3.10 (TANIDIK HİSLER)

412 71 68
                                    

Louis, annesinin yıkayıp kuruttuğu çamaşırları kendi yatağına sermiş, bir bacağını kalçası altına alıp oturmuş hâlde çamaşırların katlamasını yapıyordu. Kafası, ilk uyandığından beri allak bullaktı, nihayetinde ikiz kardeşleri Ernest ve Doris'in ne kadar büyüdüğünü görmeyi beklemiyordu.

Bir evden kaçtığı günden bugüne dört gün geçmişti, bu süreçte odasında durup kitap okuması ve dinlenmesi sebebiyle onları görmemiş; daha doğrusu kendini ailesiyle vakit geçirecek ruhsal iyilikte hissedememişti. Fakat sabah uyandırmak için yanına neşeyle gelen kardeşlerinin değişimiyle şok olmuştu. Birkaç günde bu kadar değişmelerinin imkânı yoktu ki! Tanrım, diyordu, yoksa o evde günlerce kalıp hafızamı mı kaybettim? Bana ne yaptılar? Bu büyük değişimli absürt durumu düşündükçe başı ağrımakla beraber midesi de bulanıyordu. Annesine söylemeye çekinmişti, acaba oğlunun tüm bu yaşadıkları sebebiyle ona deli der miydi?...

"Louis!" diye seslendi annesi. Mutfaktaki masayı kahvaltı için kuruyordu. "Üç ekmek alman lâzım canım."

Louis, elindekileri bir kenara bırakıp mutfağa geçtiğinde, cezvede kaynayan bir bardaklık su gördü. "Suyu neden kaynatıyorsun?"

"Senin için."

"Neden ki?"

"Ada çayı yapacağım."

Yüzünü buruşturdu. "Ama tadı çok acı oluyor. Normal çay içmek istiyorum artık."

"Şu sıralar sık sık başın ağrıyor ya, biraz yatışmanı sağlar diye yapıyorum."

"Peki, şey... Ekmek almaya gitmesem olur mu? Tekrar kaçırılmaktan çok korkuyorum. Sen alamaz mısın?"

"Hiçbir şey olmayacak, güven bana."

"Ama-"

"Louis... Kız kardeşlerin okulda. Hemen masayı kurup ikiz kardeşlerini yedirmem ve Avukat Bay Scott'ın çamaşırlarını yıkamam lâzım. İki dakikaya gidip alabilirsin, çok yoğunum bugün."

Annesinin yorgunca bakıyor oluşuna dayanamayıp bunu kabullendi. Ayrıca sabah sabah kaçırılacak değildi ya? Toplum içinde -kaçıran kişi her kim ise- buna cesaret edemezdi elbette. Sadece daha dikkatli olacaktı. Hem böyle bir olay yaşanacak olursa çığlık atardı, adamın kolunu ısırır veya kasıklarını falan tekmelerdi. Evet evet, bu senaryoları kafasında kurmak en azından böyle bir olay yaşanırsa diye idmanlı olmasını sağlayabilirdi.

Üzerine annesinin ördüğü yün hırkayı geçirdi. Ayakkabılarını ararken, "Siyah ayakkabılarım nerede?" diye sordu.

"Onları atalı iki sene oluyor ya Louis."

Anlamaz bir hâlde annesine bakınca, Jay boğazını temizleyip, "Şey," dedi. "Bodrumda olmalı yani, pardon. Neden sana yeni aldığım ayakkabıyı giymiyorsun? Bak, şu üstte kahverengi olanlar."

"Benden izinsiz bodrumda ne arıyorlar?" diye homurdansa da aşağı inmeye üşenmişti. Annesinin dediği ayakkabıyı yere atıp giydi, evden çıktı.

Yerini bildiği fırına giderken tedirgince etrafa bakınmaktan kendini alamıyordu. Her ne kadar toplum içindeki bir sokakta olsa da veya hayal gücünde idman yapmış olsa da, sanki her an biri onu kapacak ve götürecekti, dolayısıyla diken üstünde hissediyordu.

Fırına geldi, bir kese dolusu üç ekmek aldı. Parayı ödeyip fırından ayrıldı ve hızlı bir şekilde eve doğru yürümeye başladı.

Louis kendini bildi bileli hislerine çok güvenirdi ve altıncı hissinin çok güçlü olduğuna inanırdı. Ensesinde izleniyormuş hissi vardı ve omuzları gerilmiş, kalbi hızlanmaya başlamıştı. Bu his rahatsız edici ve şüphe uyandırıcıydı.

Remember Me 🌻 | Larry ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin