🎀
🎶Ben özledim galiba seni..🎶
Abim ve Barlas ne alakası vardı? Bu saçma durumda neyin nesi? Türker abi, onu hiç söylemiyorum bile! Üçüde gülerek birbirlerine hal hatır soruyorlardı.
Gökçe ve İlker'in durumu benden farklı değildi. Masaya gelmiştik. Üçü konuşurken, biz üçümüzde onları sorguluyorduk.
"Alya, bunlar ne alaka?" Diye sordu Gökçe.
"İnan bende bilmiyorum. Yaşadığım şoku ne sen sor, ne de ben anlatayım." Dedim, olduğum durumun şaşkınlığıyla.
"Alya, sen neden bana haber vermedin, Barlas'la arkadaş olduğunu?" Bulut'un bana sorduğu soruyla, alık bakışlarımı ona çevirdim.
"Ben sizin arkadaş olduğunuzu nerden bileyim? Hem biz o kadarda yakın arkadaş falanda değiliz. Sıradan komşuluk ilişkisi," Dedim, omuz silkerek. Bulut bana şüpheyle bakarken bakışları Gökçe ve İlker'in üzerinde gezdi.
"Sıradan, komşuluk ilişkisi? Sizinki öyle olsa bile bazıları için farklı sanırım." Dedi, imalı sesiyle. Başımı hafifçe salladığımda Gökçe kolumu cimcikledi.
"Bence Dilem içinde o kadar emin olma. Ne de olsa oda buraya tek gelmiş olamaz değil mi?" Dedi, Türker abi. Yavaşça yutkunup ona döndüm.
"Yok Türker abi, ben buraya başka biriyle geldim." Dedim, usulca. Kaşı şüpheyle havaya kalktı.
Etrafa bir bakış atıp tekrar bana döndü. "Kimmiş o arkadaş?" Diye sordu. "Bulut, sen görüyor musun? Ben göremedim de!"
"Alya, buraya kiminle geldin?" abimde sorgulamaya başlarken kendimi rencide olmuş gibi hissetmeye başladım.
Zor durumda kalma gülüşü attığımda Bulut'un tek kaşı kalktı. "Ya cidden bir arkadaşımla geldim ama şuan burada değil. Hem Barlas'ta şahit, değil mi Barlas?" bakışlarım ona değerken onun gözleri İlker'e kaydı.
"Hıhı, az önce bir arkadaşla gitti. Ne zaman gelirler, hatta gelirler mi orası bile şüpheli!" Dedi, gözlerini bir İlker'e bir abime değdirerek.
İlker rahatsızca kıpırdadı. "Özlem nerde Alya? En son seninleydi." Dedi. Ona doğru döndüğümde ifadesiz gözlerini gözlerime kenetledi. Derin bir nefes alıp, tedirgince verdim.
"Özür dilerim, İlker. Bana kızacaksın ama-"
"Sen.. onu Hakan'la mı gönderdin?" inanmak istemez gibi bana bakıyordu. Başımı yere eğip yavaşça salladım. Bir süre sessizlik oldu.
Koluma değen elle irkilince sıçrayarak, elin sahibine döndüm. Türker abi, ona baktığımda gözleriyle 'hadi' der gibi bir işaret yaptı. Gözlerimi usulca İlker'e değdirdim. İfadesizce Barlas'a bakıyordu. Tekrar kolum çekilince bakışlarımı ondan çekip Türker abiyi takip etmeye başladım.
Elini kolumdan çekip belime sardı. Çıplak tenimde hissettiğim dokunuşla bakışlarım onu buldu. Dik başıyla yürürken, çok sert duruyordu. Ona baktığımı hissetmiş gibi bakışları beni buldu. Alık alık bakan bakışlarım onun güzel gözleriyle kesişince yanaklarım ısındı. Yeşil gözleri, ilk önce gözlerimde oyalandı, sonra yanaklarıma, en sonda dudaklarıma uğradı. Yutkunduğu sırada önüne döndü.
O, az önce benden etkilendi mi? Sonuna kadar açılan gözlerimi önüme çevirdim. Olmazdı değil mi? Böyle bir şeyin imkanı yoktu!
Dışarı çıktığımızda, esen rüzgar ısınan suratıma tokat misali çarptı. Türker abinin adımları sola doğru dönünce nereye gittiğimizi merak eden bakışlarım etrafı kontrol etmeye başladı. Siyah bir aracın önünde durduğumuzda kaşlarım çatıldı.
Türker abiye döndüğümde, belimdeki elini çekip karşıma doğru geçti. Diğer cebindeki elini çıkarıp arabayı açtı. Ben hala da ona bakarken, konuşmadan öylece bakışıyorduk. Başıyla arabayı gösterdiğinde sanki bana bin demeye çalışıyordu. Ama ben hareket etmek yerine onu izliyordum.
"Dilem, biner misin?" Diye sordu, aramızdaki sessizliği bozarak. Başımı iki yana sallayarak onu reddettim. Nedenini söylemeden binmeyecektim. Gözlerini kapatıp, başını sabır dilercesine hareket ettirdi. "Bulut da şimdi gelir. Bin arabaya, o gelmeden konuşalım.." Dedi, sonlara doğru alçalan sesiyle.
Omuz silkip arabanın arka kapısını açtım. Usulca binip kapıyı yavaşça kapattım. Camdan ona baktığımda bakışlarında yorgunluk vardı. Sakin adımlarla şoför tarafına doğru ilerleyip benim aksime hızlıca binip, sert bir şekilde kapıyı kapattı.
"Ee ne konuşacağız?" merakla ona doğru döndüğümde, koltuğunu geriye doğru alıp görüş açısına girmemi sağladı.
Bakışları çok garipti. Onunla son görüşmemizden sonra çok değişik bakıyordu. "Dilem, ne zaman İstanbul'a döneceksin?" Diye sordu.
Neden bunu sorduğunu merak etmiştim. "Şu anlık dönme gibi bir planım yok. Neden sordun ki?" Aslında dönmeyi hiç düşünmemiştim. Aklımın ucundan bile geçemediği kesindi.
"Bilmem. Belki oralarda gökyüzüne ihtiyacı olan kişiler vardır. O gökyüzünü özleyen kişiler." Derin bir nefes alıp hızlıca verdi. "Dilem, geri gel. Geri dön, evine." Dedi, büyük bir istekle.
"Benim orda bir evim yok, Türker abi!" ev diye adlandırdıkları yer, benim akıl sağlığımı bozuyordu. "Bana koskocaman İstanbul'u dar eden kişilerin yanına dönmeyeceğim!" Diye ekledim.
"Ben sana babanın yanına dön demiyorum. Ya da baban seni özledi demiyorum. Abinin yanına, benim yanıma geri dön, seni özledik diyorum." Dedi.
"Koskocaman adamsınız, beni niye özlüyorsunuz?" Diye sordum.
"Her şey boy pos değil. Koskocaman adam dediğin kişiler, küçük bir kız çocuğunu delicesine özleyebilir." Dedi. Şuan kimin adına konuşuyor bilmiyordum. Türker abi olarak mı yoksa abim adına mı? Belki de Türker olarak.
"Bende sizi çok özlüyorum ama bazen özlemek yetmez. Benim burada bir yaşantım var. Her şeyi öylece bırakıp gidemem." Gidemezdim ki! Bir kere burada okulum var, çocuklar var, Hakan var. Bırakmazdım onları.
"Dilem, ben seni çok özlüyorum." Dedi bir anda. Fal taşı gibi açılan gözlerim Türker abiye kitlendi. "Bulut seni ne zaman özlese görebiliyor! Ya ben? Ne diye gelecektim görmeye? Ne diye özlemiş olabilirim ki, seni! Türker Abin seni neden özlesin değil mi?" Sinirle söylenmeye başlarken koktuğunu geri eski haline getirdi. Kapısını hızlıca açıp arabadan çıktı.
Ne yaşadığımı anlamamış öylece camdan Türker abiyi izliyordum. İç cebinden sigara kutusu çıkartıp aceleci tavırla içinden bir dal aldı. Çakmak çıkarıp, dudaklarına yerleştirildiği sigarasını yaktı. Çakmağı yeri boylarken, sigarasını derin bir şekilde içine çektiğinde, dumanı yavaşça saldı.
Türker abi, beni özlüyordu. Peki ama neden? İçli bir nefes alıp verdim. Ona nazaran arabadan daha sakin bir şekilde çıktım. Bana sırtı dönük olsada onu izlediğimi elbet biliyordu. Yavaş adımlarla yanına gittim. Bakışları bana kayarken, ona içten bir şekilde gülümsedim.
Parmakları arasındaki dala yavaşça uzanıp aldım. Yere attığımda, ayakkabının ucuyla ezdim. Tekrar ona döndüğümde bakışlarını benden çekmişti. Karşısına dikildim. Derin bir nefes alıp ona iyice yaklaştım ve kollarımı beline doladım. Bir kaç saniye sonra belimde hissettiğim ellerle kollarımı iyice sardım.
Kokusunu burnuma dolarken istemsizce tebessüm ettim. Çocukken hayran olduğum koku şuan üstüme siniyordu. İstemsizce dolan gözlerimle başımı onun göğsüne yasladım.
"Dilem, hiç mi ihtimal vermiyorsun?" Diye sordu. Cevap vermek istemiyordum. Başımı hafifçe kaldırıp suratına doğru baktım. Başını eğmiş bana bakıyordu. Acı dolu bir gülümseme ile yavaşça alnıma yaklaştı. Bir öpücük kondurarak geri çekildi. Bir elini saçıma koyup okşamaya başladı. Başımı tekrardan göğsüne yasladım.
Bir süre öylece kaldık. Ses etmeden, hareket etmeden öylece sarıldık birbirimize. İçimdeki küçük Dilem sevinçten ölüyordur. Ölmesi gerekiyordu zaten. Çok yaşadı, huzuruna erip ölümüne kavuşsun.
"Oo hasret mi gideriyorsunuz?" abimin sesiyle başımı sağa doğru çevirdim. Tek değildi. Yanında o da gelmiş. Abim, bize hüzünlü bir gülümsemeyle bakıyordu. Yavaşça Türker abiyle ayrıldığımız da ona doğru döndüm.
"Özlemişim küçük kızı." Dedi, gülümsemeyle. Gözlerini benden çekip abimlere çevirdi.
Bende onun gibi abimlere döndüğümde gözüm ilk ona çarptı. Bir bana bir Türker abiye bakıyordu. Göz göze geldiğimizde bir süre öylece durduk. İşte o an, zaman durdu, bütün herkes bir anda ortadan kayboldu. Keskin bakışlarına karşılık benim yaralı bakışlarım.
Ne o yaralamaya doyuyordu, ne de ben yaralanmaya. Karartılarını gözlerimden çekti. Ama benim kahvelerim ondan gitmiyordu. Boğaz temizleme sesiyle kendime gelip sese doğru döndüm. Abim bana öyle bir bakış atıyordu ki şuan yerin dibine girebilirdim.
Utançla gözlerimi ondan çekip etrafa bakındım. Gözüme çarpan şeyle dikkatimi oraya verdim. Siyah bir minibüsten inen silahlı kişilerle gözlerim sonuna kadar açıldı.
"Abi!" korkuyla bağırdığımda herkes oraya döndü. İşte zaman şimdi durdu. Ya da durması gerekti. Beni arkasına alan beden silahını çıkartıp sıkmaya başlarken, kulağıma insanların çığlıkları dolmuştu.
Türker abi beni kenara doğru sürükleyip bir aracın arkasına götürdü. "Burada kal!" dedi. Kolundan tutup onu durdurdum.
"Bana da silah ver!" Dedim bağırarak. Silah kullanmayı biliyordum ve Türker abi bunu çok iyi biliyordu. Bir süre bana bakarken derin bir nefes alıp belinden çıkardığı silahı bana uzattı.
Yanımızdan koşarak geçen insanlarla derin bir nefes alıp aracın arkasından çıktım. Mekanın girişine baktığımda üç kişinin karşısındaki yerlere durmadan sıktıklarını gördüm. Şuan onların bakış açısında değildim. Fark edilmeden yanaşırsam iki kişiyi rahatlıkla alabilirdim.
Yere doğru eğilip sessiz adımlarla oraya doğru ilerlemeye başladım. Kulağıma dolan Barlas'ın bağırışları, aklımı karıştırıyordu. Kapının önündeki adamla aramızda yaklaşık on metre vardı. Karşısındaki kişilere o kadar odaklanmıştı ki salak beni görmüyordu. Silahın emniyetini açıp mermiyi yuvasına yerleştirdim. Hızlıca ayağa kalkıp karşımdaki adama hedef aldım ve sıkmaya başladım. Üç mermiden sonra yere yığılan adamla yerime geri çekildim.
Yaslandığım arabanın camından diğer tarafa baktığımda karşı taraftaki Barlas dikkatimi çekti. O da benim gibi bir araca yaslanmıştı. Etrafa bakıp adamı öldüren kişiyi arıyordu. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle önüme dönüp diğer adama doğru yaklaştım. Onunla aramda en fazla on beş metre vardı.
Biraz daha yaklaşıp aramızdaki mesafeyi azaltmaya çalıştım. Görüşüme tam giren adamla sinsice gülümseyip derin bir nefes aldım. Şarjörü çıkartıp mermiyi kontrol ettim. 7 adet kalmıştı. Sessizce küfür savurup şarjörü geri taktım.
Adamı iyice kontrol edip hedef aldım. Yerimden hızlıca çıkıp üç mermide ona harcadım. Yerime tekrar sindiğimde, dikkatlice adamı kontrol ettim. Koluna gelen üç mermiyle sarsılan adam karşıdan gelip alnını parçalayan mermiyle yere düştü. Yere düşmesiyle büyük bir gülümsemeyle başımı diğer tarafa çevirdim. Bulut ve Türker abi sıkmaya devam ederken, büyük gülümsemeyle şarjör değiştiren Barlas'a odaklandım.
"Tamamdır!" sevinçle bağıran abime döndüğümde gülümsemeyle Türker abiye bakıyordu. Kapıya baktığında üç adamda yere yığılmıştı. Sevinçle ayağa kalkıp onlara döndüm. Beni gören abim kaşlarını çattı. "Biliyordum senin olduğunu. Yine yılan gibi sürüne sürüne işini hallettin değil mi?" Dedi. Onu başımla onaylarken bakışları Türker abiye döndü. "Sen mi verdin, silahı?" Diye sordu. Türker abi gururla bana bakıp başını salladı.
Bakışlarım onlara doğru yaklaşan Barlas'a döndü. "İçeriye giren kişiler var." Dedi. Kapıya doğru yöneldiğinde bende kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıya yaklaştıkça hem silah sesleri hem de çığlık sesleri geliyordu.
Gökçe ve İlker de ordaydı. Korkuyla gözüm açılırken onları tamamen unutmuştum. Barlas'ın kapıyı sessizce açmasıyla silahını iki eliyle kavradı. Hepimiz onun peşinden giderken sesler bir an kesildi. Korkuyla yutkunup adımlarımı hızlandırdım. İçeri doğru geçeceğim sırada bir kol buna engel oldu.
"Sakin ol. Korkuyla hareket etme." Beni uyaran kişiye döndüğümde yüzünde ifadesizlik vardı. Başımı usulca sallayıp geriledim. Silahımı iyice kavrayıp onun ilerlemesini bekledim. Kendini duvara doğru yaslayıp derin bir nefes aldı. Diğer tarafa Bulut geçti ve onun gibi pozisyon aldı. Birbirlerine baktıkları sırada başlarıyla birbirlerini onaylayıp hızlıca içeri daldılar. Bizde peşlerinden girdiğimizde birbirine girmiş ortamla adımlarım sekteye uğradı. Önümüzde 6 tane yere yığılmış adam vardı. Silahlı ve takım elbiseli kişiler gülerek bize bakıyordu.
Etrafa doğru, insanları incelemeye başladım. Sağ tarafta, köşede birine sarılmış iki sarışın görmemle adımlarım hızlıca oraya gitmeye başladı. Gökçe'nin beyaz elbisesinin etekleri kan olmuştu. Onların yanına vardığımda Gökçe'nin ağladığı fark ettim.
İlker'in bakışları beni bulurken, gözleri elimdeki silaha kaydı. Tekrar gözlerime baktığında anlamaz gibiydi. Göğsüne sarılan Gökçe'nin başını yavaşça kaldırıp yüzünü, ellerinin arasına aldı. Bir süre bakıştılar. İlker ona yaklaşıp saçına dudaklarını bastırdı. Geri çekildiğinde ona karşı bir şeyler fısıldadı.
Gökçe başını hızlıca bana doğru çevirdi. İlker'in yanından ayrılıp bana doğru koştu. Kollarını hızlıca boynuma doladı. Bir an duraksadım. Ellerimi yavaşça onun beline doğru sardım. Tekrar ağlama sesleri gelince gözlerim doldu.
"Neredesin sen?! Ben çok korktum sana bir şey oldu diye. Ödüm patladı! Neredeydin?!" dedi, boğuk sesiyle. Silahsız olan elimle sırtını okşamaya başladım.
"Özür dilerim, meleğim. Seni korkuttuysam çok özür dilerim." Diye fısıldadım. Yavaşça benden ayrılıp elleriyle yaşlarını sildi. Ellerimi çektiğimde bir adım geri gittim.
Bakışları yüzümde dolaşırken, sert olmayan ama bir o kadarda can acıtıcı bir tokat attı. Başım yana doğru giderken tebessüm ettim. "Bu beni korkuttuğun için." Burnunu çekip devam etti. "Eve bir gidelim o zaman göreceksin sen!" Diye tehdit etti.
"Tamam meleğim." Dedim. Bakışları arkama vardığında tekrar bana döndü. Aşağıya doğru bakınca gözleri kırgınlıkla bakmaya başladı. Silahı arkama doğru sakladığımda, kırgın gözleri benim gözlerimi buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şanlı Komutan
ChickLit"Askerler de ihanet eder mi?" "Her erkek ihanet eder. Kimi sevene kimi sevmeyene." ... İlk bölümler "Bune amk" Diğecek kadar sıkıcı veya saçma gelebilir. İlerleyen bölümlerde bu saçmalıkların küçük küçük detaylarını göreceksiniz... Başlangıç 19/04...