Cama çarpan yağmur tanelerini izlerken aklımdan da binbir türlü düşünce geçiyordu. Her bir damlanın camdan aşağı kayışını izlerken bir düşüncem de kayıyor yerine başka bir düşünce geliyor gibiydi. Kafam hem çok dolu hem de bomboştu.
"Gel aşağı da bir işin ucundan tut Allah'ın cezası. Bir boka yaradığın yok zaten." Teyzem olucak kadının alt kattan bana saydırarak seslenmesiyle düşüncelerimin üstüne bir kılıç çekildi. O kılıç annem öldüğünden beri kılına girmiyor bana saplanmak için zamanını bekliyordu.Yavaş adımlarla küçük odamdan çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Evde oda yokmuş gibi en küçük odayı vermişti canım(!) teyzem ve eniştem. Her an bu evden defolup gitmemi bekliyorlardı. 7 yaşından beri onlara hiçbir şey yapmama rağmen.
Amerikan mutfak tarzda mutfağa girdiğimde masa da oturan küçük kuzenim bana seslendi.
"Günaydın diğeceğim de hava kapalı kuzen. Yine de günaydın." Teyzemlerin aksine küçük kuzenim Alin bana karşı hep kibardır. Sadece kan bağım olan bu aileden onunla aram iyiydi. Büyük kuzenim Melda ile de çok kötü olduğum söylenemezdi fakat o bazen annesinin fitnelerine uyup bana karşı tavır takındığından aramız pek ısınamamıştır.
"Şu kahvaltılıkları masaya götürde zıkkımlan okula gidiceksiniz daha." Annesinin kaba tavrına karşı Alin annesini uyardı.
"Anne! Hadi Ahenk sende ye de çıkalım gecikiceğiz."
Teyzemin homurdanmalarına kulak asmadan kahvaltılıkları masaya dizip sandayleme oturdum. Birkaç lokma yedikten sonra ayaklandık.
Teyzem Alin'i öpüp nasihatlar verirken ben ayakkabılarımı giyiyordum. En son Alin annesinden kurtulmuş ayakkabılarını giyerken teyzem bana döndü.
"Sende gebermeden git. Bu sene iyi çalışman lazım git bir üniversiteye rahatlayalım bizde."
Teyzeme hiçbir şey demeden kapıdan çıktım. Alin son kez annesini öptü. Melda çıkmadan ona iki şemsiye verdi. O da geldiğinde okula doğru yürümeye başladık.
"Başladı 12. Sınıf, başlasın daha çok test, daha çok baskı ve daha çok stres." Alin'in YKS haykırışlarına güldüm.
"En azından teyzem seni evinden atmak için baskı kurmayacak." Sözlerime karşı koluma girdi.
"Annemin senden göründüğü kadar nefret etmediğini biliyorsun. Neden böyle davrandığını çözemedim ama sevdiğine inanıyorum."
"Ya ne demezsin bayılıyor bana."
Sözümün üstüne omzuma vurdu. Gülüşüp okulun bahçesine girdik. Okulun eve yakın olması en güzel yanıydı galiba. Bir de erken kalkmak olmasa.
Bahçeye girdiğimizle dikkatimi ilk çeken Demet ve Mustafa' gülerek şakalaşması ve Asil'in de onları ufak bir sırıtmayla izlemesi oldu. Yanlarına doğru ilerlerken bir yandan da Alin ile üniversite hakkında konuşuyorduk. Bizi ilk fark eden Asil oldu.
" Selam kızlar, görüşmeyeli naber?" Görüşmeyeli naber kısmında göz kırpmıştı. Alin gözlerini devirerek:
" görüşmeyeli dediğin iki gün önce buluştuk."Asil sırıtarak konuştu.
"iki günde çok şey olabilir Alin'cim. Mesela yeni bir kız arkadaş." Son sözleriyle gözlerimi büyüttüm.
"Daha geçen buluştuğumuzda yeni birinden ayrılmıştın. Ne ara yeni sevgili yaptın?" İç çekerek konuştu.
"Oldu işte biri. Kız çok güzeldi de iki günde aldattı beni." Demet Asil'in omzuna vurdu.
"Her önüne gelenle sevgili olursan böyle iki günde bir aldatılırsın." Mustafa ona hak verircesine başını salladı. Ben de hak verince Asil bize trip atarcasına arkasını döndü. Demet ve ben bu haline gülerken Mustafa erkek adam(!) trip atar mı nasihatlarına başlamıştı. Alin ise Asil'in iki günde yine sevgili yapmasını duyduktan sonra durgunlaşmıştı. Asil'e karşı duyguları olduğunun farkındaydım ama onu darlamak istemediğimden bunu bir kere sormuş red edincede üstüne gitmemiştim. Fakat Asil her sevgili yaptığını duyduğun da durgunlaşması Asil'i boğma isteğimi uyandırıyordu.
Müdürün tüm öğrencilerin sıraya sesiyle hepimiz kendi sıralarımıza geçtik. Demet Mustafa ve ben aynı sınıftaydık, Asil ile Alin de aynı sınıftaydı. Bu bazen Alin'i zorladığını görüyordum. Ne kadar yanında olmaya çalışsam da Asil her sınıftan bir kızla flört etse Alin'in kalbi kırılıyordu.
Müdürün bitmek bilmeyen bilgilendirmesi ve 12. ve 11. sınıflara nasihatları çok şükür bittiğinde İstiklal Marşı'nı okuyup sınıflara çıktık. Alin ve Asil sayısal bizimse eşit ağırlık bölmünde olmamıza rağmen sınıflarımız aynı kattaydı.
Öğretmenler zilinin çalmasıyla sınıf hocamız ve aynı zaman da felsefe dersinin hocası sınıfa girdi. İlk gün ilk dersin sosyoloji olması bir felsefe sever için iyiydi. Hocasını da severdim. Hocanın yoklama alması ve tatiliniz nasıl geçti, TYT bitti mi gibi sorularının ardından ilk ders bitmişti.
Sınıftan dışarı çıkarken Mustafa da bir yandan söyleniyordu.
"Şu ilk haftanın ilk derslerin de tatiliniz nasıl geçti sorusundan nefret ediyorum. Hayır, bana ne yani millettin nereye gittiğinden." Demet gülerek Mustafa'nın koluna girdi.
" Sen tatile gidemedin diye milletin heyecanını baltalama tatlım."
"Baltalamak değil bu. Belki ben öğrenmek istemiyorum milletin nereye gittiğini." Demet ile Mustafa'nın dediklerine güldük. Bahçeye çıktığımızda Asil sırıtarak Alin'e bir şeyler anlatıyordu. Alin arada bir anlattıklarına gülüyor bazense sinirle bakıp Asil'e vuruyordu. Uzaktan çok tatlı gözüküyorlardı.
Onların yanına ulaştığımızda havadan sudan konuştuk. Daha önce defalarca anlattıkları dedikoduları tekrar üstüne yeni öğrendikleri şeyleri katarak anlattılar. Zil çaldığında sınıflara dağıldık.
Hocanın derse girip bazı sorular sordu, biz cevapladık biz sorduk hoca cevapladı derken ders ilerlemişti. Dersin ortalarına doğru hocanın sorduğu soruyla dondum.
"Sizce mitler veya mitlerdeki efsanevi varlıklar gerçek mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyuncuları
Fantasyyüzyıllar önce insanların arasında gizemli varlıklarda vardı.O gizemli varlıklardan biride zihhin oyuncularıydı. Yüzyıllar önce nesli tükenmesi gerekenler hala aramızdalarsa?