Bölüm 3

5 0 0
                                    

Aslında aklımda annemin mezarına gidip onunla dertleşmek vardı. Okullar açıldığından beri şu 1 aydır hiç gidememiştim ama mezarlığa giden orman yolda oraya gitmekten vazgeçip uzun zamandır gitmediği evimize doğru yürümeye başladım.

Annemle birlikte yaşadığımız o ev, kasabanın sonunda kalıyordu. Teyzelerin evine göre daha sessiz bir yerdeydi ve yürüdüğüm bu orman yol kısa yoldu.

Zamanında bizimkilere bu orman yolda çok oyun oynamış, çok düşmüş, şaka yapmış ve daha nice anı olmuştu. Eski evime nadirende olsa uğrardım ve bu orman yoldan olmazdı. Son bu orman yoldan geçtiğimde, bizimkilerle burada oyun oynadığımamızın ardından annemin öldüğünü öğrenmiştim.

Acaba o gün dışarı çıkıp oyun oynamak yerine annemle otursaydım annem yaşıyor olur muydu?

On senedir aklımdan çıkmayan soru, içinde tanıdıklık olan yeşil gözlerle çıkmıştı. Genel hatlarla anneme benzerdim. Kızıl, büyük bukleli saçlar, yuvarlak, kilolu olmasam da dolgun yanaklı bir yüz, hafif ince bir belle genel olarak anneme benziyordum. Fakat gözlerimin çekikliği ve yeşilliğini annemden almamıştım. Gördüğüm o yeşil gözler o yüzden kafamı kurcalıyordu. Gözlerim onun gözlerine çok benziyordu. Sadece onun gözleri belliki yaşanmışlıklarla daha yorgun bakıyordu.

Belkide ben abartıyordum. Gözleri sıradan bir çift yeşil gözdü. Kimi kandırıyorsam değildi. Sıradan değildi.

Uzun uzun düşünerek gelmiştim maziye. Kafamı kaldırıp baktım karşımdaki iki katlı, beton duvarlı, çatısı ahşap olan eve.

İç çekerek evin kapısına doğru yürüdüm. Açık mavi, üzerinde rengarenk çiçeklerle kaplı kapıyı birlikte boyamıştık. Anahtarı içinde sadece kurumuş otlar kalmış saksının altından aldım. kapıya bakıp iç çekerek açtım ve içeri girdim. İçerisi uzun zamandır havalandırılmadığından rutubet ve toz kokuyordu.

Öksürerek camları açtım ve kapıyı kapadım. En son iki sene önce gelmiştim. Teyzemler ağır bir kavga etmiş ve kendimi burada bulmuştum.

Etrafa kısa bir göz atıp üst kata çıktım. Annemin genelde vakit geçirdiği, çeşit çeşit resim yaptığı, ve yazı yazdığı odasına girdim. Annemin özel odası gibi gelirdi burası o çağırmadıkça gitmezdim. O öldükten sonra ilk kez giriyordum bu odaya.

Odaya girdiğim de gözüme ilk çarpan odanın ortasında üstü beyaz bir kumaşla kapalı tuval oldu. Etrafımda annemin yaptığı resimlere, masasının üstündeki kağıtlara göz gezdirip tuvale doğru ilerledim.

Beyaz kumaşı kaldırıp kenara koydum ve resmi incelemeye başladım. Her köşesi özenle çizilip boyanmış resme baktım. Annemi izleyip izleyip çizmeye çalıştığım o resimler geldi aklıma. Hafifçe tebessüm edip parmaklarımı resmin üzerinde gezdirdim. Deneye deneye çizimlerim güzelleşmişti ama asla annemin çizdiği zarafette resim çizebildiğimi düşünmüyordum.

Bunu çizdiği günleri hatırladım. Bazen gecelerce oturur bir resim üzerinde en ince detayına kadar uğraşırdı. Çizimleri onun için öylece çizim diyip geçebileceği şeyler değildi. Çok daha değerliydi. Hele benden bile gizlediği çizimler, onun için herkesten gizlediği parçalarıydı.

Bir keresinde yine bana göstemediği bir çizim üzerinde uğraşıyordu. Bende görebilmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Sonra annem o güzelim kavisli kaşlarını çattıyordu. Bana kolay kolay kızmazdı. Çok azdır bana karşı kaşlarını çatması, kızması. O günde kızmasının sebebi görmek için çabalarken masasının üstündeki kahvesini parşemenlerinin ve  kağıtlarının üzerine dökmemdi. Kaşlarını çatmıştı ama hiçbir şey de dememişti. Zaten bende suçlulukla hemen odama kaçmıştım. Çok geçmeden o da gelip saçlarımı okşayıp sorun olmadığını söylemişti.

Gözlerimi açtığımda hatırladığım anı ile sol gözümden bir damla yaş aktı. Silmeye uğraşmadım. O öldüğünden beri uğraşmıyordum göz yaşlarımı silmeye çünkü hep o silerdi.

Derin bir iç çekip etrafıma bakındım. Acaba o sakladığı çizimler neredeydi?
Artık baksam sorun olur muydu? Peki yazdıklarını okusam kızar mıydı?
Kaç defa sorsam da hiç okumamıştı yazdıklarını bana. Şimdi kendim alıp okusam küser, kızar mıydı acaba?

Annem bana küsmezdi ki. Kolay kolay kızmazdı da. Bu düşüncelerle odada kapının hemen karşısında camın altında duran çalışma masasına gittim. Üstü dağınıktı. Kağıtlar ve parşömenler dağılmış, boya fırçaları masanın her yerine saçılmıştı.

Önce fırçaları toplayıp birlikte boyadığımız aslında vazo olan fakat annemin kalemleri koyduğu yere yerleştirdim. Ardından kağıtları ve parşömenleri ayırıp özenle toparladım. Masanın üstüne topladıktan sonra A4 kağıtlarından birini aldım ve okumaya başladım.

Kaşlarımı çatıp bir A4 kağıdını daha alıp okumaya başladım. Üzerlerinde yazanların hiçbirini anlamıyordum. Bu sefer kaliteli parşömen kağıtlarından birini alıp okumaya başladım. Onda da yazanları anlamamıştım. Ne Türkçe yazıyordu ne de bildiğim başka bir dilde. Annem kendine yepyeni bir dil oluşturmuştu sanki.

Kağıtlarla biraz daha oyalanıp ne yazdığını anlamaya çalıştım. Neredeyse hepsine bakmıştım fakat hiçbirinde ne yazdığını anlamamıştım. Hangi dildi bu?
Annem liseyi yarıda bırakmış ve sonrasında her ne kadar çok istesede dedemler yüzünden okuyamamış bir insandı. Peki bu dili nereden biliyordu. Üstelik İngilizce gibi bilindik bir dile de benzeniyordu. Harfler farklıydı. Harflerle birlikte semboller ve yer yer sayılarda vardı.

Oflayıp kağıtları tekrar toparladım. Hava kararmaya başlamıştı. Ve ben burada saatlerce bu odada etrafa bakınmış, yazanları anlamaya çalışmıştım. Ne yazık ki hiçbir şey anlamamış veya hiçbir şey bulamamıştım.

Bu odanın girilinde bıraktığım çantamın içinden telefonumu alıp açtım. Alin'den iki arama ve birkaç mesaj vardı. Demet'te bir kez aramış, Asil ve Mustafa da mesaj atmışlardı. Saatlerdir bu odadaydım. Merak etmiş olmalılardı.

Kişilerden Alin'i bulup çaldırdım. Birkaç saniye sonra açmıştı.

"Neredesin sen ya? Meraktan çatladım. Aranmayı sevmiyorum diyip kızdığından arayamıyorum da. Bari böyle geç geleceğin zaman haber versen. Niye konuşmuyorsun? İyi misin Ahenk?"

Hafifçe güldüm.

"İyiyim Alin. Konuşmama fırsat bırakmadığın için konuşamadım. Evimdeyim. Bugün burada kalabilirim."

Evimdeyim dediğimde duraksadığını hissettim Derin bir nefes alıp konuştu:

*Tamamdır. Sabah uyanınca yaz ve ararsan lütfen aç. Merak ediyorum seni."

"Timamm. Yarın görüşeceğiz zaten bu kadar telaş yapmasan keşke. Neyse görüşürüz."

"Telaş yap-"

Konuşmasını bitirmeden telefonu kapatmıştım. Ama bu isteyerek olmamıştı. Tabi bu ondan iyi bir trip yiyeceğim gerçeğini değiştirmiyordu. Alin'e bir özür mesajı yazıp telefonu kapattım ve kotumun arka cebine koydum.

Odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Camlar geldiğimden beri açıktı önce onları kapatıp sonrasında kendime yiyecek bir şeyler hazırlamayı dğşünüyordum. Umarım mutfakta yiyecek bir şeyler vardır.

Merdivenlerden inerken alt kattan gelen sesle duraksadı. Evin içinde birisi vardı. Korkuyla nefes aldım fakat yerimden kıpırdamayıp aşağıda neler olduğunu anlamaya çalıştım.

Alt katta birisi değil birileri vardı. Ve üst kata doğru adım sesleri geliyordu. Hızlıca fakat sesiz adımlarla az önce girdiğim odaya girdim ve kapıyı kitledim.

Kulağımı kapıya dayayıp sesleri duymaya çalıştım. Kapının önünde nefes sesleri vardı fakat normal nefes sesleri değildi. Hırıltılı nefes sesleriydi.

Sanki kapının önündeki sesler kurt sesleriydi.



Zihin OyuncularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin