Selaaaaaam. Yine ben geldim. Aslında her hafta pazartesi günü bölüm atacaktım ama fazladan bölüm yazınca atayım dedim. 🤗
Evet arkadaşlar ben bir ikizler burcuyum. Haklısınız. 😁
Fazla zamanınızdan çalmadan sizlere bölümü takdim edeyim. Çünkü ben girişlerde yapılan uzun sohbetlerden hoşlanmıyorum.🥲 Belki sizlerde hoşlanmıyorsunuzdur. Olabilir. 🙂
DNA testi olayının üzerinden bir hafta geçmişti. İşimin başındaydım yine. İlk başta mecburiyetten bu işe başlasam da zamanla sevmeye başlamıştım. Her haliyle rahatlatıyordu beni. Ağacın ham hâli, işlerken etrafa salınan o koku ve pür dikkat onu işlemek güzeldi. Ufak bir marangozdu burası. Diğer marangozlardan farkı ise el işlemesiyle bir şeyler yapmamızdı. Geleneksel bir şekilde devam ettiriyorduk yani. Genellikle sandık, kutu gibi yapımlarla uğraşıyorduk. Hoş ben pek bir şeyler yapmıyordum. Çırak vasfındaydım daha. Arada ustamın rica minnet kabul ettiği büyük işler de olmuyor değildi. O zamanlarda samimi bir dostunun büyük marangozhanesine gider orada yapardı. Birkaç kere beni de götürmüştü.
Ustam şu anda dinleniyordu. Normal bir çalışma saati yoktu onun. Yani herkes gibi sabah 9 akşam 5 tarzında çalışmazdı. Bilakis güneş doğarken dükkânı açar ve işlerine başlardı. Öğle vakti 30 dakika uyur ve hava kararırken işleri bırakır evine giderdi. Kendisine nedeni sorulduğu zaman da bu çalışma düzeninin daha bereketli ve planlı olduğunu söylerdi. Öğle saatlerinde istersem benim de uyuyabileceğimi söylese de ben uyumayı sevmediğimden dolayı kabul etmezdim.
Kapının açılma sesini duyunca ustam uyanmasın diye marangozhaneden çıkıp giriş kısma ilerledim. "Buyurun, ne istemiştiniz? "Diye sorarken gelenin müşteri olmadığını fark ettim. DNA testi için gelen polis abi olduğunu görünce merakla bakındım. Bakışları değişikti bu defa. Diğer geldiğindeki sert polis bakışları yoktu.
"Herhangi bir sorun mu oldu? Neden gelmiştiniz?" diye tekrardan sordum. İlk birkaç dakika bakakaldı. Sanırım düşünce dünyasına dalmıştı. Birkaç dakika sonra kendine geldiğinde cevap verdi.
"Sonuçlar çıktı. "Dedi. Sonuçlar çıkınca ne olacağını tam olarak bilmesem de ustam uyuduğu için dükkânın dışarısını işaret ettim.
"Dışarıda konuşalım isterseniz. Ustam dinleniyor şu an."
"Ustandan bugünlük izin alsan, seni bir yere götürsem olur mu?" dedi. Kafa salladım. Ustamı uyandırmamak adına bir not yazdım ve başucuna koydum. Üzerime ceketimi de alıp dışarıya çıktım. Polis abi arabasına binmiş arabayı çalıştırmış, beni bekliyordu. Arabaya doğru ilerledim ve ön koltuğa oturdum. Sessiz bir yolculuk yaptık. Beni bir evin önüne getirdiğinde şaşırmıştım.
"Bir kafeye ya da ıssız bir yere gideceğimizi düşünmüştüm." Dedim. Bana baktı ancak ses etmedi. Arabadan indi. Ve ilerlemeye başladı. Benim gelmediğimi görünce de eliyle işaret etti. Ses etmeden arabada bekledim. Hala gelmediğimi görünce yanıma geldi ve ön kapımı açtı.
"Gel hadi."
"Neden buraya geldik?" Dedim büyük bir kızgınlıkla. Bir yandan kendime de kızıyordum. Onun polis olmasına güvenip arabasına bindiğim için. Ancak şu an büyük bir tedirginlik vardı içimde. Beni bir eve getirmişti ve geldiğim yeri bilmiyordum, neden geldiğimi bilmediğim gibi. Bilinmeyen şeyler bende hep korku oluştururdu.
"Gel hadi içeride anlatırız sana gerçekleri." Dedi. Gözlerine baktığımda beni ikna etmek için bakıyordu bana. İş işten geçtiği için ses etmedim ve ardından ilerledim.
Eve ulaştığımızda zile bastı. Kendimi aslanın evine giren tilki gibi hissediyordum. Olası bir durumda nasıl çıkış yapabilirim onu hesaplıyordum.
"Arka çıkış bu taraftan." Dedi. Neye baktığımı anlamış olmasına şaşırmıştım. Ki benim şaşkınlığıma kalmadan kapı birden açılıverdi. Bir hizmetlinin kapıyı açacağını düşünürken kapıyı benim yaşlarımda bir kız açtı. Arkasında da bir sürü insan vardı.
"Getirdin mi onu abi." Diye konuşuyordu. Ben kapının yan kısmında olduğum için beni tam göremiyordu. Gülerek cevap verdi polis abi
"Getirdim, getirdim. Lakin hiçbir şeyden haberi yok." Dedi. Ve imalı bir bakış attı. Benden bahsettiklerini anlamayacak kadar salak değildim.
"Gel hadi Zeyd." Diyerek bana yolu gösterdi. Tuhaf bakışmalar eşliğinde salona geçip oturduk. İkili koltuğa oturmuştum. Yanımda da polis abi vardı. Gergin bir durumdaydım. Beni neden ailesinin yanına getirdiğini bir türlü anlamamıştım. Herkesin gözleri bendeydi. Orta yaşlarda anneleri olduğunu düşündüğüm bir kadın dolu gözlerle bana bakıyordu. Bir de tuhaf bir şekilde kapıyı açan o kız bana çok benziyordu. Bazı şeyler açıktı halbuki ancak ben o an olanları idrak etmekte zorlanıyordum. Polis abi ortamı biraz yumuşatmak için elini omzuma attı.
"Ben Fırat. Seninle karşılaşmamıza rağmen ismimi söylemeyi unuttum." Dedi.
Orta yaşlarda saçları hafifçe kırarmış yeşil gözleri olan beyefendiyi göstererek
"Babam Murad Arslanhan." Dedi Beyefendi hafif bir tebessüm etti. Kafa salladım bende. Ve sırayla herkesi tanıştırdı benimle.
"Annem Hatice Sultan, kardeşlerim Kuzey, Doruk, Hanne." Dedi. Şu an isimleri ve kim oldukları beni pek de alakadar etmiyordu.
"Hanne, seninle yaşıt." Hanne'ye baktığımda bana burukça gülümsedi.
Bir cevap ister gibi yanımdaki polis abiye baktığımda o da artık konuşmanın vakti olduğunu düşünmüş olmalı ki anlatmaya başladı sonunda.
"Bak Zeyd, açıklaması zor bir durum açıkçası." Dedi ve derin bir nefes aldı. Herkesin gözüne teker teker baktı. En son gözleri bende kalmıştı. Elini omzumun üzerine koydu ve tekrar konuşmaya başladı.
"Bundan bir 14 yıl önce benim bir kardeşim kayboldu. Daha doğrusu kaçırıldı. Yıllarca onu aramamıza rağmen bulamadık." O, olayları anlatırken ben hala o pisliğin ve kendimin bu olayın neresinde olduğumu anlamlandırmaya çalışıyordum.
"Belli bir zaman sonra öldü haberi ulaştı bizlere ancak inanmadım. Çünkü ortada ne bir ceset vardı ne de kardeşimin kendisi." Dedi. Önündeki sudan biraz içti ve hafifçe tebessüm ederek baktı bana.
"Ve ben buldum kardeşimi sonunda." An ve an gözlerinin dolduğuna şahit oldum sonra. Elime bir kâğıt tutuşturdu belli etmemeye çalışsa da titreyen elleri ile.
"Yaptırdığımız DNA testinin sonucu." Kaşlarımı çattım önce.
"Yıllardır arayıp da bulamadığımız kardeşimiz senmişsin." Ne anlatmaya çalıştığını idrak etmeye çalıştım ama beynim çalışmıyordu.
Elimde tuttuğum kâğıdı açtım yavaşça. Gözlerimle taradım her tarafını. Bir sürü anlamadığım terimin ardından gördüklerim beni şoka uğrattı.
Murad Arslanhan ismini ve kendi ismimi gördüm önce ardından yazılanları ve en sonda %99,99 diye devam eden o rakamları. Uzun bir müddet kağıtla bakıştık. Gördüklerimi tekrar kontrol ettim. Belge sahte mi diye yazılanlara da iyice baktım. Kafamı kaldırıp bir de karşımda duran adama baktım. O da gözleri dolu bir şekilde bana bakıyordu. Evdeki herkes bu durumu biliyordu sanırım. Hiç kimse ses etmeden benim vereceğim cevabı ya da tepkiyi bekliyordu çünkü. Benimse elim ayağım titriyordu. Şaka olmalıydı. Saçmalıktan ibaret bir şeydi bu. Dalga geçiyorlardı benimle. Dalga geçmelilerdi ya da. Doğru olmamalıydı bu cevap.
"Müsaadenizle." Deyip ayağa kalktım sakince. Herkes kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Bir tepki bekliyorlardı sanırım. Ağlamamı, bağırıp çağırmamı ya da inkâr etmemi. Bilemiyorum. Ancak ben çok yorulmuştum bu hayattan. Ne ağlamaya gücüm kalmıştı ne bağırıp çağırmaya ne de yaşamaya...
Yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bu kısma alayım:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFKUT(KAYBOLMUŞ)
Fiksi UmumDoğduğundan kısa bir süre sonra kaçırılan bir çocuk 17 yıl sonra bulunursa neler olur? Neler hisseder? Yaşamayı unutmuş ve sayısız intihara yeltenmiş biri yeni bir aileyi ya da yeni bir hayatı kaldırabilir mi? Ölümün ve kimsesizliğin ağırlığını ta...