ignorant

199 38 27
                                    

Zaman her zaman çabuk geçti. Aynı hastanede olduğum zamanlardaki gibi.

Aslında yalan söyledim. 1 hafta değil. Tam 5 ay kaldım orada. Bana cehennemi yaşatan koskoca 5 ay. Hayal gücümün beni mahvettiği koskoca 5 ay. Oysa ben hasta değildim.

Her neyse.

Buraya geri döndüğüm günden beri hep düşündüğüm şeyler bunlar olduğu için biraz kafa dağıtmalıyım. Biraz arkadaş edinmeliyim.

Gerçi hala üstümde 'şizofren kaltak' etiketi varken nasıl arkadaş bulabilirim bilmiyorum. Ama denemekten zarar gelmez.

Kantine indiğimde tek tük insan vardı. Bu benim işime gelir. Hemen bir kahve kaptım. Sonra da rastgele bir masaya oturdum. Şansıma bak ki ben daha kimseyle konuşmadan biri benimle konuşmaya geldi. Hemde kahvemi alıp masaya oturduğum anda benimle beraber sandalyeye oturdu.

"Bir şey mi istiyecektin?"

"Evet."

Ah... Umutlanmıştım. Gerçi kimi kandırıyorsam. Benim gibi biriyle kim arkadaş olmak için konuşabilir ki?

"Söyle o zaman ne bekliyorsun. Alice'in bir anda girdiği ağaç deliğinden çıkıp buraya gelmesini bekleyeceksen daha bir ömür bekleyebilirmişiz gibi geliyor çünkü."

Salak salak yüzüme bakmaya başlayınca tekrar konuşmak zorunda kaldım. Hayır yani anlaşılmayacak bir şey mi söyledim? Hayır.

"Söylesene?"

"Ha şey. Anlat."

"Neyi?"

"Her şeyi."

Artık sinirimi bozmaya başladı.

"Neyi anlatacağımı söylemeden sana bir şeyler anlatmamı bekliyorsun. Aptal mısın?"

Gözlerini devirip ofladı. Ben mi değişiğim o mu? Tabii ki o. Gerçekten böyle insanları anlamakta çok zorluk çekiyorum.

"Bak ben iletişim fakültesinde okuyorum. Ve açıkça söylemek gerekirse seni bir projem için kullanmak istiyorum. Hakkında anlatılanlar gerçekten ilgi çekici ve meraklandırıcı. Bir de senin ağzından duymak ve projemde kullanarak insanlara göstermek istiyorum."

Hey işte bunu beklemiyordum. Tabii ki böyle bir şeyin geleceğini biliyordum. Sadece bu kadar açık konuşması beni etkiledi.

Ama teklifine ne şekilde yanıt vermeliyim bilmiyorum. Sonuçta bunun sonuçları hem olumlu hem de olumsuz olabilir. Bütün hayatımı bir proje için kağıda dökülmesini istemek... Bilmiyorum. Saçma?

"Eee cevap vermeyecek misin? Yoksa cidden bu şekilde garip garip düşüncelere dalmaya devam mı edeceksin?"

"Sadece biraz düşünmem lazım."

"Hah neyini düşüneceksin ki? Alt tarafı şizofrenliğin nasıl bir şey olduğunu vesayire onları anlatacaksın."

Kaba. Biraz cahil ve saf.

"Pardon ama hayatımın sadece şizofrenlikten ibaret olduğunu düşünüyorsan çok yanılıyorsun. Ayrıca bence sen şimdiden bu meslekten vazgeç. Sen bu saçma sapan olan iletişiminle bir boka balta olamazsın."

Önce küstahça bir şekilde güldü. Sonrasında konuşacaktı ki arkasından bağırarak bize yaklaşan biri oldu.

"Yah Sim Jaeyun. Sana bu aptalca şeyi yapmaktan vazgeç demedim mi ben?"

Koşa koşa geldiği için biraz soluklandı.

"Söylemeden yetişebildim umarım."

"Hayır söyledim. Ve meşhur Kim Sunoo da beni fena benzetti. O yüzden gidelim. Cidden bu çocuk çekilmez."-Jaeyun

"Kesin sen aptal aptal konuşup hak etmişsindir. O kadar saçma bir mantığın ve konuşma şeklin var ki çoğu zaman neden gazeteci ve araştırmacı olmak istediğini anlamıyorum. Asla sana uymuyor. Her neyse. Sen önden git. Bende geleceğim şimdi."

Bu çocuk diğerinden zeki en azından...

"Aman iyi. Bu aşağılamanın da altında kaldım sanma sakın. Sonra konuşacağız."-Jaeyun

Aramızdaki ön yargılı beyin gittiğinde ikimiz kalmıştık. Açıkçası gitmesini beklemiştim ama öylece duruyor.

"Sen de mi aynı şeyi isteyeceksin. Ama ne bileyim. Bu sefer kibar bir dille falan?"

"Ha yok hayır. Ben aslında şey."

Kurduğu cümlelerin sonunu getirmeyenlerden nefret ederim.

"Sadece seninle tanışmak istemiştim. Fazla yalnızsın. Bir arkadaş fena olmaz ha?"

Anında duruşunu düzeltip tekrar konuştu.

"Küstahça olduysa özür dilerim. Diğer arkadaş gibi aptal görünmek istemem. Sadece etrafımda pek düzgün insan yok."

"Etrafında pek düzgün insan yok ve sen okuldaki en düzgün olmayan insanla arkadaş mı olmak istiyorsun? İyi de bu çok saçma."

"Saçma değil aslında. Seni tanımıyorum sonuçta. Düzgün olup olmadığını diğer insanların söylediklerine inanarak kendim karar veremem."

Aslında ben. FENA ETKİLENDİM.

Böyle konuşmayı bilen bir insanla uzun zaman sonra ilk defa karşılaşmak o kadar uçuk hissettirdi ki şu an kendimi bir buluttan hızla düşen bir yağmur damlası gibi hissediyorum. Umarım yere çakılmam uzun sürer.

"Bir şey demeyecek misin? İstersen sonra da söyleyebilirsin. Sorun değil benim için. Bolca zamanım var. Beni bulmak için iletişim fakültesinin bahçesine girsen yeter. Her teneffüs ordayım."

Farklı olsa da hemen atlamamak gerek değil mi?

"Sonra söylemem daha doğru olur. Şu an böyle şeyler düşünmek istemiyorum. Dediğin gibi seninle konuşmak istersem bahçeye uğrarım."

"Tamamdırr o zamann. Ben gideyim."

Arkasını dönüp gidecekken birden arkasını döndü. E haliyle korktum.

"Ah çok özür dilerim korkutmak istememiştim."

O gülerek söylediği için bende güldüm. Neden bilmiyorum.

"Önemli değil. Ne söyleyecektin?"

"Şey ben senin adını biliyorum ama sen benimkini bilmiyorsun. Adil değil diye düşündüm. İstersen söylemek isterim."

"Tabii. Belki seni bulamazsam etrafa sorarım."

Bu bir bahaneydi.

"Güzel. Heeseung ben. Lee Heesung."

~

ark olma asamasina gecek hemen ya KAHDMWBDMWBDMQBDMQDHKW

716

dream | heesunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin