10. Aydınlıkta Sayısız Canavar

248 27 33
                                    

Aydınlıkta Sayısız Canavar

Karanlıktan korkardı çocuklar, içinde hangi canavarların saklandığını bilmediği için ve canavaralar da korkabilirlerdi karanlıklardan, içinde çocuk olup olmadığı bilmedikleri zaman.

Canavarın biri oturuyordu karanlıkta. Odasının tüm ışık kaynaklarını yok etmiş, duvarın bir kenarına konumlandırılmış üç kişilik büyük kanepeye uzanmıştı. Sağ kolu yüzünü kapatmış, sol eli karnının üzerindeydi. Şişkin bir yastık başının altındaydı ve ayakları kanepenin diğer tarafından sarkmıştı. Yüzünde sancı çeker bir ifade vardı ancak sadece dümdüz olmuş dudakları görünüyordu.

Sancının sebebi belliydi, iyilik için kötülük doğuyordu.

Zihnindeki tilkilerin kuyruklarından yeni tilkiler doğuyordu. Çılgın bir baş ağrısı ile mücadele ederken bir yandan da üzerinde çalıştığı düşmanları hakkında düşünüyordu. Öyle bir plan yapmalıydı ki, hepsinden aynı anda kurtulmalı ve hiçbiri bir diğerinin ölümüyle şüphelenmemeliydi. Bu düşmanların ölümü yeni düşmanlar doğurmamalıydı.

Zihnindeki kan gölünde bir tilki daha doğdu ve sinsi gözleriyle diğer tilkilere bakarken hırlamaya başladı.

Kahraman’ın dudaklarından acı dolu bir inleme çıktıktan birkaç saniye sonra kapısı tıklatıldı. Dışarıdaki için duyulmayacak kadar hafif olan bu darbe, Kahraman’ın zihninin duvarlarında koca yankılara sebep olmuştu ve Kahraman acıyla gözkapaklarını daha sıkı kapattı. İçinden kimseyi görmek gelmiyordu, kapı açılırsa içeriye dolacak ışığı bile istemiyordu. Bu yüzden ses etmeden bekledi ancak onayı olmamasına rağmen kapı ağır ağır açıldı. İçeriye ışık doldu. Hayır, içeriye güneş doğdu.

Itır'ın hafif adımları odada yankılanırken Kahraman kolunu yavaşça indirdi ve çatık kaşları ortaya çıktı. Odasının kapısını kilitleyip, kilitlemediğini düşünse de cevaptan emin olamadı. Kıpırdamadan Itır'ın ne yapacağını beklemeye başladı.

Hangi akla hizmet patronun karanlık odasına izin almadığı halde giriyordu?

“Kahraman Bey?” diye fısıldadı ağır ağır. Bu yoklama tonu Kahraman’ın hiç hoşuna gitmese de beklemeye devam etti. Itır bir kez daha seslendi. Kahraman hiç kıpırdamadı ve Itır'ın çalışma masasına gidişini izledi. Bacaklarını saran koyu renk pantolon ve kaba botlarının ardından yine koyu renk bir kapüşonlu ceketini fark etti, şapkası takılıydı ve bir de yüzünü kapatacak şekilde altında bir başka şapka takılıydı. Kıvırcık saçları nasıl başardıysa tüm telleriyle gizlenmişti.

Amacı neydi?

Itır elinde tuttuğu küçük kutuyu Kahraman’ın masasının üzerine bıraktı ve aynı sessiz adımlarla kapıya geri dönüp, bir süre dışarıyı dinledikten sonra hızla odadan çıktı.

Hiç hali olmasa da Kahraman yattığı yerden doğruldu ve ağır aksak adımlarla masasına ulaştığında avuç içini dolduracak büyüklükte bir kutuyla karşılaştı, karanlıktan dolayı çok emin olamasa da rengi kan kırmızısıydı. Kutuyu eline aldı ve hafifçe salladığında içerisinde bulunan küçük parçacıkların kutunun duvarlarına çarptığını duydu. Kaşları, ortada boşluk kalmayacak şekilde birleştiğinde yavaşça kutunun kapağını kaldırdı ve hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı.

Kurutulmuş papatya.

Yaşadığı anlık şaşkınlıkla kutunun kapağını kapattı ve tekrar açtı. İçerisindeki madde değişmemişti. Kahraman; Itır'ın, odasına gizlice o kılıkta girip, içeriye yalnızca kurutulmuş papatya bırakmasını uzun süre anlamlandıramadı. Böyle bir odaya o kılıkta giren birinin amacının veri çalmak ya da böcek yerleştirmek olmasını beklerdi ancak böyle bir jest kesinlikle beklenmedikti ve anlamlandırması güçtü. Sonra birkaç saat önce odasına girerken yapay zeka asistanına söylediği cümle zihninde yankılandı.

Aşk Çileler ve ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin