Her günüm birbirinin aynısı. Şu an hayatımdaki tek farklılık, tek heyecan annemin yazıları. Onlara da yeterince vakit ayıramıyorum. Ders çalışmalı ve ödevlerimi yapmayalım. Okulda son senem. 18 yaşıma geldiğimde eğitimimi tamamlamış olacağım. Yapabileceğim meslekler sınırlı. Çok para kazanan ve saygın meslekler yalnızca 4 puanlar için. Yine de 3 puan olmak 2 ya da 1 puan olmaktan daha iyi. Ablam gibi kasiyer olabilirim. Garson olabilirim ya da huzurevinde çalışabilirim. Hatta belki sekreter bile olabilirim.
Hep öğretmen olmak istemiştim, edebiyat öğretmeni olmak ve çocuklara kitap okumayı sevdirmek ama yalnızca 4 puan olanlar öğretmen olabiliyor. Benimse şu an 4 puan olmam imkansız gibi görünüyor.Bugün edebiyat dersinde hocanın ek puan için yapmamızı istediği sunumu yapacağım. Birilerinin önünde konuşmak beni geriyor. Yine de içimde bir mutluluk var. Bugün cuma. Sonunda annemin yazıları üzerinde çalışabileceğim. Bütün hafta bunu düşünüp durdum. Ara ara baksam da onları çözebilecek vaktim olmadı. Şimdi bütün hafta sonu o alfabeyi çözmek için uğraşacağım.
Bugün yağmurlu bir hava vardı. Öğle yemeğinde herkes bir yerlere koşturuyor, birbirine çarpıyordu. Karnım acıkmadığı için yemekhaneye gitmedim. Koridorun penceresinden dışarı izliyordum.
Başka birinin daha yanımda durduğunu fark ettim. Başımı kaldırıp baktığımda çarptığım çocuk olduğunu gördüm. Adını hâlâ bilmiyordum.
"Bugün acelen yok galiba." dedi gülerek.
"Evet, yok." dedim hızlıca. Benimle konuşmasına şaşırsam da dalga geçer gibi konuşmasına sinir olmuştum.
Kısa bir sessizlik oldu. İkimizin de söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Ben yalnız kalmak istiyorum. Onun ne istediğini ise bilmiyorum.
"Bugün hava çok güzel." Sessizliği bozan o oldu.
"Evet."
Yine kısa bir sessizlik...
"Victor ben bu arada."
"Lilith."
Yine sessizlik...
"Seninle konuşmak hep bu kadar zor mudur?"
Söylediği her sözle beni şaşırtıyordu. "Konuşmak zorunda değilsin."
"Ama konuşmak istiyorum."
"Neden?"
"Bir sebebi mi olmak zorunda? Senden hoşlandım ve konuşmak istiyorum. Bu kadar basit."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Şey... Ben... konuşmayı pek sevmem."
"Onu fark ettim." Hâlâ gülümsüyordu.
"Seni daha önce görmemiştim." dedim. Daha çok bir soru gibi söylemiştim.
"Okula yeni geldim. Gelmek zorunda kaldım."
"Başka bir şehirde miydin?"
"Başka bir puandaydım."
Bu okul 3 ve 4 puan olanlar için. Yani bu demek oluyor ki Victor buraya gelmeden önce 5 puandı. Yani yönetetici sınıfındandı. Tabii 18 yaşında olmadığı için henüz yönetici değildi ama olmak üzereydi. "Sen yönetici sınıfındansın." dedim kocaman açılmış gözlerimle.
"Yönetici sınıfındandım. Eskiden." dedi bileğini açarken:
🧠🧠🧠🧠🧠
💪🏼💪🏼💪🏼💪🏼💪🏼
⭐⭐⭐
Şimdi 4 puandı. Tahmin ettiğimin aksine popülarite puanı 5 değildi. Onu buraya düşürenin ne olduğunu çok merak ettim.Herkes yemekhaneden dönmeye başlamıştı. Etrafımız kalabalıklaştı.
"Derse gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz, yalnız kız."
"Görüşürüz." dedim gülümseyerek. Gülümsediğimi fark ettiğimde şaşırdım. Victor çoktan gözden kaybolmuştu.***
Okuldan eve gelir gelmez annemin yazılarının başına geçtim. İçinde bulduğum harfler geçen kelimeler aramaya başladım. Önce defteri sonra kağıtları inceledim. Bazı kelimeleri seçip boş bir kağıda yazdım. Kısa kelimeleri seçmeye çalışıyordum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUAN
FantasyHerkes puanlarına göre yaşamak zorunda. Zeka (🧠), güç (💪🏼) ve popülarite (⭐) nasıl yaşayacağımızı belirliryor. Bileğimizde bu üç lekeyle doğuyoruz. 5 puan olan çok az kişi var. Onlar bizi yönetenler. Güç ve zeka bebeklikten beri girdiğimiz sınav...