Ertesi gün oldu ve şafağın ışıkları Dokuz Cennet'i sararken, başkentin kapılarındaki muhafızlar siyahlar içindeki yakışıklı bir adamla karşılaştı. Adam gülümserken elleri cübbesinin kollarını düzeltmekten ve saçlarını taramaktan kendini alamıyordu. Muhafızlar ürkmüştü.
Qiu Ling'in onlar için canını sıkacak hâli yoktu. Ah! Dokuz Cennet'e uçmuştu. Ya rüzgâr saçlarını bozduysa? Ya cübbesinde gözden kaçırdığı bir kırışıklık varsa? Sevgilisinin karşısına bu şekilde çıkamazdı! Yine de emin olmak için çok geçti.
Muhafızlardan biri nihayet sinirlerini yatıştırmış ve yumruklarını sıkarak bir adım öne çıkmıştı. "Longjun... Sizi buraya getiren nedir?"
"Sevgilimi görmeye geldim!"
Muhafız öne çıktığına anında pişman oldu. Böyle bir şeyle hiçbir ilgisi olsun istemiyordu! Ama şimdi kendini bu duruma soktuğuna göre, devam etmekten başka bir şey yapamazdı. "Ah... Bu kim olabilir?"
"Jing He!" Qiu Ling kaşlarını çatarken gülümsedi. Bunu söylemesine gerek olmadığını düşünüyordu. Ne de olsa buraya Jing He'yi görmek için değil de başka ne için gelebilirdi ki? Yine de onun adını söylemek ve onun sevgilisi olduğunu açıklamak gerçekten iyi hissettirmişti. Ah, bir daha sor!
Muhafız kaşlarını çattı. Jing He mi? Bu isim neden bu kadar tanıdık geliyordu? Yardım almak için diğer muhafıza baktı ama onu kaşlarını çatmış ve silahını sıkıca kavramış halde buldu. Onu öyle görünce sonunda kafasına dank etti. Bu utanmaz piç! Gerçekten de Cennetin Oğlu'ndan bahsediyordu!
Qiu Ling'e döndü ve tıpkı diğer muhafız gibi kaşlarını çattı. "Korkarım burada böyle biri yok Longjun. Lütfen geri dönün!" Şaka gibi! Ne olursa olsun bu adamı içeri almayacaktı! Bu kutsal kişi hakkında uygunsuz düşünceler beslemeye nasıl cüret ederdi?!
Qiu Ling'in ifadesi karardı ve uzun zamandır ilk kez önemsiz bir yüzü hatırlamanın acısını yaşadı. Cık cık, o adamı daha sonra bulacak ve kimsenin görmediği bir yerde dövecekti! Bu aşağılık herif belli ki sevgilisiyle ilgili bir şeyler düşünüyordu!
"Öyle mi? Geri dönmemi mi istiyorsun?" Gözleri öfkeyle parlıyordu. Kimse onu ve sevgilisini ayıramazdı!
Muhafız cevap vermeye fırsat bulamadan Qiu Ling'in eli ileri fırladı ve tanrının birkaç adım geriye savrulmasını sağladı. Qiu Ling homurdandı.
"Hah. Bir daha böyle bir şey yapmadan önce gidip biraz antrenman yapsan iyi olur!"
Ardından, ikinci muhafıza göz ucuyla bile bakmadan kapıdan içeri girdi. Ah, hiç zamanı yoktu. Gidip sevgili Jing He'sini bulmalıydı. Ama onu nerede bulacaktı?
Durdu ve etrafına bakındı. Görünüşe göre sevgilisi bugün zamanını babasıyla geçireceğini söylemişti? O zaman kesinlikle Cennet İmparatoru'nun sarayına gitmeliydi! Nihayet Qiu Ling aklında bir yön belirleyerek, bugüne kadar nefret ettiği saraya doğru aceleyle ilerledi. Şimdi, tüm diyarlardaki en güzel yer gibi görünüyordu.
Ne yazık ki, bu izlenimin bir yanılgı olduğu ortaya çıktı. Ne Cennet İmparatoru ne de Jing He oradaydı.
Qiu Ling'in anında yüzü düştü. Sevgilisi neredeydi? Onu görmeyi o kadar çok istiyordu ki! Aklında daha iyi bir fikir olmadığı için etrafta dolaşmaya başladı. Dokuz Cennet'e neredeyse zorla girmiş olmasının muhafızlar arasında çoktan yaygara kopardığından haberi yoktu. Bunun yerine, sadece etrafta dolaşarak burası hakkında bir izlenim edinmeye çalıştı. Dokuz Cennet'in başkenti aslında oldukça iyi görünüyordu. Sevgilisinin doğduğu yerden beklendiği gibi!
Ah, bu sabahı mükemmel kılmak için eksik olan tek şey... Ha? Bu onun sevgilisi değil miydi?
Qiu Ling durdu ve yanlış görmediğinden emin olmak için gözlerini kırpıştırdı. Gerçekten de öyleydi. Bu onun sevgilisi, Cennetin Oğlu'ydu. Jing He de durmuştu. Babasını ziyaret etmek için sarayından henüz ayrılmıştı ama şimdi aniden bu kişiyle karşı karşıya kalmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetin Oğluyla Romantizm | BL
RomantikEjderha Kralı Qiu Ling boş bir kitabın önünde oturdu ve kaşlarını çattı. Geri dönülmez bir şekilde aşık olmasının üzerinden iki gün, sekiz saat ve yirmi altı dakika geçmişti. Ne yazık ki kalbini fetheden kişi -yani Cennetin Oğlu Veliaht Prens Jing H...