Sessizce minik tepeye çıkıp oradaki büyük kayanın önüne oturup sırtımı yasladım.
Tümü olmasa da şehrin bir kısmını içine alan manzaraya göz gezdirdim. Biraz uzağımdaki ağacın dalı görüş alanıma giriyordu. Yavaş yavaş hava kararmaya başladığı için açılan sarı şehir ışıkları parlıyordu. Birkaç kuş gözümün önünden geçip gitti. Uzakta gözüken kıvrımlı yollardan arabalar ilerliyordu art arda. Telefonumdan bir müzik açtım ve telefonumu yere koydum.
Dizlerimi kendime çektim yaslandığım kayadan da destek alarak.Hafif serin havayı içime çektim. Buraya nefes almak için gelmiştim. Sessizdi, sakindi, kimsecikler yoktu. Son bıraktığımızda olduğu gibi...
Etrafıma şöyle bir göz gezdirdiğimde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Her zaman olduğu gibi bir şeyleri idrak edemiyordum.
Şarkının kesilip telefonumun çaldığını duydum. Arayan Minho'ydu. Beni Minho'dan başka kimse aramazdı zaten. Bu yüzden az çok kim olduğunu tahmin etmiştim.
İçime nefes çekip, sesimin titremesine engel olmaya çalıştım.
"Alo, bebeğim neredesin?"
"Nefes almaya çıkmıştım."
"İyi misin? Nereye çıktın?"
"İyiyim. Minik bir tepeye çıktım. Birkaç saat sonra gelirim merak etme. Telefon çekmeyebilir. Endişelenme."
"Çabuk gel lütfen. Ayrıca eve gitme bana gel. Seni özledim. Görüşelim lütfen."
"Tamam gelirim sevgilim."
"Peki bebeğim görüşürüz. Dikkat et. Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum sevgilim. Görüşürüz."
Minho öpücük atıp telefonu kapatmıştı.
Telefon kapandığı gibi tuttuğum nefesimi bırakmıştım. Gözyaşlarım eskisinden daha da hızlı akmaya başlarken kendimi tutamadım. Sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Tüm içimi döktüm. Şehrin ışıklarına anlattım bütün acımı. Hiç sesini çıkarmadan dinlediler. Uçan kuşlara sordum neden bu halde olduğumu. Ama cevaplamadan süzülüp gittiler. Yıllardır burada duran kayayı yumrukladım kendimden geçip. Ellerim kanlar içinde kaldı. Saçımı başımı yoldum sinirden. Gözlerim kan çanağına döndü. Artık gözyaşlarım tükenmişti, onlar da gelmiyordu. Önümde duran uçuruma baktım. Defalarca kez aklımdan geçti her şeye son vermek. Tüm acıyı bitirmek. Kurtulmak için sığındığım okyanusun dalgalarında boğulmak, o derin ela gözlerde kınanmak istedim. Tanrı tarafından cezamın verilmesini istedim. Ama durdurdum yine kendimi. Ben aciz bir korkaktım. Okyanusun dalgalarına sığınıyordum beni koruması için ama onun sularında boğulamayacak kadar korkaktım. Ela gözlerde kaybolurdum ama onlar tarafından kınanamayacak kadar korkaktım işte. Bencildim ben.
Vücudum titrerken ellerimde olan saç tellerimi yere attım. Ayağa kalktım ve üstümü silkeledim. Telefonumu aldım elime. Defalarca kez çalmış ve bir sürü mesaj atılmış. Etrafta gezdirdim gözlerimi, hava kararmış, gece olmuş.
Farkına bile varamamışım geçen zamanın. İşte ben böyle aciz biriyim. Kendi acımda saatlerimi geçiririm fakat fark etmem. Okyanusumda boğulurum ama ayıldığımda hiçbir şey yokmuş gibi dolaşırım ortada. Ela gözler benim için endişelenir ama bencilim ben.