2.10 (GİZEMLİ ADAM)

436 71 62
                                    

Londra/1943 Mart

Mâlum olayın üzerinden tam iki gün geçti. Bir akşam üzeri, yabancı birinin evinden kaçtığı zamandan bu yana, iki gün...

Louis uzandığı yatakta, iki gündür başını zorlayan ağrının olmamasından memnun olsa da hâlâ şok içindeydi.

Annesi, Louis'nin başka bir evde uyanmasının üzerinde çok durmamış, sadece dinlenmesine yardımcı olmuştu. Bir de saçma sapan diye adlandırabileceği bir perde meselesi vardı. Jay, "Kırmızı perdeli ev senin evin," demişti. Tanrı aşkına, resmen kaçtığı evin aslında Louis'nin evi olduğunu söylemişti! Bekâr ve kıt kanaat geçinen bir aile üyesiyken, annesinin ona başka bir evde yaşadığını imâ etmesi ne gülünç, ama aynı zamanda da şaşırtıcıydı!

Annesine neden bunu dediğini sorunca ise, "Sadece bir yanlış anlaşılma," diyerek olayı kapatmıştı. Diğer altı küçük çocuğuyla ilgilendiği içindir belki de, diyerek bu konuyu fazla düşünmemeye çalıştı Louis. Ne de olsa annesi her zaman çok fazla şeyle uğraşan ve çok fazla şey düşünen bir kadındı. Pek yabana atılacak türde bir durum olmasa bile, annesinin ne dediğini bilmemesi veya Louis'nin, yabancı birinin evinden çıkmasını düşünmemesi bu sebeple olabilirdi. Polis işleriyle uğraşamayacak kadar yoğun ve yorgundu belki de? Evet evet, en doğrusu bu olmalıydı... Kendini Pollyanna kadar saf düşünceler içinde bulsa da, annesine bu konuda ısrar edemiyordu hiç.

Tomlinson hanesinin büyük bir geliri yoktu. Annesi, çevrede yaşayan insanların çamaşırlarını yıkaması karşılığında para kazanan dul bir kadındı, genelde zengin kesim yıkatırdı. Louis de evin en büyük oğlu olarak, kardeşlerinin okumasına destek olmak için liseden sonra okumamış, annesinin getir götür işlerini yapıyordu. Babasını ise 1940'ta, Almanlarla olan hava saldırısında kaybetmişti.

İki gündür aklı hep mâlum olayla doluydu aslında. Kaçırılması bir yana, orada durmaya devam etme ihtimalini düşünürken gözleri yine ıslanmaya başladı. İki gündür aklına ilişen korkunç ihtimal sadece buydu. Belki gerçekleşmemişti, ancak orada kalmaya devam ettiğini düşündükçe çok üzülüyordu. Annesi şu polis işleriyle uğraşamayacak kadar yoğundu belki ama, Louis bunun üstü örtülürse yeniden tekrarlanmayacağını bilemezdi ki!

Derin bir nefes alıp bıraktığı sırada bakışları, katlı bir şekilde sandalye üzerinde duran pijama takımına takılmıştı. Kaşları huzursuzca çatılırken, sıradan bir pijama takımına bakmak sebebini bilmediği bir şekilde kalbini hızlandırdı ve istemeden bakışlarını kaçırdı. O pijamayla evden kaçtığı yetmiyormuş gibi -Tanrıya şükür- tüm sokakta onlarla yalınayak koşmuştu.

Ancak sonra, yine kendini pijamaya bakarken buldu.

Aynada gördüğü yansımasını inceliyor Louis. Eli dudaklarını buluyor, oradan boynuna iniyor ve tebessüm ediyor. Sonra ayna yansımasında, arkasındaki yatakta olan siyah bir pijama görüyor. Pijamanın üstünü alıp çıplak teni üzerine geçiriyor ve arkadan uzanan iki kol yardımıyla düğmeler kapanırken, Louis'nin dudaklarından kıkırtılar yükseliyor.

Görüntü kararırken, başındaki can yakıcı bir ağrıyla suratını buruşturup yerinde doğruldu. Bu görüntü de neyin nesiydi? Yoksa, gece gördüğü bir rüyayı mı anımsamıştı? Rüyaları çoğunlukla anlamlı olurdu, oysaki bu, hiç de öyle anlamlı değildi. Anlamsız, iç karartıcı ama gerçeğe yakın bir sahneydi sanki!

Nefes alamıyor gibi hissediyor, göğsünü dehşetle ovalarken başının ağrısı şakaklarından gözlerinin arkalarına kadar vuruyordu. Büyük bir zonklama gibiydi bu ağrı, inledi. Daha önce tatmadığı bu ağrı, o evde uyandığında tattığı ağrının üç kat şiddeti kadardı.

Remember Me 🌻 | Larry ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin