Hani bazı zamanlar olur. Dışarıdan eve geldiğinizde, karanlığı aydınlatmak için lambaları açtığınızda, sanki sizi evde bekleyen birisi varmış gibi. Sanki sizi canından çok seven birisi. Ama aslında yalnızlıktır kaderiniz ki eve geldiğinizde lambaları bile açmadığınız zaman olur. Çünkü bazen aydınlık yerine karanlık iyi gelir. İnsanı içine çeker. Zaten karanlıkta hiçbir kusur görünmez öyle değil mi?
Öyle ki kimilerinin evleri dolu olsa da kendi odalarına çekildiğinde ve yalnız hissettiğinde pek de bir önemi olmaz o evin dolu olmasının.
Elimdeki mama poşetinin içindeki mamaları azar azar yere dökerken siyah kedinin iki adım karşımda oturarak iştahla bir mamalara bir de bana baktığını görmem gülümsememe neden oldu. Beni de yiyecek sanırım.
Onun bu şirin hâli hoşuma gittiğinden çantamdan fotoğraf makinasını çıkartıp kedinin koca gözlerle bana bakmasını fırsat bilerek hızlıca fotoğrafını çektim. "Poz da verirmiş."
Ayağa kalkıp eteğimi düzledim. Kısa dar eteğim bazen çok sinir bozucu olsada okul forması olduğundan giymeye alışmıştım. Ki bazen tarzımı çok iyi yansıttığımı düşünüyordum. Bu yüzden hoşuma da gidiyordu.
Kedi, mamasına yönelip iştahla önümde yerken fotoğraf makinasından çektiğim fotoğrafa baktım. Çok şaşkın çıkmıştı. Bu hâline kıkırdayıp makinayı çantama koydum.
Ön bahçeye ilerlerken bahçenin boş olduğunu idrak etmemle adımlarımı hızlandırıp içeri girdim. Kolumdaki saate baktığımda zil çalalı 20 dakika olmuştu. Cidden mi? Hiç girmesem daha iyi. En azından fizikçinin lanet sesini çekmek zorunda kalmam.
Adımlarımı kantine çevirip eski hızıma nazaran normal bir şekilde yürümeye başladım. Koca kapıyı itip içeri girdiğimde bir kaç arkadaş grubu hariç kimse yoktu. Harika. En azından oturacak yerler var. Boş olan yere çantamı katıp kahve almak için hareketlendim. Sanırım bir kahve günlerdir uykusuz olan bedenime çok iyi gelicekti.
Sanki birileri beni izliyormuş gibi hissetsem de belli etmeyip etrafa bakmadan kahvemi aldım ve aynı şekil kendi masama ilerledim.
"Miyaavv"
"Ayyy kediii giitt git!" Duyduğum gürültülü seslerle başımı arkaya çevirdim. Aynı sınıftan olduğum birkaç kişi vardı.
" Miyav!"
"Ay dikleniyor birde. Kıştt! Kışt dedim!"
Beliz sandalyenin üstüne çıkmış bir ayağını kediye savuruyordu. Yanındaki arkadaşı Yaren de ondan farksızdı. Zavallı kedi onlara hiçbir şey yapmıyordu oysa.
"Kızım kedi sadece oturuyor ve patisini yalıyor. Amma abarttınız." Konuşan Pamirdi. Aralarında en enerjik oydu. Sınıfta da.
"Ya bırak Pamir. Sen laf söylesen de dinlemezler şuan." dedi Arda6 kişilerdi. Beliz, Yaren, Pamir, Arda, Yusuf ve Aram.
Yusuf pek konuşkan birisi değildi. Kıvırcık saçları vardı ve gözleri yeşildi. Farklı bir havası vardı. Aram. Onu çok sık görmezdim. Açıkçası pek de dikkatimi çekmezlerdi ama Aram bazen sınıfa geldiğinde garip bir şekilde geriliyordum. Çünkü yüzünde veya vücudunda morluklar oluyordu. Buda beni korkutuyordu. Bakışları bile nefret doluydu.
Kızların daha fazla bağırmaması için o tarafa doğru ilerledim. Çok çekingen adımlar atsamda sonunda kedinin önüne geçtim.
Beliz "Ayyy Dilsiz al şu pis şeyi." Kahveyi masaya bırakıp Beliz'e kısa bir bakış attım. Önüme düşen saçımın bir tutamını kulağımın arkasına alırken saniyelik Aram ile göz göze geldim. Hızla dönüp dizlerimi kırdım ve yere çöktüm.
![](https://img.wattpad.com/cover/345022725-288-k692405.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suskun
Teen FictionHiç konuşmayan bir kız sadece onunla konuşuyordu. Ama o, bölgenin en büyük ve pis çetesinin gizli lideriydi.