Uyandığımda çoktan gelmiştik. Hatta başımda Albert bekliyor ve heyecanı gözlerinden okunuyordu. "Geldik, uyan hadi!" Vay be gerçekten gelmiştik. Kafamı çevirdim ve trenin camından baktım. İşte o zaman şok oldum. Bu okul büyüktü, hem de çok büyük. İki okul vardı, büyük ihtimalle birisinde yatılı olarak kalacaktık. Puanı bu kadar düşük olmasına rağmen lise, YWM şirketinin lisesinden daha kaliteli duruyordu; yalan yok. Bahçe zaten abartılı büyüktü. Bahçede çok fazla öğrenci vardı. Bazıları yatılı kalacağımız okula gidiyordu, elinde valizlerle. Kilitlenmiş okulu seyrediyordum. O sırada Albert koluma dokundu, "Gidelim mi artık?" "Tabii ki, okul sence de çok büyük değil mi?!" Diye sordum yerimden kalkarken. "Kesinlikle, ama haklılar. O kadar öğrenci var ki okulu büyük yapmaları çok normal." Bir an pişman olmuştum. Neden buraya geldim ki, kendimi çok yabancı hissediyordum. Albert ile trenin kapısına doğru ilerledik. Trende pek öğrenci kalmamıştı. O sırada bizi bekleyen dörtlü ile karşılaştık. Kimse tek bir kelime bile etmedi. Anlaşılan onlar da benim gibi pişmandı. Trenden indik, okul kapısına doğru yöneldik. Danışman diye arzuladığım çok garip görünümlü bir adam bize cırtlak sesiyle soru sordu, "Kaçıncı sınıfsınız çocuklar?" Amy grup lideri olarak cevap verdi, "9 olduk." "Bahçede bekleyin" dedi ve bize gitmemizi istediği bahçeyi parmakla gösterdi. Dümdüz yürümemiz yeterli oluyordu. Gözlerimi önce perilere diktim, bazıları kanatlarıyla uçuyordu, bazıları yerde sohbet ediyordu. Kesinlikle büyüleyici güzellikte kanatları vardı, sadece kanatları değil cinsiyet farketmezsizin her bir perinin dış görünüşü fazlasıyla güzeldi. Grup halinde takılıyordular. Çoğu kız elbise giyerken erkek periler takım elbise giymişti.
Daha sonra gözüm Cadılara takıldı, anlaşılan tek takılmayı seviyorlardı. Bazılarının şapkası var bazılarının şapkası yoktu, bazıları büyü yani sihirle uğraşıyor bazıları uğraşmıyordu. Burunları filmdekilerin aksine kocaman değildi, ten renkleri bizimki gibiydi. Ve diğerleriyle atışmayı seviyorlardı. Elleri çok garipti, daha çok evrimleşirken yanlış evrime uğramış gibi duruyorlardı, yüzlerinde sihir renklerine göre renkler vardı. Gözleri bir insan gözüne kesinlikle benzemiyordu, tabii sihir yapmadıkları sürece gözleri normal insan gözüydü. Tamamen tesadüf bile olacak olsa, erkek cadı görmek çok nadirdi.
Gözümü cadılarda gezinirken bir cadı büyü yuvarlağı yaptı, ve elindeki mavi büyü yuvarlağını sihirbaza fırlattı. Cadıların bu yaşında bu kadar kolay sihir yapması hiç adaletli gelmiyordu. Sihirbaz kendine gelen büyü yuvarlağını fark etmiş olacak ki farklı bir büyü yuvarlağı yaptı ve cadıdan gelen yuvarlağa fırlattı. Daha sonra sihirbaz, cadıya doğru bağırdı ve üstüne yürüdü. Cadı kahkaha atarak ortadan kayboldu. Sihirbazlar ile cadılar ayrı bir düşmanlığın içinde bulunuyorlardı, o yüzden bu atışma herkes için gayet normal karşılandı. Sihirbaz fazlasıyla sinirli görünüyordu. Ha sihirbaz demiş iken, sihirbazlar normal insan. Sadece sihir -aslında buna sihir değil büyü denir- yapmayı biliyorlar. Bir farkları yok, sadece liseyi bitirdikten sonra gerçek bir "Sihirbaz" olacakları için yanaklarına kalıcı bir işaret yapıyorlar. Şey, normal insanlar çok fazla büyü ile uğraşırlarsa uykuya maruz kalırlar, tüm cinsler öyle! Ama insanların bünyesi diğerlerine göre daha zarif. Gözlerinin altı mor ve tenleri beyaz. Bu diğerlerinde olmayan bir şey. Ha, bir de, sihirbazların sayısı gerçekten çok az, ve kız sihirbaz yok denecek kadar az. İnsanlar diğerlerine kıyasla ölmeye daha çok uygunlar, kimse ölmek istemez. Değil mi?
Sihirbazların çok olayı yok. Herkesi dikizlerken Amy'den ses geldi. Ve şükürler olsun ki bu ölüm sessizliği bitti. "Ee çocuklar, dışlanan göreniniz var mı?" Albert ve Jennie başını hayır anlamında sallarken Linda "Kim dışlanır ki bu toplulukta." dedi. Hahaha! Normalde Albert'e olan saygımdan Linda'ya tepki vermemem gerekirdi. Ama dayanamadım, sanki bana biri büyü yapmış gibi bu kız beni içine çekmeye devam ediyordu. Lanetlenmişim sanki, derin derin kaptırmışım kendimi. Neyse ki tek gülen ben değildim. Bu kendimi iyi hissettiriyordu. Amy durumu Linda'ya çok ciddi bir şekilde açıklarken Albert yanıma geldi, ve kulağıma "Küçükken hayalini kurduğumuz yerde olmak nasıl hissettiriyor Richard?" dedi. Gülmemek elde değildi, yani benim için. Kahkaha atmamaya çalışarak "Sana soruyorum Albert;" dedim bedenimi Albert'e çevirirken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Beyaz Perde
Ciencia FicciónDüşman şirketlerin düşman çocukları düşman olmaz aksine dost olursa?