Ay sonunda buna da yb yazdım. İlham geliyor, ama üşeniyorum yazmaya of.
Neyse size iyi okumalar, ben kaçar çok yorgunum.
×××××
Sonunda huzurlu bir şekilde odama doğru adımlarken gelen yüksek bağırtı sesleriyle adımlarımı ev önünde durdurdum. Tekrar ses gelecek mi diye bekledim. Birkaç saniye sonra İstanbul'un bağırma sesi geldiğinde hemen orta tarafa doğru koşmaya başladım. Herkes toplanmış, yuvarlak bir alan yapmıştı. Herkesi zar zor geçerek neler olup bittiğine baktım.
"Ne oluyor?" Diye sordum onlara. İstanbul arkasına Ekin'i almış, koluyla da önünü tutmuştu. Bizim çocuklar ise silahlarını onlara doğrultmuştu.
"Çocuk ısırılmış." Pars tükürür bir şekilde dediğinde bakışlarımı Ekin ve İstanbul'a çevirdim.
"Ver bakayım." Elinde olan virüs ölçeri bana verdi. Elinden hızla alarak baktım. Evet, kırmızı parlıyordu.
Yüzüme sinir dolu bir ifade yerleştirerek onlara baktım. En çok da küçük olana. "Sana ısırıldın mı diye sordum ben değil mi?" Elimdeki cihazı Pars'a geri verdim.
Hızla ilerleyerek İstanbul'un arkasında duran Ekin'in kolundan tuttum ve kapıya doğru ilerlemeye başladım.
"İzmir, lütfen dur." İstanbul koşarak geldi ve önüme geçti. Bense adımlarımı durdurmadan ilerlemeye devam ettim.
"Kampımda ne yalancı, ne de zombi istemiyorum." Dedim onu dışarı iterken.
"Sana yemin ederim ki, virüs yok bende." Ekin de kendini toparlayarak hemen savunmaya geçmişti.
"The last of us mu lan bu? Sen benimle taşşak mı geçiyorsun?" Kızın üstüne yürüdüğümde İstanbul onun önüne geçerek karşıma dikildi. Ellerini göğüs kafesime yerleştirerek beni durdurdu.
"Doğru söylüyor, 3 ay önce ısırıldı." Alay dolu ifadeyle İstanbul'a baktım. Kesinlikle benimle oyun oynuyorlardı.
"Karşınızda çocuk mu var lan sizin?" İstanbul ve Ekin arasında gezdirdim gözlerimi. İstanbul kolunu kızına dolayarak onu kendine doğru çekti.
"Eğer izin verirsen, açıklayacağız." Mavi gözlerini benim gözlerime dikti. Ben ise hâlâ aynı sert ifadeyle ikisine bakıyordum. Burada kalmalarını isterdim, ama artık bu söz konusu bile değildi.
"Ne yapacaksın?" Diye sordu Pars yanıma gelerek. Gözlerini benim gibi İstanbul ve Ekinde gezdirdi. İstanbul sert bir şekilde dururken Ekin de onun arkasında aynı ifadeyle duruyordu.
"Burada kalmayacaklar." Arkadan gelen babam hemen olaya el koymuştu. Adamlar tekrar silahlarını onlara doğrulttuğunda Ekin hemen annesinin önüne geçmeye çalıştı, ama İstanbul buna izin vermeyerek onu arkasında tuttu.
"Sana yemin ederim ki, yalan söylemiyoruz. Ekin'i denetleye de bilirsin." Babamdan çok bana konuşuyordu. Gözleri benim üzerimdeydi, bana açıklama yapıyordu. Derin bir nefes alarak kafamı iki yana salladım.
"Tamam, anlat." Dedim ikisine de bakarak. Ekin annesinin arkasından öne çıkarak kolunu sıvadı ve bana doğru bir adım attı. Ama Murat silahı ona doğrulttuğunda durdu.
"Sorun yok." Dediğimde Murat silahı indirerek bir adım geri çekildi. Ekin hızla önüme gelip kolunu gösterdi.
"3 ay önce yemek toplamaya giderken ısırıldım, ama dönüşmedim." Elimle kolunu kavrayarak yakından daha dikkatli baktım. Evet, ısırık eski görünüyordu, ama buna inanmak da zor bir durumdu. Biz the last of us'ta değiliz, Ellie gibi biri yoktu.