikle derin bir nefes verdim. Taş mı kesilmişti bu adam neden dikilip bana bakıyor gitmeme izin vermiyordu? Ne yapacagımı bilmediğim için etrafa bakınmaya başladım. İçi gözüken giyinme odasında özel bir kısma asılmış formayı gördüm.
"Aa sen fenerbahçeli miydin?"
Cümlemi tamamladıktan sonra tüm gücümle tekrar ittirdim. Bu sefer direnmeden geri çekildi. Odanın diğer köşesine doğru dudaklarımı silerek ilerledim.
"Saatte bayağı geç olmuş ya" diyerek yalandan esnemeye başladım.
Sırıtarak gözlerini odada gezdiriyordu. Yavaş adımlarla az önce uzandığım yatağa doğru ilerlemeye başladı. Hem yürüyor hem salak salak sırıtmaya devam ediyordu. Yatağın yanına gelince elini sağ tarafıma doğru uzatarak üzerime doğru eğildi.
Yanaklarım o kadar ısınmıştı ki kafam patlıyacak gibi hissediyordum. Gözleri yavaşça dudaklarıma doğru iniyordu. Bakışları dudaklarımı bulmak üzereyken elimle ağzımı kapattım. Bakışları dudaklarıma inmeden gözlerime geri çıktı. Sol elini pantolonuna doğru indirmeye başladı. Gözlerimi sıkıca kapattım. Manyak mı bu? Ne yapıcaktım ben? Çığlık mı atsam? İttirsem mi?
"Al beş dakikada hallet işini."
Ne? Bu adam beni ne sanıyordu. Gözlerimi açıp küfür etmek üzereydim ki bana uzattığı telefonu gördüm.
Oh beee. Cidden bir öpücük her sorunu hallediyor muymuş ya?
Ben telefonu alırken üstümden doğrulup camın önüne sırtını yaslayıp beni izlemeye başladı.
Sırıtarak telefona numarayı girmeye başladım. Yataktan kalktım. Annemin telefonu açmasını beklerken heyecanla odada tur atmaya başladım. Bir yandanda gözlerimle Barış'ı süzüyordum. Kafasını cama yaslamış bana bakıyordu. Elini cebine atıp çıkardığı sigarasını bana bakarak yaktı. O sırada annem telefonu sonunda açtı.
"Alo annecim"
"Merak etme iyiyim iyi."
"Kaldığımız ev biraz uzakta olduğu için telefon pek çekmiyor o yüzden arayamıyorum."
"Anne ciddi misin?"
"İyi misin şimdi"
"Cok dikkat et lütfen kendine opuyorum çok"Telefonu kapatıp Barış'a uzattım. Bir sıkıntı olduğunu anlamış olucak ki yüzüme sorgulayan gözlerle bakmaya başladı. Başımı bir şey yok anlamında sallayıp mutfağa inmek için kapıya yöneldim.
Tezgahın üzerindeki sürahiden kendime su doldurup içtim. Annem telefonda bünyesi ameliyata hazır olmadığı için ameliyatının ertelendiğini söyledi. Babamın ölümünden sonra üzüntüden ilk fazlası ile kilo verdi. Daha sonra kanser olduğunu öğrendik. Yıllardır yüzü çok nadir gülüyor. Bana belli etmemeye çalışıyor ama ruhsal olarak çökmüş durumda. Annemi böyle görmek canımı çok yakıyor.
Elimdeki bardağı bıraktım. Biraz hava alabilirdim aslında. Mutfağın dışarı açılan sürgülü kapısını açık kendimi mükemmel serin havaya attım. Başımı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım. Evin bahçesi o kadar büyüktü ki at bile beslenir burda. Saçlarımın rüzgardan uçuşması hoşuma gittiği için bir süre rüzgarın yuzume esmesine izin verdim.