Aswium

97 5 8
                                    


🎀

Vücuduma nüfus eden sıcaklıkla bağırmaya başladım. Sırtımdan akan kaynar su katlanır gibi değildi. Bağırmamla birlikte kahkaha atan adamlara nefretle bakıyordum. Yan sandalyede baygın halde duran Beril'i hiç saymıyorum.

"Ah küçük prenses, sen daha bunlara katlanamıyorsun! Yarına zor çıkarsın benden söylemesi!" ve tekrar iğrenç gülüşmeler.

Vücudum acıdan kıvranırken ağlamaktan gözlerimde yaş kalmamıştı. Direncim git gide azalırken görüntüm bulanıklaşmaya başladı.

"Bugünlük bu kadar yeter!" nerden geldiğini anlamadığım kalın ses işkenceme son vermişti. Bu karşımdakilerden daha bozuk bir Türkçeydi. Yabancı olmalıydı.

Önümde duran iki şerefsiz bir süre beni süzdükten sonra odadan çıktılar. Geri yaslanmaya çalışsam da sırtım buna müsaade etmiyordu. Bedenimi ön tarafa doğru eğdim. Odanın içinde yankılanan adım sesleriyle başımı kapıya çevirdim. Yüzünü göremediğim bir siluet bana doğru geliyordu. Gözlerim yavaşça kapanırken kendimi zorluyordum.

Adımlar önümde durduğu sırada başımı yavaşça kaldırdım. O ise bacaklarını bükerek hizama geldi. Karşılaştığım bu gözlerde kınama veya iğrenmenin aksine acıma vardı. Suratıma yapışan saçları geriye doğru itmişti. Ellerini geriye çekmek yerine yüzümde tuttu. Ona olan bakışlarımı umursamadan şefkatle gülümsedi. İşte bu beni bozguna uğrattı.

Kimdi bu adam?

Tekrar ayağa kalkıp görüş açımdan çıktı. "Biraz acıtacak!" uyarır gibi sesiyle içim titredi.

Sırtımda hissettiğim ellerle tekrar bağırmaya başladım.

Ayaklarımı yere vurarak durması için işaret veriyordum ama o bir şey yapıyordu. Sırtımdaki sıcaklık artmaya başlarken artık bağırmaya mecalim kalmamıştı.

"Sabaha bir şey kalmaz." Sırtımdaki elleri bu sefer saçıma dolandı. Çeker sandığım için korkuyla gözlerimi kapatıp beklemeye başladım. Ama o aksine saçımı toplamıştı. "Sırtına yapışmasın diye." Kendini açıkladıktan sonra tekrar karşıma geldi. Ağzımdaki kumaş parçasını çıkartıp yere attı. "Bir süre bunlara katlanmak zorundasınız."

"Kimsin?" Ağzımdaki uyuşukluk gitsin diye bir şeyler geveledim.

"Türküm!" Ona kınar gibi baktım. Hayır Türk değildi. Bu bariz belliydi. Ve bu istediğim bir cevap değildi?! "Tamam, yarı Türk, yarı Fransız."

"Ah şaka mı yapıyorsun?!" tıslayıp başımı çevirdim. Bir Fransız kalmıştı zaten! "Beril, ne zamandır burada?" sesimi kısık tutmaya çalıştım.

"Dün geceden beri!" hüzünle ona döndü. "kısacık sürede çok fazla işkence yapmışlar. Burada değildim, engel olamadım." Benim kadar şanslı değildi. "Ama yarın kimsenin size dokunmamasını sağlayacağım!"

"Neden?"

"Anlamadım?"

"Neden yardım ediyorsun? Sende terör örgütünden değil misin?" söylediğim şeyle gözleri büyüdü. "Bana öyle bakma. Burada olan biri masum olamaz!"

"Sen ajan değilsin! Kimsin sen?" bu sefer şaşırma sırası bana geçmişti. "Normal bir sivil olman imkansız! Kimsin?"

"Oradan bakılınca ne gibi duruyorum?" kaşlarımı çattım.

"Türk askeri ile bir bağlantın mı var?" Başımı sallayıp onu onayladım. "O zaman normal bir sivil olmuyorsun?!"

"Askerin aracında olan normal bir sivildim!" çok yorgundum ve o kadar şeyden sonra bunu çekecek durumda değildim. "Hem sivil olunca ne oluyor? Kurtarılmayı hak etmiyor muyum?"

Şanlı Komutan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin