Hiç bitmeyen bir kâbusta olduğunuzu düşünün. Uyanmak için çabalarsınız. Ama bu çabanın boşa olduğunu anladığınızda ilk başta bocalasanızda uyum sağlamaya çalışırsınız. Sonunda bir bakmışsınız düzene alışmış hatta benimsemişsiniz..Olayın üstünden iki gün geçmişti. Beynim olanları yeni yeni ayıkıyor bu saat geçtikçe üstümde daha da ağırlık oluşmasına neden oluyordu.
Ağrı kesicinin bile etkisi olmayan yaralarım ayrı ayrı sızlarken düşünmemek için durmadan şarkı mırıldanıyordum.
İçeri elinde sigarasıyla Aram girdi. Sigara kokusunu sevmezdim. Sigaranın kendisini sevmezdim hatta. Ama ona yakışıyordu. Bu saçma düşünceden çıkıp neden geldiğini merakla bekledim.Yanımdaki komodinden ilaçları çıkardığında elime uzattı. "Kahvaltıdan önce iç. Sonra aşağı indireceğim."
Sesimi çıkarmayıp başımı salladım ve elindeki ilaçları alıp suyla içtim.
Onunla en son uyandığımda konuşmuştum. Sonra hiç konuşmamıştım. O da zorlamamıştı. Ama hep benimle konuşuyordu. İki saate bir gelip kontrol ediyordu. Ya da evde uzun süre olmadığında mesaj atıyordu. Bazense çocukları yolluyordu.
"Çarşafı üstünden çekip seni kucağıma alacağım. Korkma tamam mı?"
Eğilerek söylediği şeyle duraksadım. Başımı salladığımda bana dokunmamak için çarşafı üstümden dikkatlice çekti. Beni kucağına aldığında yakasını sıkıca tuttum. Gözleriyle yakasını tuttuğum sargılı ellerime baktı. Sonra odanın kapısına ilerledi.
Kokusu burnuma dolduğunda bedenim uyuşuyordu. Düşecekmiş gibi hissettiğimde daha sıkı tutundum.
Sonunda yemek masasına geldiğimizde beni en köşeye oturttu. Kendisi de masanın başına geçti. Yan yanaydık. İlk defa burada yiyecektim. Normalde hep odama getiriyordu.
"Portakala alerjin var diye sana şeftali suyu istedim." Önüme bardağı bıraktığında şokla ona baktım. Bana tepkisiz gözlerle bakarken yutkunum önüme döndüm. Nereden biliyordu?
O hiçbir şey olmamış gibi kahvaltıya başladığında ben sessizce tabağa baktım.
"O tabak bitecek."
Bana bakmadan söylediğinde elimi ekmeğe uzattım. Ekmeğin içini yemeyi severdim. Kenarlarını elimle koparırken göz ucuyla beni izliyordu.
İki dilimi de yaptıktan sonra çatalla zeytinleri teker teker tabağın kenarına ittirdim. Zeytin de sevmezdim.
"Okula gideceğim. Notları senin için getiririm."
Başımı salladım. Ah cidden artık baş sallamaktan boynum ağrıyordu. Kafama da darbe yediğim için sanki beynim hareket ediyor gibi hissediyordum.
"Birkaç gün daha dinlen sonra bizim çocuklarla evine gidip eşyalarını topla. Sana gerek yok aslında.." Gözlerine baktım. Burada kalacak değildim.
Anlamış gibi o da dik dik bana baktı. "O eve gitmek yok. Burada kalıyorsun."
Gözlerimi kapatıp derin nefes aldım. Hayır endişesini anlıyordum ama orası benim evimdi. Annemle anılarımızın olduğu yerdi. Ayrıca okula ve işyerine de yakındı.
Başımı olumsuzca salladım. Burada kalıp ona yük olmak da istemiyordum. Rahatsız hissettiriyordu. Bu konuyu düşünmem gerek. Çünkü kendi başımın çaresine bakabilen birisiydim ve bir başkasının bana yardım etmesini kendime yediremiyordum.
"O eve tekrar gidersen bu sefer cesedin çıkar."
Haklıydı. Kahretsin ki çok haklıydı. Söylediği cümle bana o kadar koymuştu ki. Kendi öz babamdan çektiğim eziyet beni öyle mahfediyordu ki. Hoş. Ölüm beni korkutmuyordu. Çünkü hayatta tutunacağım bir şey yoktu. Beni yaşama döndürecek hiçbir şey yoktu. Ruhum çoktan ölmüştü. Bedenimle yaşıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suskun
Novela JuvenilHiç konuşmayan bir kız sadece onunla konuşuyordu. Ama o, bölgenin en büyük ve pis çetesinin gizli lideriydi.