Bölüm 4

3 2 0
                                    

İyi okumalarr <3

Nefes dahi almamaya çalışıyordum. Kapının önündeki sesler artmıştı. Kapının kulpu yavaşça aşağı indi fakat kapıyı kitlediğimden açılmamıştı. Nefesim tutmuş olacakları bekliyordum. Keşke aşağıdaki camları daha erken kapatsaydım. Keşke daha önce farketseydim. Keşke beni korkudan tir tir titreten kapının önünde ne olduklarını düşünmemeye çalıştığım yaratıklar burada olmasaydı. Olmasaydı da ben kendimle rahat rahat yalnız kalabilseydim.

Düşüncelerim yoğunlaştı. Göz kapaklarının ağırlaştığını hissediyordum. Kapı önündeki sesler azalmıştı. Sesler tamamen yok olduğunda bende bilincimi kaybetmiştim.

<3

Gözlerimi açtığımda yine o karanlık boşluktaydım fakat bu sefer o adam yoktu. Etrafıma bakındım karnlıktan başka bir şey yoktu. Ayağa kalkmaya çalıştım ve başardım da. Etrafımda dönüp gidebileceğim, yapabileceğim bir şey var mı diye baktım. Gözle görülür bir şey olmayınca rastgele bir yöne yürüneye başladım.

Yürüdükçe etrafım aydınlanıyordu. Doğal bir güzelliğin ortasındaydım. Sağımdan nehir akıyordu, etrafım kalın gövdeli ve çok uzun ağaçlarla kaplıydı. Ağaçlar o kadar sıktı ki güneş ışınları yere ulaşmıyordu. Çevreme iyice bakındım, bir açıklık veya nerede oladuğuma dair bir iz için. Zihninin içinde olduğumun farkındaydım ama kendimi nerede böyle görüyordum.

Bir ağaca yaslanıp oturdum ve gözlerimi kapadım. Bu nasıl bir rüya? Bilinçaltımız galiba sadece yeşillikten ibaret. Hoşgeldin uzun zamandır duymadığım iç sesim. Hoş buldum biliyorum özledin beni ama daha şuan önemli konumuz var. İç sesimin egosuna kendi kendime güldüm. Haklıydı bilinçaltım tuhaftı. Bunları düşürken çok yakınından gelen hışırtı sesiyle hızlıca ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Bir affalamanın ardından tekrar etrafıma göz gezdirdim.

Az önce oturduğum çok sık ve upuzun ağaçların ve yanı başımdaki nehrin yerini kocaman bir şelale alıyordu. Ve ben o şelalenin yarattığı gölün ortasındaydım. Şelalenin başı gözükmüyordu ve oluşturduğu gölde çok büyüktü. Daha çok bir denizin ortasında gibiydim. Ayağımı bastığım yetin aslında derin olmadı gerekirken sığ olduğunu yeni yeni fark ediyordum. Aslında azıcık yüzsek fena olmazdı ha?

Ya ne demezsin zihninin içinde yüzmek ne keyifli olurdu. Ne canım hemen trip at sende. Kafanı dağıtmaya çalışıyorum şurada. Mümkünse sen kafamı dağıtma Şaziye. Ayıp oluyor Şaziye falan. Ben burada iyilik yapmaya çalışıyorum sen bana Şaziye de. Şimdi Şaziye ismini kötülediğimden değil de ne gerek var. Ayıp yani bana Şaziye demen Gececim. Gevezeliği hemen kesmen gerekiyor iç ses çünkü karşımda yine o var. Hii! Yeşil gözlü yakışıklı gelmiş.

Yeşil gözlü iç sesimin dediği gibi 40'lı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim fakat hâlâ yakışıklı adam karşımdaydı. İç sesim ile tartışırken ne kadar yürüdüğümün farkında değildim. Karşımda yine sık ve uzun ağaçlardan oluşmuş bir yer vardı. Ve o ağaçların arasında yeşilleri parlayan o adam.

Benimle göz temasını kesmeden suya adımını attı. Su ayağımın altında titremeye başladı. Bana attığı her adımda suyun titreşim artıyordu. Ben kitlenmiş bir şekilde ona bakarken o aramızda birkaç adım kalıncaya kadar geldi.

Dikkatlice onu incelemeye başladım. Benden yaklaşık 15 santim uzundu. Yeşil gözleri kadar uzun kirpikleri de dikkat çekiciydi, kalın ama göze batmayan kavisli kaşlırı vardı. Üçe vurduğu belli olan saçları yeni yeni uzuyor gibiydi. Sert bir çene hattı vardı. Vucüdu üzerinde uğraşıldığını belli ediyordu. 40'lı yaşların sonunda olmalıydı. Buna rağmen göz alıcıydı. Onu dikkatle incelememi bitirmemi bekliyordu. O da beni dikkatle incelemişti ama bu inceleme yeni tanıdığı birini inceler gibi değilde eskiden tanıdığı bir insanda neler değiştiğine bakar gibiydi.

Bir süre birbirimizi inceledikten sonra birbirimizin gözlerine baktık. Neredeyse tıpatıp aynı olan gözleriniz.  Gözlerimin içine bakıp gülümsedi.

"İlk yüz yüze konuşmamız ha."
Sesi sert ama bir o kadar yumuşaktı. Konuşması yankılıydı ve sanki çok uzaktan konuşuyormuş gibiydi.

Derin nefesler alarak kendime gelmeye çalıştım. Sanki kitlenmiştim. Ne onunla konuşabiliyodum ne ondan uzaklaşabiliyorsum ne de ona yaklaşabiliyordum.

Yüzünde gülümsemesini silmeden konuştu:
"Kendini zorlama. Yeterince zor bir şey yapıyorsun zaten."

Anlamadığımı belirtmek için kaşlarımı çattım. Bunu anlamış olmalı ki cevabı gecikmedi.
"Açıklayacağım. Yakında, belliki sandığımdan daha yakın zamanda.

Ne gizli gizli konulup duruyor bu?
Ne biliyim açıklayacağım deyip iyice gizleme soktu. Anlaşılır herhalde yakında. Öyle diyor bu lavuk. Tanımadığın adama niye kavuk diyon? Gizemli konuşuyor, sevmem böyle gizemli gizemli konuşup uzatılmasını. Uzatmayacağım. Aferin.

Adam sanki iç sesimle konuşmamı duyuyor gibi keyifle bekliyordu. Adam bir an ağzını açtığında başımda dayanılmaz bir ağrı baş gösterdi. Bu ona da olmuş olmalı ki acıyla inleyip kafasını tuttu. Aceleyle bana döndü.

"Çok vaktimiz kalmadı. Seninle gerçekten yüz yüze tanışıcağız merak etme kızım."

Cümlesini henüz bitirmişti ki acıyla kalktım. Gözlerimi ağır ağır açtığımda tekrar annemin odasında olduğumu farkettim. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı. İçimde de tuhaf bir his vardı. Bunun sebebi az önce gördüklerim veya onunla konuşmam değildi. Daha doğrusu onun konuşması.

Ne demişti o? Kızım dediğini duymuştum. Acaba bunu öylesine mi söyledi? Bir hitap şekli miydi?
Bir hitap şekli gibi veya öylesine söylüyormuş gibi değildi. Daha çok gerçekten kızına söylüyormuş gibiydi.

İç sesin söylediklerini içimde tekrarladım. Kaç dakika orada oturdum bilmiyorum ama kafamda tek bir cümle vardı.

Gerçek kızına söylüyormuş gibiydi...

Zihin OyuncularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin