1. Bölüm

117 10 1
                                    

Selam. Nabersiniz? İyi olmanıza sevindim eğer ki değilseniz her şey yoluna girer merak etmeyin. Nerde kalmıştık? Evet hatırladım kendimi tanıtıcaktım.

Merhaba ben Lexy. Bu imparatorluk dünyasındaki kafayı tırlatmış bir suikastçi. Evet evet kafayı tırlatmış deli biri nasıl suikastçi olabilir demeyin. Aramızda kalsın benden iyisi yoktur. Hatta daha dün aldığım bir göreve inanamıcaksınız. Ayy çok heyecanlıyım evet prensesi kaçırmamı isteyen bir mektup aldım.

Çok profesyonelce yazılmış bir mektuptu üstünde koku bile yoktu. Başta inanmadım tamam namım var sonuçta fakat prensesten bahsediyoruz yahu! Koskoca prenses, suratını bile görmedim be! Ben size dert yanarken sarayın önüne geldiğimi farkettim şimdilik anlatımı burda kesiyorum ama yine konuşacağız merak etmeyin.

Saray gerçekten büsbüyük bir şeydi. Özellikle dans gecesi gitmem istendiği için dans gecesi gitmiştim. Çünkü prenses ilk defa kendini halka gösterecekti yaklaşık bir 17 yaşında falan olmalıydı kısa olduğu söyleniyordu. Ayrıca iyiki de yaratan beni güzellikten çok karizmatik yaratmıştı ki çoğu prensten daha yakışıklı biriydim.

Saraydan içeri girmiş bi kaç soylu dedikodusu dinliyordum. Klasik hepsi prensesi merak ediyordu. Artık kim olduğunu bilmediğim orta boylu zayıf kara kuru bir şey olmasına rağmen bir hayli burnu havada olan adam kocaman salonun ortasında durdu ve dikkatleri üstüne çekmek için hafifçe öksürdü. " Öhöm öhöm!" Herkes onun olduğu yere baktığında konuşmaya başladı. "Bugün burdaki dans davetinin sebebi sevgili prensesimizin..." Dinlemeye tenezzül etmediğim cümleleri sıraladı.

Fark ettim de burdaki tek maskeli insan ben miyim? Neden mektup yazan kişi kıyafetin yanında bu aptal bunaltıcı maskeyi de takmamı istemişti ki?

Orkestranın baş ağrıtmayan şekilde şarkıya başlamasıyla herkesin kafasının yukarıya doğru bakması bir olmuştu majesteleri konuşma yapıyordu. Aman ne büyük olay! Orta boylu sıska adamın dediği şeyleri tekrar etmişti bu soylular gerçekten bu kadar kıt beyinli mi?

Majestelerinin konuşması bitince arkada kısa boylu ufacık bedenine kıyasla çok uzun saçları olan biri vardı galiba prenses oydu dememe kalmadan majesteleri bahsettiğim kıza elini uzatarak davete icabet etmesini bekledi. Kız fazla uzatmadan elini tuttu ileri geldi ve majesteleri bir adım geri gitti artık kesinleşmişti prenses oydu.

Açık kahve hafif dalgalı ve parlayan saçları belini geçiyordu, beyaz ten rengi ve birazcık daha açık kahve olsaymış sarı gibi durcak o gözleri ufacık burnu ve ilk defa bu kadar insan önüne çıkması yüzünden hafif pembeleşmiş yanakları, bir şeyi anımsatıyordu bana. Evet anımsattığı şey serçeydi. Sanki bir serçe insan olmuşta karşımda duruyordu. Ben bunları düşünürken prenses denilen bu ufak kız konuşmasını yapmış dansı başlatmıştı bile, suratımda siyah tüylü altın işlemeli bir maske üstümde siyah ve lacivertin tonlarından oluşan maskedeki detaylar gibi altın detayları olan bir takım vardı ve suratımın gözükmemesine rağmen gözünü benden alamayan daha bir sürü dük kızları olduğunu düşündüğüm kızlar vardı.

Dansa başlamak için bir kişi seçmem gerekiyordu kim olduğu önemsizdi. İçeri girdiğimden beri gözünü benden alamamış gümüşle mavi karışımı tonlarında bir elbise giymiş, gümüş rengi saçlarını salık bırakmış, masmavi saçları olan kızın yanına gitmiştim.

Sanki yanına gelceğimi biliyormuş gibi bir hali vardı. "Madam, bu güzel maviliği benim bu zifiri karanlık dünyamdaki, sadece siyah olan bu rengi, mavi yapmak istemez miydiniz?" Diye sordum. Önünde hafif eğilip bir elimi sol göğsümün olduğu yere götürdüm diğeriniyse bu kıza uzattım. Cevap vermemişti. "Madam benimle dansa buyurmaz mısınız?" Diye tekrar etmiştim. "Elbette" diye bir cevap gelmesiyle dans edilen yere yani salonun ortasına doğru yürüdük.

Çok geçmeden prenseste inmiş dansa katılma kararı almıştı. Sanki her şeyi planlamış gibiydim.

Eş değiştirmeli şarkı çalmaya başlamıştı. Sonunda prensesle dans ediyordum o küçücük zarif eli elimdeydi sanki biraz fazla sert hareket etsem bir yeri kırılcak gibi bir hal vardı.

Neyseki son sıradaydım da bu gece boyunca prenses dans eşim olacaktı. Planı kafamda kurmuştum. Şimdi geriye sadece uygulamak kalmıştı, işte başlıyordum.

Danstan yorulmuştum ve prensesinde yorulmuş gibi bir hali vardı, onu daha fazla yormadan sordum " bahçeye biraz hava almaya çıkıyorum, sizinde yorulmuş gibi bir haliniz var küçük majeste. Bana eşlik etmek ister misiniz?" Ve çok zaman geçmeden dediğim bir şeye bozulmuş tavrıyla cevap verdi " Evet bende yorulmuştum iyi olabilir. Ama lütfen bayım bana küçük majeste demezseniz sevinirim. Şahsen adım mary."

Komikti gerçekten küçük majeste dememe mi alınmıştı "O zaman mary, benimle bahçeye biraz hava almaya çıkar mısın?" Diye düzelttim. Utanmış gibi bir hali vardı. Biraz düşündükten sonra cevap verdi. "Çok iyi olur." Elinden tuttum ve yavaş adımlarla bahçeye doğru yürüdüm.

Çıkmıştık. Bahçedeydik. Ve şansıma hava ve gökyüzüde çok güzeldi galiba uzunca bir süre şansızlık peşimi bırakmayacaktı. Elini bıraktım ve maskemi çıkartacakken konuştu, "neden normal dans davetine maskeyle geldin?" Bunu bende bilmiyordum. "İnanmayacaksın küçük majeste mary ama bende bilmiyorum. İstersen maskeyi çıkartabilirsin." İstersen maskeyi çıkartabilirsin mi Lexy. Gerçekten mi? Kızı kendine aşık etmeye mi çalışıyorusun kaçırmaya mı?

Ben içimden kendime kızarken utana sıkıla elini maskeme uzatmış çıkartan Maryi farkettim. Oysaki soruma sözlü olarak cevap vermemişti. Maskeyi çıkartmıştı ve şaşkınca suratıma bakakalmıştı. Benimde ondan farklı bi tarafım yoktu.

Mary'nin gözü ay ışığının vurması ve gözlerinin içine yıldızların parlamasının yansımasını görüyordum. Bir dakika onun suratında çil de mi vardı! Tanrım bir kulunu nasıl olurda bu kadar güzel yaratabilirsin.

Ben bunları düşünürken bana hayranlıkla bakan gözleri yeni farketmiştim sanırsam benden hoşlanmaya başlamış olcakki yanakları suratımı görünce biraz daha kızarmıştı. "S-sen kız mıydın?" Dedi. Şaşırmıştım. Genellikle kız olduğumu ben demeden farketmezlerdi nasıl olduda hemen farketti " Evet ama sen bunu nasıl bu kadar çabuk farkettin?" Diye sormadan edemedim. Ufak bir gülme sesi duydum. Soruma gülmüştü. "Aslında çokta anlaşılmayacak bir şey değil."
"Nasıl yani?"
"Gözlerin."
"Gözlerim mi?"
"Evet, gözlerin. Yüzündeki hafif keskin hatlarına rağmen çok kızımsı duruyor."
"Bir prensesin bu kadar dikkatli suratımı incelemesine sevinmeli miyim?"diye tekrar bir soru yöneltmiştim. Bunu gerçekten flörtüz bir tavırla sormuştum. Utanmıştı. Zaten suratımı gördüğü andan beri kızarık yanakları daha da kızarmıştı.

"E-evet, bence sevinmelisin." Dedi. Ve sessizlik doğdu yeniden gökyüzüne bakıyorduk ikimizde, yıldız kaymıştı tabi o gördü mü bilmiyordum ama sordum yeniden.

"Eğer bir dilek hakkın olsaydı, ne dilerdin?" Yine hafif bir gülme sesi geldi. Ve konuştu.
"Burdan gitmeyi." Dedi. Kesin ve net bir tavırla sanki onu kaçıracağımı anlamış gibi ekledi tekrar.

"Sonuçta seninde görevin değil mi?" Bir dakika, ne? O mu göndermişti mektubu? O mu ayarlamıştı her şeyi? İçimde daha fazla tutamadan sordum.
"Sen miydin o mektubu gönderen?"
"Evet." Dedi. "Üstelik her şeyide ayarladım ama birazdan beni aramaya başlarlar. Ne zaman kaçıracaksın beni?" Diye ekledi. Güldüm. İlk defa biri kendi kaçırtma planı kurmuştu.

İmparatorlukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin