Merhabaaaalaaaar efenim 🙋🏻♀️
Nasılsınız? İyisinizdir inşallah.
Sadece sekiz bölüm yazmama rağmen güzel dönüşler aldım. Bunun için sizlere teşekkür ederim. Okul sürecim yoğun geçtiğinden dolayı buraya vakit ayıramadım bu süreçte yalnız bırakmayan okurlarıma teşekkür ediyorum.Sizleri daha fazla bekletmeden bölümümüzü sunayım🤗
Yok olmak istiyordum, bu hayatta hiç bulunmamak, bu dünyaya hiç gelmemiş olmak istiyordum. İnsan yaşamak istemez miydi? Ben istemiyordum. Yaptıklarımdan utanıyordum, yaşadıklarımdan utanıyordum. Bu aileye geldiğim için utanıyordum. Tekliflerini kabul ettiğim için utanıyordum. Her ne kadar umutlu değilim desem de bir şeylere umut ettiğim için utanıyordum. Şu an en çok Kuzey'den utanıyordum. Ondan özür dileyip kaçarcasına çıktığım odadan hızlı adımlarla ayrıldım. Kimseyi uyandırmadan ve hırkamı da alarak sessizce dışarıya çıktım. Koşar adımlarla evden uzaklaşıyordum nereye gideceğimi bilmesem de. Hava daha aydınlanmamıştı ve ben bir hata yapmıştım. Ailemin evine geldiğim ikinci günden abime bıçak çekmiştim. Boynuna bıçak dayamıştım.
Evden baya uzaklaştığımı hissettiğimde bulduğum bir ağacın dibine çöktüm. Ellerimi yüzüme kapatıp yok olmayı bekledim ancak olmadı. Bana iyi davranan aileye ben ben... Ağlamak istiyor ancak ağlayamıyordum. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Her şeyi mahvediyordum. Uğursuzdum ben, bu yüzden ben herkesten uzak duruyordum işte. Kimseye zarar vermeyeyim diye arkadaş dahi olmuyordum. Tek başıma bir hayat yaşıyordum. Neden gelip beni bulmuşlardı ki? Neden beni yıllardır arayıp yanlarında istemişlerdi? Ben bunca çabaya değen bir insan hiç olmamıştım.
.
Şu an bu hayatta huzuru bulduğum tek yerdeyim. Evimden ayrı yaşamanın hüznünü ilk defa tatmıştım. Burayı bu kadar benimsediğimin farkında değildim ancak burası benim için bir kaçış yeri, bir huzur alanı olmuştu. En çok özlediğim şey hiç şüphesiz odun kokusuydu. İnsanın içine dinginlik veren, insana doğayı ve canlıları anlatan koku bana hayatı anlatıyordu, hissettiriyordu. Büyük, köklü ve görkemli ağaçların ilk tökezledikleri zaman onlardan ayrılan odunlar bizlerin elinde işlenerek, zorlu ve acılı bir süreçten geçerek sandık oluyor, insanoğluna hizmet ediyordu. Dahası kimisi onlara gözü gibi bakarken kimisi içinde değersiz bir nesneydi.
Aradan geçen 2 gün sakin geçmişti. Sadece benim oda arkadaşım değişmişti. Kuzey ile değil de Fırat ile kalmıştım ancak yine aynı olay yaşanır korkusuyla uyuyamamıştım. Yaşadığımız olayın üstü kapatılmıştı bir nevi. Ben ses etmedim, kimsede o konu hakkında konuşmadı. Sadece Fırat ve Kuzey arasında mı kalmıştı yaşadıklarımız yoksa evdeki herkesin haberi var mıydı tam bilmiyordum ancak kimse konuyu açmıyordu. Yok sayılıyordu yaptıklarım. Kuzey ise yaşadığımız olaydan çok etkilenmişti. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da uyuyamamış olduğu göz altlarından kendini belli oluyordu. Bugün herkes kendi düzenini geçmişti. İşe gitmesi gerekenler işe gitmiş, okula gitmesi gerekenler okula gitmişti. Marangozhaneye geldiğimde ustam çoktan işine başlamıştı. Bende sessiz bir şekilde ustamın yanına gitmiş ve kendimi göstermiştim. Beni gören ustam halimi hatırımı sormuştu.
"Burada bir yerin olduğunu hiçbir zaman unutma evlat." Sözüyle sohbetimiz bitmiş, önceden yapmaya başladığım sandığın başına geçmiştim. Sandığı tek başıma yaptığımdan dolayı şu an basit kutuya benzer bir şey yapacaktım ancak ileride daha farklı sandıklar, dolaplar yapmayı isterdim.
Uzun bir çalışmanın ortasında kapı sesiyle irkildim. Ustamın sohbet saati gelmişti belli ki. Hızla bulunduğum yerden kalkarak bugün çayı koymamamın mahcupluğu içerisinde mutfağa ilerledim. Ocakta demlenen çayı görünce ustamın ne kadar düşünceli bir insan olduğu bir kere daha gözüme çarptı. Bardakları ayarlayıp tepsiyi misafirlerimizin yanına götürdüm. İsmini tam hatırlayamadığım ancak ustamın arkadaşının çırağı olduğunu bildiğim çocuk ise çayı getirmek için içeriye gidince bende boş bulduğum bir yere oturdum. Ben içeride uğraşırken sohbetin konusu seçilmişti.
"Bugün etrafında dolanacağımız kavram "Endişe" bir başka ifadeyle 'vesvese' de diyebiliriz biz."
Endişe kelimesi ve vesvese kelimesini neden birbirine benzetmişti ustam? Sahi bu iki kelime birbirinin yerine kullanılır mıydı? Ya da birbirine yakınlar mıydı? Benim aklımda bu alanda tilkiler dolanırken çok beklemeden bir genç aklımdakileri seslendirdi.
"Usta, endişe kelimesini açıklarken neden vesvese kelimesini kullandık? Ben anlamadım." Ustam tebessüm içerisinde cevapladı. Geçen hafta geldiğinde bir söz söylemiştim Arif, hatırlıyor musun?
"Benzer benzeri çözer miydi? Tam hatırlayamadım."
"Evet, bu cümleden bahsediyorum. Geçen hafta sözler arasına gizlenmiş bir cümleydi. Bu hafta açıklanmayı bekliyormuş demek ki. Bir meyvenin tadını daha önce yememiş birine nasıl anlatırsın Arif? Mesela elmayı daha önce hiç yememiş bir insana nasıl anlatırsın?"
"Hmm... Kırmızı bir meyve, topa gibi yuvarlak, halk arasında armutun kardeşi olarak bilinir. Aaaa, ustam bahsettiğin şeyi şimdi anladım."
"Anladıysan asıl konumuza geçelim o zaman. Endişe; eksik yaptığını, yetemediklerini düşünüp hapsolup kalmaktır geçmiş zamanın çaresizliğine. Yetersiz olduğunu düşünüp kalbinin sıkışıp kalmasıdır ki; insanı uyutmaz, yedirmez, içirmez. Yüreğinin daralması, daraldıkça dağlanması, dağlandıkça yanması, yandıkça taşlaşmasıdır. Beslediğin tüm güzel ümitlerinin döküldüğünü izlerken hatayı dönüp kendinde aramandır." Ustamın endişe hakkında kurduğu cümleler beni düşünceler içerisine itmişti. Bugünlerde yaşayan beni tarif etmişti tek bir kavram içerisinde. Endişeleniyor muydum ben? Bıraktım dediğim duygularımdan aslında kaçamadığımı fark ettiğim bir an oldu. Kaçamıyordu insan, kendinden de endişelerinden de. Ne olacak? Nasıl olacak? Neden soruları arasında yitip gidiyordu hayat. Şu birkaç günde unuttuğum hissizlik ve boşluk tekrar sarmalamaya başladı beni. Defalarca sorduğum o soruyu tekrardan kendime sordum. Neden bu hayatta vardım ben?
Daldığım düşünce havuzundan ustamın sesiyle çıktım, çıktığımı zannettim cümlelerinin ağırlığı altında ezildiğimi bilmeden. Herkes dağılırken ben ustamın son cümlelerini düşünüyordum. Ustam öğle uykusuna giderken son cümleleri beynimde yankılanıyordu.
"...Kendi kuyuna düşmektir. Bu vesveseyle kendini kendi karanlığına hapsetmektir. Kaybolduğunu, düştüğünü sadece sen bilirsin. Kendi kuyuna düşmek, kendini varlığınla varlığında yok etmektir."
.
Yol boyunca ustamın gün içerisinde yaptığı konuşma beynimde dolanıp durdu. Uzun zamandır kendi kuyumda debelendiğimin bende farkındaydım ancak bu kuyudan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum aksi gibi çevremde bulunan insanları da kendi kuyuma çekiyordum, çekerdim. Henüz hiçbir şey yaşanmasa da tecrübelerimle sabitti. Kendi kuyumda kendimi varlığımda yok ettiğim gibi başkalarını da kendi kuyuma çekip onları da yok etmiştim. Ve bütün bunları bile bile kabul etmiştim ben. Nasıl böyle bir hata yapabilirdim. Kuzey'e yaşattıklarım daha başlangıçtı. Üç gündür uykusuz olmasının ve değişen tavırlarının başka açıklaması yoktu. Bir ay kaldıktan sonra kesinlikle o aileden uzaklaşmalıydım. Onları da kendi kuyuma çekmemeliydim. Sadece ben olmalıydım ya da ben olmamalıydım bu hayatta.
Ben düşünceler havuzuna dalmış yürürken evin yakınlarına varmıştım ancak bahçede ne olduğunu anlamlandıramadığım bir telaş vardı. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp bahçeye girdim. Köşede Hatice Hanım ağlıyor, Hanne annesine su veriyor, Kuzey telefonla konuşuyor, Doruk ise onun başında endişeli bir halde bekliyordu. Hatice Hanımın yanına doğru yöneldiğimde Doruk'un yanıma geldiğini görünce onu bekledim.
"Neler oluyor Doruk?" Sorduğum sorunun ardından aldığım cevap karşısında dehşete düştüm.
"Elif yok Zeyd, Elif yok."
Uzun bir aradan sonra tekrar okumak nasıl hissettirdi.
Bölümü nasıl buldunuz? Zeyd'in Ustası gibi bir ustam olsa diyorum bazen. Her derdimde bana da bir şeyler anlatsa, halden anlasa... Ah ah...
Hayat işte...Bu arada görüşmeyeli Nasılsınız tekrardan sorayım dedim:)
Ben genelde okuduğum kitaptaki girişleri hızlı geçtiğim için😁Haftaya tekrardan görüşürüz inşallah😉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFKUT(KAYBOLMUŞ)
General FictionDoğduğundan kısa bir süre sonra kaçırılan bir çocuk 17 yıl sonra bulunursa neler olur? Neler hisseder? Yaşamayı unutmuş ve sayısız intihara yeltenmiş biri yeni bir aileyi ya da yeni bir hayatı kaldırabilir mi? Ölümün ve kimsesizliğin ağırlığını ta...