Yaklaşık on dakika daha ilerledikten sonra bir evin önüne gelmiştik. Midem aşırı bulanmıştı yollar çok virajlıydı. Bulut kapıyı açıp inmişti. Arkasından gelmemi bekliyordu. İnat edip arabadan inmemeye cüret etmiştim. Bulut biraz daha beklemişti. Gelmeyeceğimi fark edince benim kapıma doğru yöneldi ve kapıyı açtı.
"Ne bekliyorsun?" diye sordu. Biraz sinirli gibiydi. Galiba bana hala küstü.
"Beni neden buraya getirdiniz?" diye sordum.
Bulut derin bir iç çekti. "Taner şununla ilgilen." dedi. Taner otuzlu yaşlarında bir şofördü. Ama anladığım kadarıyla Bulut'la aralarında sadece şoför-patron ilişkisi yoktu.
Bulut eve girmişti bile. Taner abide bana "Bugün burada biraz dinleneceğiz. Asıl maça yarın hazırlanmaya başlayacaksın. Yeni bilgiler öğreneceksin. Sanırım Bulut final maçında seni oynatacak. Bol şans."dedi ve eve doğru yürümeye başladı.
"Bekle" dedim. Bana döndüğünde "ölecek miyim?" diye sordum. Şuan en merak ettiğim şey buydu. Bedenim mezara girecek mi? Tek soru bu...
"Bilemem. Yeni hayatın şansına bağlı. Şanslıysan ölmezsin."dedi. Tekrar evin yolunu tuttu.
Ne demekti bu? Ya şanslı değilsem, o zaman ne olacaktı? Ölecek miydim? Ya beni sadece korkutup yanlarında kalmam için tehdit mesajları veriyorlarsa? Beni ne için kullanacaklardı? Neden gerekliydim? Neden bu maça ben çıkacaktım? Ve asıl soru, bu maç tam olarak neydi?
Kafamda bu denli delice sorular dönüp duruyordu. Yanımda kimse yoktu. Bulut evdeydi. Taner ise eve girmek üzereydi. Kaçabilirdim. Tam zamanıydı. Canımı kurtarabilirdim...
Taner eve girmeden önce bana baktı. Gülümseyip yürümeye başladım. Beni kapının önünde beklemesinden korkuyordum ama yapmamıştı. Geldiğimi görünce kapıyı açık bırakıp gitmişti. Kapıdan sızan ışık gecenin bu müthiş karanlığının bir kısmına kadar taşmıştı. Eve doğru yürüyordum evet ama eğer bu ışığın sızdığı yere basarsam buz adama mahkum olabileceğilimi düşünüyordum. Sanki çizgi o ışıktı. Işığa değersem herşey biter gibiydi.
Bu buz adamın ışığı bile korkutuyordu beni. Ya yakalanırsam düşüncesi içimi ürpertiyordu. Ama ya şimdi yada hiç bir zamandı. Bende şimdiyi seçmiştim. Geldiğimiz yola doğru koşmaya başladım. Yolun iki tarafıda ormanla kaplıydı. Biraz yol boyunca koştum. Ama takip edilmekten çok korkuyordum. Evet mavi gözlü bey etkileyici bir manyaktı ama bende onun deyimiyle şizofrenin tekiydim. Baş edebilirdim.
Takip edilme riskimi sıfıra indirmek için ormana daldım. Koşuyordum ama yönümü bilmeden. Saat yoktu. Pusula yoktu. Işık yoktu. Telefon yoktu. Kısacası yanımda hiçbir şey yoktu. Yinede duramazdım devam etmek zorundaydım.
Bu karanlık bana Bulut'tan daha cazip geliyordu.
Hızla ormanın derinliklerine doğru ilerledim. Yorulmuştum. Hayvan sesleri dışında hiçbir ses yoktu. Uyuyabileceğim hiç bir yer yoktu. Orman sokaktan daha fazla tehlike saçıyordu aslında. Hızımı yavaşlattım. Ama ayaklarım beni durmaya zorluyordu.
Uyuyabileceğim bir yer aradım. Bir kaya, kütük veya mağara hiç yoktu. Hiç biri yoktu. Sadece ağaçlar vardı.
Ağaç dibinde uyumaya kalkarsam vahşi hayvanlar tarafından öldürülmem an meselesi olurdu. Bende en son çare olarak kalın bir ağaçta uyumaya karar verdim. O mavi buzdan kaçtığım için pişman olmayacaktım.
Evet bana gelecek sunmuştu. Ama o bana istediğim geleceği veremezdi. Aksine elimden alırdı. Bu hayatta tek isteğim hukuk okumaktı. Ama bu adam bana belki de pis işlerini yaptıracaktı ve sicilimde kötü şeyler olacaktı. İşte o zaman hukuk hayallerim tamamen suya düşecekti. İşte bu yüzden pişman olmayacaktım...
Ormanda kalın bir ağaç aramaya başladım. Bir kaç dakika sonra buldum. Hemen tırmandım ve uyuyabileceğim bir konuma geçtim.
Kurt sesleri beni tedirgin ediyordu. Ormanda daha önce hiç kalmamıştım. Sadece babamla ayda bir kere falan doğa yürüyüşü diye bir saat ormanın ön kısımlarında dolanırdık eskiden o kadar. O öldükten sonrada zaten sokak dışında bir yere gidememiştim.
Bu orman korkutucuydu ama hiç değilse beni ölümle tehdit etmiyordu. Orman direk bunu yüzüme vuruyordu. 'Ya ölürsün ya yaşarsın dikkatli ol'diyordu. Ormanın bu uyarısını dikkate almam aslında benim yararıma olurdu...
Ağaç dalında biraz hayatımı ve bugünü sorguladıktan sonra uyuyakalmıştım. Uyuduğum süre zarfında neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ama gün doğup uyandığımda ağaçtan aşağıya inince ağacın gövdesinde bir takım izler gördüm. Dün akşam yapıldığına dair bir bilgim yoktu ama bir hayvanın pençe izine çok benziyordu.
Bu izler gerilmeme sebep olmuştu. Ayı mıydı? Kurt muydu? Ya ağacın sarsılmasıyla o hayvanın yanına düşseydim? Bu ormana adımımı attığım anda aslında ölüm fermanımı imzalamıştım...
Beni takip ettiklerine dair hiç bir iz yoktu. Ne ses ne de tekerlek izi hiç bir şey yoktu. Ya hala anlamamışlardı ki bu imkansız. Ya da zaten ölmüştür diye peşimden gelmemişlerdi.
Bu geceyi atlattığıma göre tekrar yola koyulabilirdim. Ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye devam ettim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Hayat (Askıya Alındı)
Teen FictionSokaklar aslında kendine tutsak insanları seçmezler. Tutsak insanlar barınacağı sokakları seçerler ve sokakları kendilerine mahkum ederler. Sokaklar aslında bu hikayede mağdurdur. Konuşabilseler kim bilir neler söylerler... ...