9

5 0 0
                                    

Sonsuz olan bu döngünün sonlu birer parçası olmak. En çokda zihni makineye benzeyenler bilir bu dedigimi. Ardı arkası kesilmeyen düşüncelerin bir ölüm diyarında çokda para etmicegini bilerek düşünmeye devam etmek, yorar adamı, bitirir içten.

Yerde sırt üstü uzanmakta olan Yankıya bakıyordu Efsunla Asel . Bahçe darmadumandı, köstebek yuvasına dönmüştü her taraf. irili ufaklı toprak tepeleri saglı sollu dizilmişti. Asel Yankının koluna girdi, Efsunda atıldı hemen beraberinde. Asel ne kadar sevmesede sevdicegine karşı bu samimi hareketleri huzursuzluk çıkmasın diye laf etmiyordu.

Yankı: Bugün ormanda biraz yürüyüş yapalım mı ne dersiniz

Asel: Bu halinle birde yürüyüşmü yapmak istiyorsun, atmışsın sen zaten enerjini.

Yankı: İyileştim baksana turp gibiyim. Bence ufaktan bir turlayalım.

Asel: Bakarız canım sen hele bir kendine gel.

Efsun pür dikkat üstü başı toprak içinde kalmış bu adamı izliyordu. Haftalar sonra oyun parkında tüm hıncını çıkaran altılık berkeye benzemişti Yankı. Sarılmak istedi birden ama Aselden çekinip fikrini bastırdı. Bir an olsun ayrılmamıştı yanından pek anlam veremesede bir şeyler burada kalmasını söylüyordu ona, buraya ait hissediyordu kendini. Uzun zamandır bu kadar güvende hissetmemişti, kendini zor hareket ettiren bu adam kimsenin bu zamana kadar ona veremedigi güven duygusunu vermişti.

Yankı: Acıkmadınız mı?

Aselle Efsun Yankıyı güvenli bir yere oturduktan sonra mutfagın yolunu tuttular. Büyük yemek masasını yerden sürüyerek bahçeye çıkarmaya çalışıyorlardı, hava dışarda kahvalti yapmak icin tam idealdi. Sirasiyla kahvaltiliklar masada yerini aldi, yemekten yana sıkıntıları yoktu. Hepsini yerleştirdiler masaya, tatlı bir sabah esintisi geçti masadan, sabahki yorgunlugun etkisiyle açlıktan gözü dönmüş Yankı dört koldan saldırıyordu masaya, iştahı yerindeydi. Yemegini bitiren Yankı ellerini sildikten sonra toparlandı oldugu yerde sabahki yaptıgı kazı çalışması yormuştu bedenini, tek kelime bile etmeden ayrıldı kızların yanından. Odasına geçti kilitledi iki kere kapısını camdaki kepenklerin her birini eliyle indirdi yetmezmiş gibi üstüne perdeleride çekti. Oda zifiri karanlıktı burnunun ucunu göremiyordu. Soyundu, terle karışmış iç çamaşırını lastiginden çekerek çıkardı, buruşturup attı bir kenara nereye düştügünden bir haberdi umrundada degildi Asel toplardı zaten. Bıraktı kendini sırt üstü yataga, kol ve bacaklarından ip baglamışlarda çekiyorlarmışcasına gerildi olabildigine deniz yıldızı gibiydi yatakta. Bütün kemiklerini gevşettiken sonra yorgunlugunda etkisiyle çok beklemeden dalabildi uykuya, her zaman olmuyordu bu.

İki zebani kollarından tutmuşlar sürüklüyorlardı Yankıyı hiçlige. Her yer alabildigine simsiyahtı, kolları sıkılmaktan kıpkırmızı olmuştu, yarım asırdır sürükleniyor gibi hissetti Yankı, ama aklından nereye demek geçmedi ses etmeden acıya katlanıyordu. Zebaniler birden kayboldu, hiçligin içinde tek kalan Yankı yer çekimine karşı koyamadan başladı düşmeye, organları agzından çıkıcak gibiydi, gitgide hızlanıyordu, ne zaman sonlanacagını kestiremiyordu zifiri karanlıktan. Her an sonu olabilirdi ama şuan degildi. Kilometrelerce aşagıya hızı artarak düşmeye devam etti. Genellikle bu gibi zamanlarda yere çarpmanın etkisiyle aniden uyanırdı, nefret ediyordu bu histen ama beklemekten başka yapıcak bir şey gelmiyordu elinden, yada gelirmiydi artık belkide rüyasını kontrol altına alabilirdi. Tüm dikkatiyle odaklandı kendine, o süratli inişine bir son verdi havada yaprak gibi asılı kaldı. Kolundaki acıyı tekrar hisseti nerdeydi yavşak zebaniler, gücü eline aldıgında dünyada oldugu gibi kaçacak delik mi aramışlardı gene, aydınlattı zifiri karanlıgı ikisi köşeye çekilmişler yankının ceza vermesini bekliyorlar gibi, vurdu kafa kafaya ikisini, yankı yaptı ruyalar aleminde tüm delilerin intikamıydı bu. Gülümsedi. Sonra tekrar yüzü asıldı, ne kadarda çabuk duygu durumu degiştiriyordu, doktorların bipolar dedigi şeyi burada kıstırabilir miydi acaba, yanına lityumlar eşlik etti. Bagırdılar hep bir agızdan " BİPOLARRR!" BİPOLARRR!"
küçük minyon bir çocuk çıkageldi ışıklar arasından
- Ne var be siz kimsiniz
- Yankı ben tanımadınmı
Kahkaha atmaya başladı. Yankıda çullandı üstüne, bastı agzına yumrugu.
- Kahpe ne gülüyorsun hayatımı siktin benim.
- Lan yavşak ben napabilirim sana rüyadasın farkına var, dışardaki zirzopların yaptıklarını benim üstüme niye atıyorsun.
Lityumlar araya girdi yatıştırmaya çalıştılar ortamı. Kaç yıllık hukukları vardı Yankıyla hatırları geçiyordu.
- Bak bir daha seni burada görmiyim sıçarım agzına.
- Bak hala beni suçluyor beyinsiz ya. Olum sen git dünyadakilere konuş, ben aslında yokum doktorların safsatası, sizin hayatınızı sikiyorlar hop suç bizde. Yok birde genetik aktarım ayagına tüm hayatı sikilenlere bipolar teşhisi.

Işıklar söndü. Tekrar büyük bir karanlık, ucu gözükmeyen, ama bu sefer dünyada gerçekçi. Islanan bedeni iyicene yapışmıştı yataga, saga döndü yastıgın ıslak yüzünü arkaya aldı. Çok geçmeden  yastıgın diger yüzüde kan ter içinde kalınca kepenkleri açıp kapıya yöneldi.
Aselle efsun bahçedeki hamakta sallanıyordu, geldigini hissetirmeden ayagını yeşil çimlere sürerek yanlarına geçti.
- Yürüyüş diyorum, gitmiyormuyuz.
- Bizde onu konuşuyorduk, havada çok sıcak şu gölün orası serin oluyordu. Ayakkabılırını giyde çıkalım.

Evin bahçe kapısından başlayan patika dört km boyunca anayola kadar devam ediyordu. Bazı yerlerini çimlerin kapattıgı patika saglı sollu agaçlar tarafından kendi çizgisi işgal edilmicek şekilde yanına dizilmişlerdi. Çok yoktu artık böyle yerler Türkiyede.
Üçü yan yana manzarnın ve esintinin tadını çıkararak yürüyorlardı. Patika her zaman düz ilerlemiyordu, egimin arttıgı agaçların seyrekleşerek güneşi daha fazla yedigi bölgeler vardı, haliyle Yankı buralara geldiginde soluklanıyor, eve dönmemek için çokda belli etmemeye çalışıyordu yoruldugunu, eline aldıgı uzun kalın sopa eşlik ediyordu Yankıya. Çok geçmeden yol iyicene bozuldu toprak yol kendini çamura bıraktı. Balçık gibiydi her taraf.
Asel yeter dedi, Yankının yoruldugunu hissederek, Yankınınsa durmay niyeti yoktu.

Çamurlu patikanın bitiminden sonra sık dikenli çimler aralarında milim boşluksuz kaptmıştı yolu. Çıplak vücutla buradan geçmenin imkanı yoktu, çok sıktı otlar. Piknik çantasının içindeki masa örtüsünü çıkardı Yankı. Normal masa örtülerine göre kalın bir örtüydü. Üçüde sarıldılar örtüye, ortada Yankı iki yanındada kızlar. Yavaş yavaş yarmaya başladılar çimleri, örtü üzerine düşen görevi yapsada tam engel olamıyordu dikenleri engellemeye, Yankının bacakları baştan aşagı kan olmuştu, elinden geldigince kendini öne atıp kızları korumak istiyordu. Hepsi terden sırılsıklam olmuş halde, kızgın güneşin altında ilerliyorlardı. Kan ve ter birbirine karıştı, hiç bitmicekmiş gibi geldi bir an. Adımları gittikçe agırlaştı birbirine takıldı ayakları hepsinin. Tam güçleri bitti derken genişledi çalılar göle açılan kısım iyce boşluklaştı bir iki el hamlesiyle açtılar çalı bahçesini. Şaşkınlıkla kalakaldılar. Önlerinde durmakta olan manzara karşısında hepsi birbirine bakıyor, Yankı bile şaşkınlıgını gizleyemiyordu.
Önlerinde mavinin en berrak tonlarınında bir açık tonu olan göl, pamuk şeker kıvamındaki beyaz kumlarla çevrelenmişti. Kumlar ipinceydi ayagını attıgın vakit pamuk şeker gibi dagılıyordu altında, insanın agızına avuç avuç doldurası geliyordu. Dalgasız berrak gölün ayrılmaz bir parçası gibiydi. Sahilde çıplak ayaklarıyla bir iki gittiler tek düze. Çalıların can yakan yüzüne karşılık göle bakan kısımları iç ısıtan cinstendi, kırmızı güller tarafından sarılmıştı her taraf, kırmızı beyaz ve mavi. Bu üçü renk baskındı üçüde savaş veriyordu adeta. Kırmızı sarmıştı her birinin etrafını beyaz kapana kısılmış bekliyordu, mavide onun destekçisi.
Bir basamak gibi ilerleyen pürüssüz kayalara ilişti gözler. Çıktılar beyaz kayaların üzerlerine kaymamak için destek alıyordu Yankı kızlardan. Sırtını Asele verdi, gözünü suyun dibine çevirdi, atlamakla atlamamak arasında kararsız kaldı, dikişleri bir daha açılsaydı eger kaç gün daha yatması gerekirdi dört duvar arasında diye düşündü suyun güzelligi aklını çelmiş olucak ki kendini kızlardan sıyırdı ve girdi gölün serin sularına peşi sıra kızlarda geldi yanına. Bir dalıp bir çıkıyorlardı güneş hafiften veda ediyordu. Ufuk turuncu ve kırmızının olabilecek en güzel tonlarına boyandı, suda bundan nasibini alıp kızıllaştı. Üçüde yan yana dizilip kafalarını gerisin geri verdiler. 

Yankı sessizligi bozdu. '' yarın Bosnaya gidiyoruz hazırlanın ''

Kafasını olabildigince suyun dibine itti, elleri bedeninden bagımsız hareket ediyordu dibi boylarken, küvettekine benzer bir ritim tuttu kendince gerisin geri saymayı ögreniyordu, üç iki bir. Kolundan tutan Asel oldu '' gitmeliyiz geç oldu ve acıktım ''










PARADOKSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin