imagination

161 36 7
                                    

flashback

"Hocam sizce şuraya da bir kuş çizsem fazla olur mu?"

Şu an bahçede Yungho hocayla resim çalışması yapıyorum.

Açıkçası sorduğum soru çok saçma çünkü resmin içinde çokça kuş zaten var. Ama bir tane daha olsa zarar gelmez değil mi?

"Olur. Çiz bakalım Sunoo."

Ben masada çizerken Yungho hoca da arkamdaydı.

Birden çok yakınlaştı. Ben ne olduğunu anlamadan kalemi elimden aldı ve resimde küçük dokunuşlar yaptı.

Sonra kalemi tekrar ellerime bıraktı. Ama geri çekilmedi.

"Böyle daha güzel oldu. Oraya bir manolya da çiz istersen. Okyanus ve manolya seni temsil ediyor bence. Seni ve o mükemmel kokunu Kim Sunoo."

Diyip kafasını boyun girintime soktuktan sonra uzunca nefes aldı. Kokumu içine çekiyor... Resmen şu an... Daha da ileri gidip ellerini belime doladığında ellerinden tutup onu durdurdum.

"Durun lütfen."

Gözlerim dolu ve sesim titrekti. Lanet olsun. Bu kadar zayıf olmaktan nefret ediyorum. NEFRET EDİYORUM.

flashback end

Heeseung'u öylece bahçedeki masada resim çizerken gördüğümde aklımda canlanan anılarla gözlerim doldu. Şu an hiçbir alakası yokken neden hatırladım bilmiyorum. Sanırım bahçe, masa ve resim tek başına yeterli oldu...

Kafamı sallayıp kendime geldim. Etraftakiler yine bana bakıyordu. Hiçbiri umrumda değil.

Hala kendime gelmeye çalışırken Heeseung kafasını kaldırıp bana baktı. Sonra gülümseyip gelmemi işaret etti.

"Merhaba Hee. Hee diyebilirim değil mi? Yoksa hyung mu demeliyim? Kaç yaşındasın?"

Önce bir süre güldü. Komik bir şey yok tamam mı.

"Önce bir sakin mi olsan Sunoo. Hyung demene gerek yok. Hee diyebilirsin."

"Tamam"

"Tamam?" diyip kafasını salladı. Ne?

"Ne?"

"Anlaşılan aramızda konuşmaları başlatıp konuları uzatacak olan kişi ben olacağım."

Ha. Tamam biraz az konuşuyor olabilirim. Ama sonuçta daha yeni tanıyacağım değil mi?

"Yanıma geldiğine göre karar verdin. Söyle bakalım."

"Olur. Yani arkadaşım olabilirsin. Tamam."

Tekrar güldü ki bu seferki bir kahkahaydı.

"Ne gülüp duruyorsun ya maymun görmüş gibi. Çılgın Şapkacıya döndüm de benim mi haberim yok?"

"Ya hayır ondan değil. Sadece fazla resmisin ve bu sinirimi bozuyor. Rahat ol biraz."

Söylediklerime takılıp sorgulamaması bir yana aynı zamanda da gerçekten arkadaş olmaya çalışıyor gibi olması hoşuma gitti.

"Kusura bakma ya. Bayadır kimseyle konuşmuyorum da. Motorum soğumuş sanırım biraz."

"Anladım sorun değil."

"Resmine baksam senin için sorun olur mu?"

"Tabii ki bakabilirsin ama dalga geçme lütfen. Ben senin gibi güzel sanatlarda okumuyorum sonuçta."

"Öyle bir insan değilim. Merak etme dalga geçmem yani."

"Güzel. Senin hakkında ilk bilgimi almış oldum o zaman. Seni tanımaya ilk adım mı desem?" diyip sırıttı.

"Ne diyorsan de ama şu resmi göster artık. Çok merak ettim."

Masada bana doğru çevirip gösterdi. Bu resim cidden... Olağanüstü?

"Bu sanki canlıymış gibi. Çok uçmuş hissettiriyor. Çok garip."

Ben resime hayranlıkla bakarken o da bana bakıyor. Hissediyordum. Bende kafamı kaldırıp ona baktım. Gerçekten de bana bakıyor. Bir süre gözlerinde kaybolacakmış gibi hisettim. Bu yüzden gözümü hemen ayırdım.

Hayır ben böyle biri değilim. Onu yeni tanıyacağım ve hemen ondan etkilenemem. Kesinlikle başka arkadaşlar da edinmeliyim. Yoksa ona aşık olmam pek uzun sürmez.

Ahh böyle söylüyorum ama bunun olacağını bildiğimden ve bütün olasılıkların buna çıkacağını düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyorum.

Hayır Sunoo. Daha yeni gördün ve tanıyacaksın. Her gördüğüne de yükselme be oğlum. Hemen kendi kendine gelin güvey oluyorsun.

"Neden güzel sanatlar okumadın ki?"

"Hobi olarak yapmayı daha çok seviyorum çünkü."

"Hmm. Anladım. Peki şey de sorabilir miyim?"

"Ney?"

"Tam olarak birbirimizi nasıl tanıyabiliriz. Kusura bakma ben böyle şeylere önem veririm de. Arkadaş olacağız sonuçta. Ve bildiğin gibi sende söylemiştin, yalnız takılan bir insanım."

"Biliyorum Sunoo. Böyle şeyleri söylerken çekinme lütfen. Akışına bırakmak en iyisi. Zaman geçtikçe birbirimizi tanırız zaten."

"Çok soru sorsam seni sıkar mıyım peki?"

"Sıkmazsın. Hatta iyi olur. Kendim hakkında konuşmayı severim. İstediğini sorabilirsin."

Herkes sever. Herkes kendi hakkında konuşmayı çok sever. Ben hariç.

"Dur ama bir şartım var. Sen de ben soru sorduğumda cevaplayacaksın. Tamam mı?"

"Eğer hakkımdaki dedikoduları sormayacaksan neden olmasın?"

"Hayır. Onlar için henüz çok erken. Ben şu anlık sadece seni tanımak istiyorum."

"Peki, bir kaç kez sordum biliyorum ama, neden birden benimle arkadaş olmak istedin ki? Bu fakültelerde bir sürü insan var. Açıkçası gelip benimle arkadaş olmak istemen çok şüpheli. Hem de gazetecilik okuyorsun. Sana nasıl güveneyim ki?"

Yine mükemmel bir şekilde gülerek konuştu.

"Açıkça konuşmam gerekirse ben buradaki tek aklı başında insanın sen olduğunu düşünüyorum. Tüm o konuşulanların aksine cidden diğerlerinden daha akıllı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de seninle arkadaş olmak istedim. Eğer bu da seni tatmin etmediyse şöyle söyleyeyim, ben zaten senin dedikodularını duymadan önce seninle tanışmak istiyordum. Bunun nedenini lütfen şimdi sorma. İlerde söyleyebilirsem söylerim. Ama şu an erken."

Son söylediği şey hakkında kafamı fazla yormak istemiyorum. Kendi kendime gelin güvey olmak cidden en son isteyeceğim şey.

"Anladım. Teşekkür ederim. Diğerlerini takmayıp benimle konuştuğun için. Ve emin olabilirsin Hee."

"Neye emin olabilirim?"

"Bu okuldakilerden daha akıllı olduğuma. Aslında daha akıllı veya daha bilgili. Bunlar önemli değil. Asıl konu bu değil. Asıl konu hayal gücü. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar. Tıpki benim gibi."

"Albert Einstein... Çok güzel bir alıntıydı. Hayran kaldım gerçekten. O anlattıkları deli çocuğa hiç benzemiyorsun Kim Sunoo. Daha çok bir romandan fırlamış gibisin."

Güldüm.

"Bunu nerden çıkarttın şimdi?"

"Ben değil. Sen çıkarttın. Bizzat kendin olarak."

~

daha ilk konusmadan olduk abe naptin be

810

dream | heesunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin