Selaaam🙋🏻♀️ Ben geldim Karilerim🤗 Bu bölüm maalesef ki daha kısa nedeni ise hafta içi bir bölüm atmam. İsminden de belli olduğu gibi 2 parçaya ayırdım bölümü😁Daha sonraki süreçte birleştireceğim inşallah. Ayrıca bölümlerimin yavaş yavaş uzayacağını sizlere temin edebilirim🙃Şimdi sizleri daha fazla bekletmeden bölümümüze geçelim🏃🏻
Benim daha fazla bir şey anlatmayacağımdan emin olan Murat Bey "O zaman biz sorularımızı soralım sen de cevap ver olur mu?" Dedi. Olur anlamında başımı sallayınca ilk sorum gelmiş oldu. Ben ilk soruyu Murat Bey'den beklerken Fırat sormuştu. Ve anlaşılan işi karakterine yansımıştı.
"Sürekli dükkânda mı kalıyorsun?" direkt bu sorudan başlamasından hoşlanmasam da kafa salladım. Hafifçe kaşlarını çattı ve nedenini sordu. Bir sürü neden sıralayabilirdim ancak ben tek bir neden söyledim.
"Seviyorum." Benim bu söylemime inanmadığını belirtircesine kaşlarını kaldırarak
"Tuhaf" dedi. Ancak ısrar etmedi, benim de işime geldi açıkçası.
"Hangi okula gidiyorsun?" sorusu peşinden geldi.
"Açıktan okuyorum." Dedim. Ustamın zoruyla açık liseye yazılmıştım. Ondan öncesinde ortaokula gitsem de ortaokuldan sonra izin vermemişti o adam.
"Bir evin var mı?" sorusu Kuzey'den gelmişti. Çekinerek sormuştu bu soruyu. Hayır anlamında kafa salladım.
"Nasıl yani?" diye bir soru daha geldi.
"Bir evi ev yapan içinde bulunan insanlardır. Yoksa orası ev değil dört duvardan ibarettir. Uzun zaman önce yaşadığım bir evim vardı. Ancak annem ve kardeşimin vefat etmesi ile evim yıkıldı." Dedim. Herkes sessiz kaldı birkaç dakika cümlelerimin ağırlığından. Sonra "Allah rahmet etsin." Cümlelerini duydum. Ve konuyu değiştirdiler. Annem deyince Hatice Hanım'ın gözlerinde bulunan kırgınlığı da fark etmiştim ancak bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu.
"Sadi'nin yanında neden kalmıyorsun?" diye ikinci zor soruyu sordu Fırat. Ondan çekeceğim vardı sanırım.
"Sen daha iyi bilirsin." Dedim hafif gür bir sesle. Bu cevabıma şaşırmıştı. Birkaç dakika bakıştık. Böyle bir cevap beklemediğini biliyordum. Sessiz biriydim, fazla konuşmazdım. Ancak gerizekâlı değildim. Beni çok dikkatli bir şekilde araştırdığının farkındaydım. Ve Sadi'nin nasıl bir pislik olduğunu da biliyordu. Hatta beni onun sayesinde bulduğunu düşünüyorum. Hakkımda en çok şey bilen oydu. Aradaki boşlukları da kendisinin doldurabilirdi.
"Okula gitmek ister misin?" diye sordu Murat Bey. Şaşırdım bu sorusu karşısında. Okulu bırakmayı hiç istememiştim aslında. Elime geçen kitabı okurdum ve okumayı severdim. Ancak hayat koşulları okumama izin vermemişti. Yine de hayır anlamında kafamı salladım.
"Neden?" diye sordu bunun üzerine benim konuşmama izin vermeden diğer cümlesini ekledi "Ben senin okumanı isterim."
"Yaşıtlarımın olduğu bir sınıfa gidemem. Açık liseye yeni başladım. Ayrıca uzunca bir süre ara verdim."
"Düşün derim bunu." Dedi ve ayaklandı.
"Hadi herkes odasına. Bugün zor ve yorucu bir gündü." Dedi. Gerçekten de öyleydi. Bedenen yorulmasam da zihnen çok yorulduğum bir gündü.
"Hanne sende ikizine odasını göster." Dedi Hatice Hanım. Bu sorgu faslında hep dinleyici olarak kalmış ve soru sormamıştı. Buna şaşırmıştım. Hanne ile yukarıya çıktık. Bu katta altı tane oda olduğunu gördüm. Gerçi bu kadar insan da ancak böyle bir evde rahatça yaşardı.
"Burada biz kardeşler olarak kalırız. Annemlerin odası alt katta kalıyor. En üst kısım çatı katı. Hepimizin eğlence alanı. Bodrumda da birkaç oda var işte. Çalışma odası, spor odası falan gibi" Dedi ve tek tek odaların kime ait olduğunu gösterdi. Koridorun en sonunda köşede kalan odayı göstererek bana ait olduğunu söyledi. Benim yanımdaki oda Hanne'ye, karşımdaki oda ise Fırat'a aitmiş. Benimle odaya geldi.
"Benim aksime çok sessiz birisisin." Dedi. Çok güleç yüzlü ve konuşkan birisiydi. Sofradayken fark etmiştim. Tatlı bir kızdı.
"Ve üzgünüm ki bundan sonra ben tarafından çok rahatsız edileceksin." Dedi büyük bir neşeyle ve gitti.
Odaya göz gezdirdiğimde oldukça sade olduğunu fark ettim. Severdim fazla eşya olmayan yerleri. İçeride bir yatak, masa, dolap ve sandalye vardı. Bir de yatağın kenarında bulunan komodin. Pencereden dışarıya baktığımda yeşillikli bir manzara beni karşıladı. Ben manzaraya takılmışken kapım tıklatıldı ve odaya Doruk girdi birden.
"Selam, ben geldim. Annem kıyafetinin olmadığını söyleyince kıyafet getirdim sana. Sanrım biraz büyük olur ama olur."
"Teşekkür ederim."
"Ne demek hadi hayırlı geceler sessiz oğlan. Sessiz oğlan desem alınmazsın değil mi? Bu ev alışkın değil sessiz insanlara." Dedi ve güldü. Kafamı hayır anlamında salladım. Kıyafetleri giyip yatağa geçtim. Odanın kapısı yine tıklandı ve bu defa da Hatice Hanım ve Murat Bey geldiler. Bende oturur pozisyonda onları bekledim.
"Bir bakmaya geldik. Doruk kıyafetleri getirmiş." dedi hemen Hatice Hanım. Başucuma kadar geldi. Yatağın kenarına oturdu. Çekinerek de olsa elini elimin üzerine koydu. İçimden gelen elimi çekme isteğine karşı gelmek istiyordum ama karşımdaki kadını da üzmek istemiyordum. Çok kırılgan birisiydi o. En ufak hareketimde üzülüyordu.
"Aramıza baya bir zaman girmiş olsa da sen bizim oğlumuzsun. Senin için de zor biliyorum ama bize alışmaya çalış olur mu? Ve aynı zamanda da herhangi bir şey olduğunda bizlerden hiç çekinme. Bir ailen, evin olduğunu da asla unutma!" dedi. Ben ise o konuşurken yavaşça elimi çekmiştim. Alışkın değildim temasa. Hoşuma gitmiyordu.
Hatice Hanım ise cümlelerini kurarken bir yandan da benim verdiğim tepkileri izliyordu. Ama aksi gibi bende hiçbir şey belli etmiyordum. Yapımda vardı ne yaşarsam yaşayım tepkilerim hep gizli kalırdı. Bu yüzden kimse bir konu hakkında ne düşündüğümü anlamaz ve benim hakkımda bir çıkarımda bulunamazdı. Onlar için zor bir durum olsa da benim için avantajdı aslında. İnsanların gerçek yüzleri daha rahat ortaya çıkardı.
Onun sözlerine karşı ufak bir baş hareketi yaptım. Reddettiğimi söylemeyen ama tamamen de kabul ettiğimi belirtmeyen bir şeydi. Daha çok karşımdaki insana onu dinlediğimi belirtmek için kullandıklarımdandı. Onaylamamı bekledi ama benden tepki alamayınca da üzerime gelmedi.
"Yatmadan önce bu okuma işini düşün genç adam." Dedi Murat Bey de. İyi uykular dileyip beni düşüncelerimle baş başa bıraktılar. Tuhaftı bütün bu yaşananlar. Buraya alışır mıydım bilmiyordum. Alışmak istiyor muyum onu da bilmiyordum. İyi insanlardı ve onların da yaşadığı şeyler kolay değildi. Lakin arada sır çoktu. Ben neden kaçırılmıştım? Niye beni kaçırmışlardı? Neden beni bulamamışlardı? Gibi bir sürü soru aklımda dolanıyordu. Hepsinin bir zamanı vardı. Bütün gizlerin çözüleceği bir zaman vardı. Ustamın bir sohbetinde Mevlana'dan alıntıladığı sözler kulağımda çınladı.
Her şey vaktini bekler
Ne gül vaktinden önce açar,
Ne güneş vaktinden erken doğar.
---------------------------------------------
🎥Evet Arkiler bu aralar tabii uygulamasından Mevlana'yı izliyoreeee😅 Fazla belli etmişim:)
📍Bölüm hakkındaki yorum ve düşünceleriniz alayım efenim🙂
Aslında yapabilirsem haftada iki bölüm atmayı düşündüğüm için bu bölümün iki parça geldi. Ancak bu beni zorluyor maalesef ki. Bu yüzden bölümler herhangi bir aksilik çıkmazsa haftada bir gelecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFKUT(KAYBOLMUŞ)
General FictionDoğduğundan kısa bir süre sonra kaçırılan bir çocuk 17 yıl sonra bulunursa neler olur? Neler hisseder? Yaşamayı unutmuş ve sayısız intihara yeltenmiş biri yeni bir aileyi ya da yeni bir hayatı kaldırabilir mi? Ölümün ve kimsesizliğin ağırlığını ta...