Ay bu kitaba çok yazasım var, baya baya ilham falan geliyor yani. Allah nazarlardan saklasın pü pü pü. Size iyi okumalar şimdiden byee.
Sınır: 25 yorum.
×××××
O olayın üzerinden 5 sene geçmişti. Cehennem gibi olan 5 sene. 17 yaşındaki ben şimdi 22 yaşında bir insandım. Istemeden de olsak o gün hepimiz birer yetişkin olmuştuk. Gelecek hayalleri kurarken şimdi hepimiz yarın sabaha sağ çıkmak için dua ediyorduk. Ne kadar da ikonik değil mi? Hayat gerçekten beklenmeyen bir şey.
"Siz yukarı taraflara bakın, burası bende." Diğerleri kafa sallarken elimdeki silahı vücuduma daha yakın tuttum. O geceden sonra insanların oldukça az olduğu bölgelere, köylere gittik. Pars'ın annesi asla bize katılamadı, gerçi babası bile aramaya gitmemişti. Nasıl gidebilirdi ki? Yaşadığından bile emin değildi.
Şimdi ise bir köyde yaşıyor, giriş ve çıkışları tutuyorduk. Köy zamanla resmen kasabaya evrilmişti. 200 üzeri insan yaşıyordu. Ve her üç senede bir çocuk yapma şansı veriliyordu ailelere.
Içerideki tozdan korunmak için siyah bezi ağzımı kapatacak şekilde çektim. Dışarı bir şeyler aramaya giderken hepimiz askeri kıyafetler giyiyorduk. Babam kasabanın başkanı ve aynı zamanda bir komutan olduğu için her şeyi o yönetiyordu. Dışarı çıkılan görevlerde ise yetki genelde ben de oluyordu. Babam benim ne kadar iyi yöneteceğimi biliyordu çünkü.
Buradaki evler daha berbattı. Şehir etrafı temizlenmişti, ama hâlâ birkaç zombi kalmış olabilirdi. Silahın dürbününden karanlık yerleri daha rahat görebiliyordum. Içeride hâlâ zombi olabilirdi, bu yüzden içeride dikkatli ilerliyordum.
"Burası temiz, ama iyi kıyafetler bulduk." Telsizin diğer tarafından Pars'ın boğuk sesi geldi. Bu 5 sene içinde güzel olan tek şey Pars'ın kalınlaşmış sesiydi.
"Anlaşıldı." Kısık bir sesle mırıldandım. Hâlâ içeriye bakarken dikkatli davranıyordum. Nedensizce içeride bir şeyi olduğuna dair bir his vardı içimde.
"Sen de çok durma içeride. Hemen çık." Diye mırıldandı. Kendinden çok benim için endişeleniyordu, ama benim ondan daha iyi bir savaşçı olduğumu da unutuyordu sürekli.
Gelen tıkırtı sesiyle silahımı hızla o tarafa doğrulttum. Bir şeylerin olduğunu biliyordum işte. Zombinin çıkmasını bekledim, ama ikinci bir hareket sesi daha gelmedi. Dikkatli ve olabildiğince sessiz adımlarla oraya ilerledim. Yıkılan tahta parçalarını bacağımla ittiğimde içeride bir çocuk olduğunu gördüm.
"Kaldır ellerini hemen." Hızla iki adım gerileyerek silahını ona doğrulttum.
"Ben çocuğum." Diye bağırdı kendini kanıtlamak istermişcesine. Inan bana küçük kız, daha gözlerimi kaybetmedim.
"Bunu görebiliyorum. Kaldır ellerini." Silahımı hafifçe aşağı yukarı sallayarak ellerini kaldırmasını istedim. Oflayarak ayaklandı ve ellerini kaldırdı.
"Ne arıyorsun burada?" Diye sordum ona bakarak. Ellerini indirmek istediğinde tekrar silahımı salladım.
"Yemek veya herhangi bir şey. Ellerimi indirebilir miyim çünkü yoruldum da. Sana bir şey de yapmam hem."
Bu dediğine hafifçe gülümsedim. "Zaten 12 yaşındaki bir velet bana ne yapabilir ki?"
"Ben 14 yaşındayım seni aptal." Bana hakaret ettiğinde maskemi indirerek tek kaşımı kaldırıp ona baktım.
"Bir şey değiştirmedi bu." Üzerime doğru yürüyecekken tekrar silahımı ona doğrulttum.
"Eğer bir adım daha atarsan-" cümlemi tamamlamama izin vermeden kendisi konuştu.