Iya yavaş yavaş gözlerini açtı ve etrafa baktı. Başı çok ağrıyordu... Nerede olduğunu anlamaya çakıştı... Ayağa kalktı ve etrafı incelemeye başladı.
Eşyalar, duvarlar, tavanlar, perdeler... Hepsi siyahtı. O an gözüne bir kitaplık erişti ve oraya doğru adımladı.
Kitaplığın önünde durdu ve siyah ciltli kitaplardan birini alıp adına baktı. Kitabın adı KARBON KALESİ'NİN TARİHİ idi. O an Iya olan bitenleri kavramaya başladı ve 'Ryan!' dedi sesli bir şekilde.
Iya kalktığı yatağın yanındaki yataktan hareketlenme duyunca hemen oraya gidip örtüyü kaldırdı. Ryan yatakta dönüp duruyordu. Iya onu izlerken Ryan ağır ağır gözlerini açtı ve o da etrafa baktı.
'Ryan biz ne haltlar yemişiz, sen hala hayvan gibi uyuyorsun...'
'Sanada günaydın Iya... Ne haltlar yemişiz yine?'
Iya kitabı Ryan'ın kucağına attı ve odada volta atmaya başladı. Ryan kısa bir sessizliğin ardından ayağa kalktı ve kitaplığa gidip bütün kitapları yere indirip tek tek incelemeye başladı. Iya ona bakıp 'Şu an Phobos'tayız ve sen oturup kitap okuyorsun... Ryan bana şaka yapıyorum de yoksa sinirden öleceğim!' diye söylenmeye başladı. Ryan onun söylenmeleri bittikten sonra kafasını kaldırıp 'Sadece kendim hakkında en ufakta olsa bir bilgi arıyorum, mızmızlanmayı keser misin?' dedi ve kafasını, yine kitaplara gömdü. Iya kaşlarını çatarak 'Ne? Ryan akıl problemlerin var sanırım, Phobos'tayız... Neden kendin hakkında bilgi arıyorsun?' dedi ve ona baktı.
'Iya, biliyorum zor olacak ama...'
'Ne zor olacak Ryan?'
'Otur, zorluk çıkartma'
Iya, sırf ne olduğunu merak ettiği için yere oturdu. Ryan ona baktı ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
'Ben aslında burada, Karbon Kalesi'nde bir prenstim... Babamla, annemle kardeşimle çok iyi geçinirdim... Sonra bir gün ne olduysa, babam beni dövmeye başladı... Çok iyi hatırlıyorum, on yedi yaşımdaydım... Bir gün babamın çok değer verdiği bir misafiri gelmişti. Uzun bir süre sonra babam, misafirini at arabalarının yanına götürüp onu uğurlamamı istedi, bende şansı şans bildim ve kabul ettim. Yol boyu adama olan biten her şeyi anlattım, adam bana acıdı ve beni de yanına alıp Ay'a götürdü. Orada beni ölçtü ve yüksek rütbeli koruma yaptı, Tabii Tenya ve Yin kadar yüksek rütbeli değildim ama kendimi hep bir gün onlar gibi olacağıma inandırıp yıllarca orada kaldım... Ne hayallerim varmış ama'
Ryan son cümleyi gülümseyerek bitirdi ve Iya'ya döndü. Iya hikayedeki 'o adamın' Aris olduğunu anladı ve aklına bir soru takıldı.
'Ben neredeyse on sekiz yıldır Kale'de değildim, ben yokken hiç benim adım geçti mi'
'Anneni Taç Odası'nda ağlarken gördüğüm günleri unutamam, hep ona ne olduğunu sorduğumda bana senin çok güzel bir kız olabileceğin hakkında tahmin yürütürdü'
'Annemin tahminleri doğru muymuş'
'Çok doğruymuş...'
Iya gülümseyerek Ryan'a bakarken kapı açıldı ve içeriye en az kale kadar siyah giyinen, yeşil gözlü ve neredeyse Ryan'ın boylarında bir kadın girdi.
Kadın içeri girer girmez 'RYAN! Seni çok özledim' dedi yapmacık bir neşeyle. Ryan Iya'yı tek kolunun altına alıp 'Acaba ben seni özledim mi Faye?' dedi soğuk bir sesle. Kadın meydan okurcasına konuşmaya başladı.
'Özleyeceksin'
'Kim demiş? İster tiksinir, ister özlerim'
'Bakıyorum da altı üstü dört yıldır yoksun, hemen sevgili yapmışsın'
'Onun hakkında düzgün konuş seni aptal'
'Muhafızlar! Bu ikisini zincirleyip Kraliyet Odası'nagötürün!'
****
------------------------------------------
SELAM HERKESE! UMARIM HERŞEY YOLUNDADIR, BU CUMA BÖLÜM BİRAZ KISA OLDU, KUSURA BAKMAYIN LÜTFEN...
HAFTAYA CUMAYA GÖRÜŞMEK ÜZERE, SAĞLIKLA KALIN!!!