-: Yani emin misin Richard?
Richard: Elbette eminim, çocukluğumdan beri tanıdığım birisi bana ihanet edemez. Değil mi Kevin?
Kevin: Ah, tabi ki. Sadece hayatının sınavı var ve sen bu sınav da evden çok çok uzakta, her cinsin girebildiği ve puanı az olan bir okul istiyorsun. Bunun nedeni çocukluktan beri tanıdığın biri. Yani sen akademik başarısı yüksek birisisin, anla işte...
Richard: Anlıyorum, ama emin ol şuan bulunduğum nokta da olsan, herkesten uzakta ve herkes olmayan birisiyle bulunduğun hayata yeni bir nokta koymak isterdin.
Kevin: Yeni bir nokta?
Richard: Yeni bir nokta koymazsam, evden uzaklaşabilir miyim sandın? Virgül cümlenin devamını getirir.
Kevin: Yani "yeni bir nokta " tabiri bana intihar mektubu içerisinde geçen ilk cümleler gibi geliyor.
Richard: Ben zaten bir intihar mektubu yazıyorum. Hayatıma yepyeni farklılıklarla dolu bir okul sokacağım. Hem de en güvendiğim insanın sevgisi benimle olacak.
Kevin: Gözden geçir derim, hem seni bu şirkette tutmayan bir şey yok ki, baban dünyanın en iyi ikinci şirketini kurdu, ve başa geçebilirsin. Vay be Richard. Keşke hayatını yaşayabilsem!
Richard algıladığı cümleler karşısında omuz silkti, ve kıkırdadı. Sesinin titreyerek gitmesi, karşı tarafın fark edeceği bir incelik değildi.
Richard: Üzücü çünkü hayatımı yaşayamayacaksın. Bu yüzden benim hayatımda senin seçimlerinin de pek önemi olmayacak. Yine de sağ ol Kevin, değerlendirmeyi denerim. Sonra konuşuruz, görüşmek üzere.
Richard arkadasını döndü, ve kendi şirketlerine doğru adımlar attı. İçinde büyük bir pişmanlıkla karışık utanma vardı. Nedense çok utanmaktaydı. Söylediği cümleyi defalarca kez aklında tekrarladı. Ani sinir ile karşı tarafı kırmaktan utanmış hissediyordu. Richard bu durumlarda aynı şeyleri tekrarlardı. Ve kısır döngüyü bozmadı.
Cebinden telefonu çıkarttı, eliyle tuttu, arama ekranına girdi, ve telefon rehberinde "wunder" diye kayıtlı Albert'in üstüne tıkladı. Wunder, Almanca'da mucize demekti. Ve Richard, Albert ile tanışmasını mucize olarak yorumluyordu. Çünkü bazı zamanlar her şey üstünüze gelir, ve içinizden bir şey yapmak gelmez. Bunalımdasınızdır, çok uyumak istiyorsunuzdur. O dönemde birisi ile tanışırsınız. Ve hep onunla konuşmak istersiniz. Hayatın renkleri gözünüze ayrı güzel gözükür. Eskiden yapmak istemediğiniz şeylerden haz almaya başlarsınız. Richard, bebekliğinden bu zamana tut, çok fazla antrenman ve derse mecbur bırakılmış bir erkek. Bu antrenmanlara alışamamakda da gayet haklıydı. Bir gün Fransızca dersinden yarım saat önce parka çıkmış, ve diğer çocukların da yaptığı gibi parkta oynamaya çalışmıştı.
O sırada son sürat hız ile gelen Albert, minik Richard'a çarpmış, hatta Richard'ı yere sermişti. Albert bunu isteyerek yapmamıştı, arkadasından gelen muhafızları bir anlığına unutarak Richard'ı kolundan sertçe kaldırıp, elinden tuttu, ve koşmaya devam etti. Sadece bu sefer Richard ile beraber koşuyordu. Richard tepki verememişti. Sadece kalbi çok hızlı çarpıyorken, avcunun içi terlemeye başlamıştı. Albert uzun bir koşuşun sonucunda, şelalenin olduğu, gayet ormanlık bir yerde durdu. İkisi de nefes nefese kalmıştı. Bu yüzden uzun süre aralarında bir konuşma geçmedi. Sessizliği bozan Albert oldu.Albert: Kusura bakma, iyi misin?
Richard: Teşekkürler, sanırım iyiyim. Sen?
Albert: Ah, tabi ki iyiyim. Sana sert mi vurdum?
Richard: Gerçekten sert vurdun. Lakin, merak etme, antrenmanlarda da bu kadar sert davranılıyor. Alışmam gerek, ama alışmış değilim. Şu an Fransızca dersinde olmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Beyaz Perde
Science FictionDüşman şirketlerin düşman çocukları düşman olmaz aksine dost olursa?