9. Bölüm

16 4 2
                                    

Arex her ne yapıp da zamanı durdurdu bilmiyorum ama şu anda emin olduğum tek bir şey var, Mary de en az benim kadar ne olduğunu düşünüyordu. Yani en azından düşünüyor olması lazım. Arex, her neredeysen seni bulmaya gelicem bekle beni.

İçimden bunları söylerken Arex'in sesini duydum. "Beni dinle. Sakın geleyim deme, merak etme ben ve Reachel bu işin sonunda sonsuza dek gideceğiz." Dedi. "Şimdi seni de diğerlerinide dondurduğum gibi ruhsal olarakta donduracağım." Bir dakika ne?

Üzgünüm küçüğüm ama bunu yapmam lazım. Son olarak Lexy'i de dondurduktan sonra Reachel'a doğru yola çıktım.

Ruhani bir yolculuktu, kimsenin görmediği sadece bizim hissettiğimiz bir yolculuk. Evet Reachel, yine benden kurtulamamıştın.

Mary denen kızın kalbindeydim sanırsam çünkü etraf Reachel'ı anımsatmıyordu. Gözlerimi kapatıp bir süre odaklandıktan sonra sonunda hissettim. Hemen kalbinin altındaydı.

Sahi neden kalbin altına gitmişti? Yoksa yine mi kendinden önce başkasını düşünmüştü? Bazı şeyler yüzyıllar önce ölsen bile değişmiyordu sanırsam.

Kendi kendime konuşma işini kısa tutsam iyi olur diyip gözlerimi tekrar kapadım. Bir süre odaklandım.

Normalde odaklanmadan yapardım ama şu anda bir saray dolusu insanı dondurmuştum. Yorgundum. Bu büyü de öyle kolay bir büyü değildi.

Bu sefer kesinlikle Reachel'ın ruhani yerine gelmiştim. Sıcacık insanı huzur veren güneşimsi bir ısı. Yeşil korkutucu olmayıp ceylanların ve kuşların olduğu orman, çiçekler ve ufak göl gibi duran su birikintisi vardı. Ama Reachel nerdeydi?

Gitmiş olamazdı. Onu o kızın gözünün içinde gördüm. Hissettim. Buralarda bir yerde olması lazım.

Kendi kendimi endişelere boğarken birden bana huzur veren o tınıyı duydum. Reachel burdaydı ve şu anda bana şarkı mırıldanıyordu.

Gözlerimi rahatsız eden yapay güneşe doğru elimi kaldırarak gözlerime gölge yaptım ve biraz ilerimde onu gördüm.

Bunca yıldan sonra hala nasıl bu kadar güzel kalabildi? Hala nasıl bana böyle hissettirebiliyor?

Ben bunları düşünürken mırıltı gitmişti. Ufak su birikintisinin içinde durmuş, bana bakıyordu.

Evet durmuş bana bakıyordu. İster inanın ister inanmayın ama bu şekilde bile yıllarca durabilirdim.

"Hoşgeldin." Dedi. "Gelmeni beklemiyordum." Diye de ekledi. "Sen cehennemde olsan bile gelirim biliyorsun." Biraz hüzünlü bir şekilde bana baktı. "Gelmeni istemezdim biliyorsun." "Ama gelirdim."

Bunu söylememle sanki hüznü daha da artmıştı, kafasını yere doğru eğdi. Şimdi anlamıştım neden bu kadar üzüldüğünü.

"Bana bak Reachel. Beni sen öldürmedin tamam mı? Seni buna zorladılar. Kraliyet şövalyesi olmanı koz olarak kullandılar. O kraliçe denen pis.." lafımı bitiremeden lafa atladı. "Söyleme o lafı." Dedi. Durdum, şaşkınlıkla suratına bakakaldım sadece.

"Reachel farkında mısın? Her şey çok güzeldi ama o kadın ve senin ona bağlılığın yüzünden koskocaman bir kırallık yok oldu!"  Sinirlenmiştim. Kendime hakim olamıyordum.

"Bir sürü insan bizim savaşımız yüzünden öldü. Sadece ikimizin savaşı yüzünden. Peki savaş neyle sonuçlandı? Benim senin daha fazla üzülmene kıyamayıp, senin kalbime kılıç saplamana izin vermemle!" Yine bağırmıştım. Oysa sadece durmuş dinliyordu.

"Bana dürüst ol. Bana karşı en ufak bir hissin bile yoktu dimi? Sana yapılan bu aşk laneti olmasaydı eğer. Beni sevmeyi bırak suratıma bile bakmadan yanımdan geçer giderdin."

İmparatorlukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin