Selaaam. Yine ben🙋🏻♀️ Bu sefer gününde paylaşımda bulunayım dedim🙂 Nasılsınız? Afiyettesinizdir inşallah. Bu kitabın bu kadar dikkat çekmesi beni şaşırtırken bir yandan da mutlu ediyor. İnşallah güzel bir final görmek de nasip olur🤗
Eh sizleri daha fazla merakta koymadan bölümü sizlere takdim edeyim efenim (❁'◡'❁)
Arkama bakmadan evden çıktım. Arkamdan gelmeye çalışmışlardı sanırım. Lakin Fırat onları durdurmuş olmalıydı ki kimse peşimden gelmedi. Bense elimde kâğıt hiç bilmediğim yollarda saatlerce adım adım yürüyordum. Nereye gittiğimi bilmeden, nereye gideceğimi bilmeden, ne yapacağımı bilmeden. Öylesine sakin öylesine yavaş ve öylesine kimsesiz...
Boğazı gördü gözlerim sonra. İstanbul boğazını ve martıları... Sahile doğru yürüdüm bende. Ve bulduğum boş banka oturdum. Hava kararmış, akşam olmuştu. Öylece baktım denize, gökyüzüne, martılara... Kalabalıklar arasında kimsesiz kaldım orada.
Düşünmüyordum hiçbir şey. Bakıyordum sadece. Zihnim bir anda boşalmış gibiydi. Bedenim yorgundu. Zordu yaşam.
Güneş doğarken farkına vardım, tüm geceyi bulunduğum bankta geçirmiştim. Ustanın dükkânı açacağı aklıma gelince dükkâna gitmeye karar verdim. Dükkâna giderken yolda bir sürü insan ile karşılaşmıştım. Restoranda ailesi ile kahvaltı yapan insanları, arkadaşları ile sohbet halinde gülüşerek okula giden yaşıtlarımı, annesinin dikkatli ol bağırışları arasında bakkala ekmek almaya giden veletleri... Ve daha nicelerini. Sonra bir de kendime baktım. Şu en zor günümde derdimi anlatacağım bir insan evladı dahi yoktu. Koca gece boyunca sahilde soğukta beklemiştim. Her zamanki gibi bir düşünenim, hasta olacaksın diyenim yoktu. Omzuna başımı koyup benim ailem başkaymış aslında diyeceğim bir dostum da yoktu. Demiştim sizlere zordu hayat, hem de çok zor.
Usta ile sokakta karşılaştık. Halime baktı önce. Ses etmedi neyse ki. Sessizce dükkânı açtı. Ben dışarıda olduğum için dükkânın anahtarlarını yanında götürmeyip saksının dibine bıraktığını görünce içim bir hoş oldu yine de.
"Hadi evlat yak bakalım sobamızı." Dedi. Baş sallayıp sessizce dediklerini yaptım. Ben sobayı yaktığımda o da elinde bir kupa yanıma geldi.
"Al bakalım, için ısınsın." Dedi ve kupayı elime tutuşturdu. Kısık sesle teşekkür edip kupayı aldım elinden. Köşede oturmak için hazırlanan yere geçtim. Ve bana verdiği melisa çayını içmeye başladım. Bu kupanın bile bende bir değeri vardı ustam fark etmese de. Bu yüzden onun yanından ayrılmamıştım zaten. Onunla genelde farklı düşünürdük, dünyalara bakış açılarımız çok farklıydı bir keresinde. Ama dedim ya sizlere o merhametli bir adamdı ve hayatımda gördüğüm en karakterli birisiydi. Sırf bu karakteri sayesinde bu sekiz ay boyunca burada kalmıştım zaten. Onun yanında kaldığım sekiz ay boyunca da birçok olaya bakış açım değişmişti. Bana olan katkısı az değildi.
"Hayırdır evlat? Neyin var?" yanıma oturup sormuştu bu soruyu. Dünden beri elimden düşürmediğim kâğıdı ona uzattım. Açtı ve baktı kâğıda. Okudu sessizce.
"Hayır olsun." Dedi. Biraz sessiz kaldık öyle. Ben kupadaki çayı bitirince "Hadi bakalım işimizin başına." Dedi ve marangozhaneye doğru ilerledik. Marangozhaneye girdiğimde ustam benden ona yardım etmemi istemedi. Bilakis bana ufak bir sandık yapmamı emretti. Ve kendisi işinin başına döndü. Şaşırmıştım. Şimdiye kadar hep ben ona yardım ederdim. Ya da bana gösterir bende yapardım. O ise başımda bekler hatalarımı bana söylerdi. Ben şaşkın şaşkın ona bakınca o da bana baktı ve gülümsedi.
"Bakma öyle güzel insan. Neredeyse 8 aydır buradasın. Geliştirdin kendini." Kafa salladım ve odunluğa doğru gittim. Ustamın yaptığı gibi besmele çekerek büyük bir heyecanla işimin başına geçtim. El işlemesi her daim farklı olurdu. Onun ayrı bir tadı ve zevki vardı çünkü. Fabrika üretimi gibi tıpatıp aynı şeyler olmazdı. Bu ikisinin arasındaki farkı anlatırken "Onu düşüncelerinle ve hislerinle yoğurursun çünkü." Demişti ustam. "El işinin en güzel yanı budur" derdi. Marangozhanede uğraşırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmedim. Öğle saatlerine yaklaşmıştık. O sırada ustamın arkadaşlarından birkaçı ve mahalle sakinlerinden iki üç delikanlı geldi. Arada böyle gelirlerdi ustamla sohbet etmeye. Severdim bu sohbetleri. Çünkü konuşulan her konuda sorgulanacak bir şeyler olurdu. Ya da ders alınacak nükteler. Demiştim sizlere ustam bilge biriydi. Her ne kadar sadece marangoz olsa da. Ustamın "Herkese birer demli çay ikram et güzel çocuk." Demesiyle bardakları hazırlayıp çay döktüm. Burada bu tarz şeylerden gocunulmaz çekinilmezdi. Hatta bütün işleri çırağıyım diye bana da yaptırmazdı ustam. Bu saatlerde gönlünden hangi delikanlı geçerse ona söylerdi. Kimse de alınmaz gücenmezdi. Ufak bir hâl hatır sormadan sonra Ustam anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFKUT(KAYBOLMUŞ)
General FictionDoğduğundan kısa bir süre sonra kaçırılan bir çocuk 17 yıl sonra bulunursa neler olur? Neler hisseder? Yaşamayı unutmuş ve sayısız intihara yeltenmiş biri yeni bir aileyi ya da yeni bir hayatı kaldırabilir mi? Ölümün ve kimsesizliğin ağırlığını ta...